İngiltere’nin yeni Başbakanı Liz Truss’ın ilk icraatı emekçilerin kazançlarını zenginlere ve şirketlere aktaracak politikaları yürürlüğe koymak oldu. Truss hükümetinin enerji yönetmeliği ilk bakışta acil ihtiyaçları yanıtlıyor gibi görünse de yürüttüğü politikaların özü, her şeye rağmen zenginlere vergi indirimi sağlamayı hedefliyor.

İşçi düşmanı ekonomi modeli
Liz Truss. (Fotoğraf: AA)

Rae DEER

Koltuğa yeni oturan İngiliz Başbakan Liz Truss ilk önemli hamlesini yaptı ve ülkede enerji faturalarının 2,500 sterlin seviyesinde sınırlanacağını ilan etti. Bu sayede Ofgem’in ekim ayı için öngördüğü 3,549 sterlin düzeyine ulaşılması engellenecek.

Fakat kararın yol açacağı 130 milyar sterlinlik maliyetin, petrol şirketlerinin fahiş kazançlarının vergilendirilmesi yerine kamu borçlanması ile karşılanacak olması tartışmaları beraberinde getirdi. Şirketlerin şu an ödediği vergi yüzde 25 yüzeyinde. Hâlbuki hazinenin öngörülerine göre, İngiliz enerji şirketlerinin kârının önümüzdeki iki sene için 170 milyar sterlin artış göstermesi bekleniyor.

ZENGİNLERE VERGİ İNDİRİMİ

Truss’un yürürlüğe koyduğu enerji yönetmeliği ilk bakışta acil ihtiyaçları yanıtlıyor gibi görünse de Truss’ın ekonomik ajandasına damga vuran bazı riskler de barındırıyor. Üstelik Truss bu riskleri gizlemekten geri durmuyor: Yürüttüğü politikaların özü, her şeye rağmen, zenginlere vergi indirimi sağlamak.

Truss enerji şirketlerinin fahiş kazançlarını vergilendirmekten kaçınıyor çünkü vergi artışının petrol üretimi alanındaki yatırımları azaltacağına inanıyor. Hâlbuki geçmiş verilere baktığımızda görüyoruz ki, petrol şirketlerine bahşedilen onca vergi indirimine rağmen petrol üretimi alanındaki yatırımlar hâlihazırda düşüyor.

KAZANÇ ŞİRKETLERE

Bir yandan vergi indirimlerinden söz eden Truss, vergi dilimlerinde ‘enflasyon düzeltmesi’ yapmayı planlamıyor. Dönemin Hazine Bakanı Rishi Sunak, vergi dilimlerini 2026’ya kadar değiştirmeme kararı almıştı. Bu sayede hazinenin vergi geliri kazancının on milyarca sterlin artacağı öngörülüyor. Gerçekte daha az kazanan insanlar, giderek daha yüksek vergi dilimleri üzerinden vergilendirilecekler. Truss kısa süre önce verdiği bir mülakatta ekonomi politikasını ‘yeniden paylaşım’ üzerinden değerlendirmenin yanlış olacağını söylemişti. Hâlbuki uyguladığı politikaların emekçilerin kazançlarını zenginlere ve şirketlerlere aktardığı apaçık.

Truss’a göre şirketlere vergi kesintisi sağlanması tüm dertlerimizi çözecek. Hâlbuki vergi kesintilerinin büyümeyi desteklediğini ortaya koyan pek az delil var. Alınan bu tür önlemlerin sorunu çözmek yerine daha da derinleştirmesi olası görünüyor.

STERLİN DEĞER YİTİRİYOR

Dahası, vergi kesintilerinin getirdiği maliyetin borçlanarak finanse edilmesi ülkenin parasının değer yitirmesi riskini doğuruyor. Bu da ithalat maliyetlerinin artarak enflasyonu körüklemesi riskini doğuruyor. Haneler için borçlanma maliyetlerinin artması anlamına gelen faiz artışlarına rağmen İngiliz sterlini halihazırda tarihin en düşük seviyelerinde.

Truss’ın “para bas, gerisini piyasaya bırak” politikası, yanına aldığı danışmanların söylemleri hesaba katıldığında şaşırtıcı gelmiyor. Bu kişiler Veri Mükellefleri Birliği ve İktisadi Politikalar Enstitüsü gibi sağcı düşünce kuruluşlarından geliyorlar.

Borsalar rekor kırıyor, konut fiyatları artıyor, şirketler hissedarlarına rekor kazançlar dağıtıyor. Neticede İngiltere’de gelir adaletsizliği tarihin en yüksek düzeylerine oluşmuş durumda. Ülkenin en zengin yüzde onluk kesiminin serveti, en yoksul yüzde onluk kesimin servetinden tam 230 kat fazla.

İngiltere’de başlatılan Don’t Pay (Ödeme) hareketi halkı faturaları ödememeye çağırıyor. (Fotoğraf: Don’t Pay)İngiltere’de başlatılan Don’t Pay (Ödeme) hareketi halkı faturaları ödememeye çağırıyor. (Fotoğraf: Don’t Pay)

Truss bu tür istatistiklerden hoşlanmasa da gelir ve harcamalardaki çarpıcı adaletsizlik, kaynakların ve tüketimin toplum ölçeğinde paylaşılma biçimine dair önemli soru işaretleri yaratıyor. İktisadi Sosyolojist Thorstein Veblen, 1899 yılında “gösterişçi tüketim” kavramını ortaya attı. Bu kavramın anlamı, tüketicilerin “toplumsal statü teşhiri” amacıyla lüks ürünler satın almaları. Truss’ın vergi indirimleri tam olarak bu tür gösterişçi tüketim alışkanlıklarını körükleme eğilimi barındırıyor. Örneğin, enerji tüketimi büyük evlerde yaşayan zenginler için orantısal olarak çok daha ucuz hale geliyor, aşırı tüketimi teşvik ediyor. Kısıtlı kaynakların daha fazla kullanımı teşvik ettiği için de yoksullar açısından daha pahalı hale gelmesine sebep oluyor.

Yeni Ekonomi Derneği (YED) isimli kuruluş, Truss’ın önerisinden çok daha maliyetsiz bir öneri ortaya koyuyor ve aynı zamanda enerji krizinden en kötü etkilenen hanelerin desteklenmesini amaçlıyor. Başbakan’ın planından farklı olarak, kurumların aşırı kazançlarının vergilendirilmesini ve bu yolla 22 milyar sterlinlik gelir elde edilmesini öngörüyor. Elde edilen vergi gelirleriyle tüm hanelere doğalgazda 8000 kilovat saatlik tüketim, elektrikte 2000 kilovat saatlik tüketim kadar ‘temel enerji ödeneği’ desteği sağlanması, bunun üzerine çıkan tüketimin ise daha yüksekten ücretlendirilmesi öngörülüyor.

YED’in önerdiği çerçeve uygulandığı takdirde, hanelerin yüzde 70’inin enerji sıkıntısı problemi, Truss’ın sunduğu çerçeveden daha etkin bir biçimde çözülmüş olacak. Hanelerin yüzde 80’i, harcanabilir gelirlerinde artış görecek. En yoksul yüzde 10’luk kesimin enerji faturasının neredeyse yüzde 90’ı bedavaya gelecek. En yoksul yüzde 50’nin harcanabilir geliri ise tekrar Nisan 2021 düzeyine ulaşacak.

GERİCİ EKONOMİ PLANI

Yeni Başbakan’ın ekonomi planı tam anlamıyla gericilikten ibaret. Gelir adaletsizliğini arttıracak ve enerji fiyatlarını dondurarak maliyetleri sonraki aylara kaydırmış olacak. Truss’ın “düşük vergi, yüksek büyüme” politikası zenginlerin harcamalarını teşvik edecek ve lüks tüketim mallarının üretimini attıracak petrol talebini daha da körükleyecek. Artan petrol fiyatları girdi maliyetlerine yansıyacak ve fiyat artışları gıdadan temel tüketici mallarına kadar her alana yayılacak.

Tüm bunlara ek olarak, Truss’ın sendika karşıtı yasa tasarısı kabul edilirse işçi sınıfı ilaveten yepyeni bir darbe yemiş olacak. İşçilerin reel gelirleri son yüz yılın en düşük düzeyine ulaştı bile. Toplu sözleşme haklarının kısıtlanması artan fiyatlar ve yerinde seyreden maaşlar arasındaki uçurumu daha da arttıracak. Bu ürkütücü senaryo, gerçek olmak zorunda değil. Başka bir gelecek mümkün, fakat önce mücadele yürütmeliyiz.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Tribune