İşçi Dayanışma Derneği'nden Türk-İş'e 'protokol' tepkisi

İşçi Dayanışma Derneği (İDD), Türk-İş ile hükümet arasında imzalanan ‘Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü’ne tepki gösterdi.

İDD'den yapılan açıklamada, "Temmuz ayında elektriğe yüzde 15, ağustos ayında doğalgaza yüzde 15 zam gelmiştir. Sırf bu verilere bile bakıldığında Türk-İş yönetimi ve hükümet işbirliğiyle ortaya çıkan bu protokolün sınıfsal niteliği net biçimde görülmektedir" denildi.

"Bu protokol ve yapılan açıklamalar bir kez daha göstermiştir ki bugün sendika ve konfederasyon üst yönetimleri sarılaşmış, sınıf sendikacılığından uzaklaşmış, bürokrasinin içerisinde üyelerinden ve işçilerden uzaklaşmıştır" denilen açıklamada, "Yapılması gereken ise tam olarak bu eksikliğin giderilmesi için kolları sıvamak, sınıf mücadelesine sorumluluk ilişkisi içerisinde yaklaşan tüm işçi ve işçi örgütleriyle birleşik ve ortak mücadelenin yollarını aramaktır" ifadeleri kullanıldı.

İşçi Dayanışma Derneği'nden yapılan açıklamanın tamamı şöyle:

"Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın mikrofonun açık olduğunu unutup “Uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” sözleriyle gündeme gelen ve 200 bin kamu işçisini ilgilendiren ‘Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü’ imzalandı.

Kamu işçilerini enflasyon karşısında ezdiren, krizin faturasını emekçilere çıkartan bu protokol ile 2019 yılı için 6 aylık dilimlerde yüzde 8+4 oranında 2020 yılı için de 6 aylık dilimlerde yüzde 3+3 ve enflasyon farkı oranında zam yapılmıştır. Ayrıca ücreti 3500 TL’den aşağı olan kamu işçilerine 150 TL seyyanen zam gerçekleşmiştir.

TÜİK’in Haziran ayı verilerine göre enflasyon yüzde 15.72’dir. Halkın hissettiği gerçek enflasyon ise bu orandan çok daha fazladır. Temmuz ayında elektriğe yüzde 15, ağustos ayında doğalgaza yüzde 15 zam gelmiştir. Sırf bu verilere bile bakıldığında Türk-İş yönetimi ve hükümet işbirliğiyle ortaya çıkan bu protokolün sınıfsal niteliği net biçimde görülmektedir.

"GREV HAKKINI GASP ETMEKTEN BAŞKA BİR ANLAMA GELMEMEKTEDİR"

Yine imzalanan bu protokole işkolu sendikaları uymak zorundadır. Bu durum da sendikaların toplu pazarlık ve grev hakkını gasp etmekten başka bir anlama gelmemektedir. Ayrıca taşerondan ‘sözde kadroya’ geçen kamu işçileri de protokolün kapsamı dışında tutulmuştur. Eski taşeron işçilerin kamuda yaşadıkları ayrım devam etmektedir.

İmzalanan protokole gelen haklı tepkilere yine Türk-İş Başkanı’nın cevap olarak ‘Greve gidersek işçinin masrafını nasıl karşılayacağız sendikaların kasası boş’ açıklaması ise başka garabet bir durumdur. Yüzbinlerce işçiden her ay on milyonlarca lira aidat toplayan bir konfederasyon nasıl olur da grev fonu oluşturmaz, toplanan bu aidatlar nereye gidiyor, üyelerine şeffaf biçimde mali konularda hesap neden verilmiyor, sendika yöneticileri ne kadar ücret almaktadır gibi sorular tüm işçilerin zihninde yer etmektedir.

"YAPILMASI GEREKEN İŞÇİ VE İŞÇİ ÖRGÜTLERİYLE ORTAK MÜCADELENİN YOLLARINI ARAMAKTIR"

Bu protokol ve yapılan açıklamalar bir kez daha göstermiştir ki bugün sendika ve konfederasyon üst yönetimleri sarılaşmış, sınıf sendikacılığından uzaklaşmış, bürokrasinin içerisinde üyelerinden ve işçilerden uzaklaşmıştır. Bu tablonun oluşmasında taban hareketliliğine dayanan, işçilerin öz talepleriyle sesini yükselten ve dayanışma ilişkilerini kuvvetlendiren bir sınıf mücadelesinin eksikliğinin payı da büyüktür.

Yapılması gereken ise tam olarak bu eksikliğin giderilmesi için kolları sıvamak, sınıf mücadelesine sorumluluk ilişkisi içerisinde yaklaşan tüm işçi ve işçi örgütleriyle birleşik ve ortak mücadelenin yollarını aramaktır.

Bu arayışa katkı sağlamak için kurulan derneğimiz önümüzdeki zorlu mücadele sürecinde üzerine düşen sorumlulukları almaktan kaçmayacaktır."