2006’da ortaya çıkan, el-Zerkavi’nin izlerini taşıyan Irak İslam Devleti, 2014’te Suriye ve Irak topraklarında kurulan İslam Devletinden ne kadar farklıysa, bugün Horasan Vilayetinin başını çektiği IŞİD de hedefleri ve yöntemleri ile öncüllerinden ayrılıyor.

IŞİD'in dönüşümü: 10 yıl önceki IŞİD’le bugünkü örgüt aynı değil

Doğu Eroğlu

Devlet dışı silahlı örgütlerin birçoğunun, kendileriyle birlikte anılan hareket biçimlerinden, tercih ettikleri şiddet eylemi tarzlarından söz edilir. Bazı örgütler sert hedefleri, yani resmi veya askeri etkinlik, yapı ya da kişileri yıpratmayı önemser. Bazılarıysa sivillere yönelik şiddet eylemlerini meşru görür. Bazı örgütlerde, şiddet eylemleri en küçük ayrıntısına kadar emir-komuta zincirinin en tepesinde tasarlandıktan sonra, görevler uygulayıcılara tevdi edilir. Bazı örgütlerdeyse eylemciye seçebileceği hedefler bildirilerek kısmı bir özgürlük tanınır. Bazı örgütlerde eylemcinin kendisi, bazılarındaysa eylemciyi eğitecek kişiler eğitilir. 

Şiddet eylemleri söz konusu olduğunda çalışma biçimleri, yani modus operandi, olan bitene diğer taraftan bakanlar için de ayırt edici özellik işlevi görür. Örneğin, güvenlik birimleri ya da uzmanlar, bir şiddet eylemi sonrasında saldırganların kimliğine, olay yerine nasıl gelip nasıl uzaklaştığına, saldırganların ne tip silah ya da patlayıcı kullandıklarına bakarak, geçmişteki eylemlerle paylaşılan ortak örüntüleri tespit edebildikleri ölçüde, olası failler hakkında akılcı tahminlerde bulunabilir. 

Söz konusu IŞİD olduğunda bu tahminleri yapmak güçleşiyor. Bu güçlüğü yaratan ilk sebep, IŞİD’in Türkiye’de güç kazandığı 2014’ten bu yana sürekli büyük dönüşümler geçirip başkalaşması. İkinci sebepse IŞİD’in pragmatist yapısı. 

Kurumsal dönüşüm: Bölgesel egemenlik yerini yerel nüfuz ve küresel fikre bıraktı 

Ebu Musab el-Zerkavi tarafından siyasal temelleri atılan, 15 Ekim 2006’da ilk olarak Irak İslam Devleti adıyla kurulan örgüt, ABD’nin askeri varlıklarını çektiği sırada Irak’ın Ninova eyaletinde nüfuz kazanmıştı ama Cephetül Nusra saflarında Suriye İç Savaşına dahil olmasıyla dikkate değer bir güce dönüştü. Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adını alıp Cephetül Nusra’dan ayrıldı ve Haziran 2014’te Ebubekir el-Bağdadi’nin halifeliğini ilan etmesiyle kurumsal dönüşümde İslam Devleti aşamasına girildi. Suriye ve Irak’ta geniş bölgeleri kontrol eden İslam Devleti, öncüllerinin başaramadığını yaptı ve kontrol ettiği toprakları bir çekim merkezine dönüştürdü. Kendi inandıkları biçimde Halifelik topraklarında adil bir yaşantı sürmek isteyen ya da Halifeliğin savunduğu değerler için savaşmayı arzulayan binlerce kişi İslam Devletine gitti. İslam Devleti bu dönemde –süren savaşa karşın– kendi bürokrasisi, adalet sistemi ve mali kurumlara sahip bir devlet olarak faaliyet gösterdi. 

Ebu Musab el-Zerkavi

Daha bu dönemde farklı coğrafyalardaki pek çok cihatçı örgüt, İslam Devletine biat etmiş ve el-Bağdadi’nin halifeliğini tanımıştı. Ancak dış dünyayla ilişkilenme biçimlerindeki esas dönüşüm daha sonra gerçekleşti. İslam Devleti Karşıtı Küresel Koalisyon öncülüğündeki unsurlarla karşı karşıya gelen İslam Devleti, Mart 2019’da Bağuz Köyündeki yenilgiyle, Suriye ve Irak’ta elinde bulundurduğu son toprak parçasını da kaybetti. 

Topraksız kalan IŞİD’in eski sakinlerinin bir kısmı Kürt güçleri ve Irak tarafından hapsedildi, bir kısmı izini kaybettirdi, bazıları İdlib’e ulaştı, bazılarıysa ülkelerine döndü. Maddi varlıklarının birçoğunu yitiren IŞİD ise bölgesellik niteliğini kaybedip küresel vizyonuna rücu etmek zorunda kaldı: Bazıları iddiadan öteye gitmeyen yerel nüfuz ceplerine sahip küresel bir fikir. 

28 Ocak 2024 Santa Maria Kilisesi Saldırısını IŞİD’in Türkiye Vilayeti üstlendiği için bugün tekrar konuşmak zorunda kaldığımız IŞİD’in vilayet sistemi, bölgeselliği terk etmek zorunda kalan örgütün yönetişim ve iletişiminin merkezine yerleşmiş durumda. 

Suriye ve Irak topraklarının azımsanmayacak kısmını egemenliği altında bulundurduğu dönemde IŞİD buraları vilayetlere bölerek yönetti. Ancak IŞİD’in küresel halifelik vizyonuna uygun biçimde, dünyanın başka noktalarında IŞİD’e biat edenlerin faaliyet yürüttüğü bölgeler de vilayet ismiyle anıldı. Bir başka deyişle, IŞİD hem somut olarak kontrol ettiği toprakları hem de darülharp gördüğü, yani mücadele alanı olarak belirlediği, kendi emir-komuta zincirindeki şahısların faaliyet yürüttüğü bölgelere vilayet adını verdi. 

el-Bağdadi’nin ölümü sonrasında IŞİD’in birçok halife değiştirmesi, makamda kimin bulunduğunun önemsizleşmesine yol açtı. IŞİD halifeleri ABD operasyonlarıyla öldürüldükçe, liderliğin önemi azaldı ve örgütün fikirsel kütleçekim merkezi, faaliyetlerinde başarı kazanabilen IŞİD vilayetlerine doğru kaydı. Sözgelimi, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle ülkede Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi ve ortaya çıkan nüfuz boşluğu, bu bölgede faaliyet gösteren IŞİD’in Horasan Vilayetinin işini muhakkak kolaylaştırdı. Ancak liderliğin silikleşmesi de Horasan Vilayetinin IŞİD iletişimindeki konumunu merkezileştirdi. 

Suriye ve Irak’taki refaha el koymuş, dünyanın her ülkesinden takipçileri kurduğu yeni ülkeye çekebilen, kendine göçü artırmak ya da kendisine yönelen düşmanlığın sonuçlarını göstermek için bilhassa İslam Devleti Karşıtı Küresel Koalisyona destek veren Batı ülkelerinde şiddet eylemleri düzenleyebilen, bu eylemlerle büyük sansasyon uyandırmayı başaran 2015’teki IŞİD artık yok. Bugünkü IŞİD, Horasan ve Batı Afrika[ii] gibi vilayetlerde kazandığı başarı ve nüfuzu, vilayet olarak gördüğü diğer bölgelere transfer etmeye çalışıyor, bunun için de 28 Ocak Santa Maria Kilisesi Saldırısı gibi şiddet eylemlerini kullanıyor. 

Pragmatizm: IŞİD neden eylemleri üstlenmiyor, IŞİD neden eylemleri üstleniyor? 

Bir şiddet eylemine ilişkin parametrelere, yani eylemde kullanılan silah ya da patlayıcılara, eylemcilerin arka planlarına, eylem öncesi, sırası ve sonrasındaki davranışlarına, özetle, şiddet eyleminin modus operandi’sine bakılarak, ilgili eylemin hangi örgütçe yapıldığı hakkında fikir yürütülebileceğinden bahsetmiştim. IŞİD’in dinamizmine, yani kurumsal dönüşüm hızına ek olarak, örgütün pragmatik karakteri de bu tahminleri güçleştiriyor. 

IŞİD mümkün olan her türde eylemi gerçekleştirebildiği gibi, aslında organik bağa sahip olmadığı, sempatizanı ya da takipçisi diye tanımlayabileceğimiz kişilerin eylemlerini de sahiplenebiliyor. Üçüncü parti, yani aslında örgütle bağı olmayan, örgütten emir almayan, örgüt koordinasyonunda eylem gerçekleştirmeyen kişilerin düzenlediği şiddet eylemlerini sahiplenmenin birkaç sebebi var. 

Bu sebeplerin en önemlisi, IŞİD’in güncel ya da çağdaş kalabilme isteği. Diğer bir deyişle, tartışmanın bir parçası olmayı devam ettirebilme arzusu. Örneğin, Orta Doğu’da ya da Avrupa’da güvenlik tehditlerinin konuşulduğu bir masada, IŞİD kendi adının da geçmesini istiyor. Hatta güvenlik bürokrasilerinin IŞİD’e yönelik önlem alması, IŞİD iddiasıyla insanların gözaltına alınması ve tutuklanması lazım ki geri besleme etkisiyle halihazırda IŞİD’e katılmış kişilerin radikallik seviyesi artırılabilsin ya da IŞİD’le ortak değerleri paylaşan kişiler kendilerine yönelmiş düşmanlık dayanak gösterilerek örgütlenebilsin. 

Türkiye’deki şiddet eylemleri söz konusu olduğunda, IŞİD kendisiyle organik bağı olan kişilerce düzenlenmiş birçok eylemi uzun süre boyunca sahiplenmemiş, 2016’dan sonraysa Türkiye’deki şiddet eylemlerini resmen üstlenmeye başlamıştı. 

IŞİD 2016’ya dek, lojistik üs olarak kullandığı Türkiye’yle doğrudan karşı karşıya gelmemek, Müslüman bir ülke olarak gördüğü Türkiye’de şiddet eylemi yaptığını resmen kabul etmemek ya da hâlâ bilemediğimiz sebeplerden, Türkiye topraklarında düzenlediği eylemleri üstlenmedi. 2016’daysa, Türkiye’yle ilişkilerin kötüleşmesi, yaşadığı personel yetersizliğini Türkiye’deki takipçilerine yapılacak baskıyla aşma niyeti gibi sebeplerden olsa gerek, şiddet eylemlerini sahiplenmeye başladı. 

28 Ocak 2024’te İstanbul-Sarıyer’de Santa Maria Kilisesine düzenlenen saldırı, IŞİD koordinasyonunda tasarlanmış ya da birkaç IŞİD takipçisinin kendi başına tertiplediği bir eylem olabilir. Planlama ve uygulama safhalarındaki işbirliği hangi düzeyde olursa olsun, IŞİD’in eylemi üstlenmesi, bu şiddet eyleminin doğuracağı kanıların IŞİD’in yerel ve küresel vizyonuyla uyumlu olduğunu söylüyor. 

Peki, değişen koşullar ve IŞİD’in kendi dönüşümü eylemlere nasıl yansıyor? 

Politik hedefler yerine ortak bağları zayıf sivillere saldırılar 

2015 ve 2016’daki şiddet eylemlerini düzenleyen Gaziantep Yapılanması ve onları yetkilendiren IŞİD’in dış istihbarat birimi Emni, sivillere yönelecek eylemleri toptan reddetmese de bazı ayrımlara sahipti. Örneğin, o dönem Emni’nin Türkiye’deki şiddet eylemleri için kullandığı Gaziantep Yapılanmasının başındaki Yunus Durmaz, hedef seçimi konusunda Emni yöneticileriyle görüş ayrılığı yaşıyordu.

Yunus Durmaz

Durmaz, Emni yöneticisi Ebu Zeyneb’e yazdığı bir mektupta bu fikir ayrılığına şöyle değiniyordu: 

Şeyhim, Antalya’daki amel için ‘Avam [halk] varsa yapmasın’ demişsin ya; gelenler hep T.C.’nin zengin ve tağutların çocukları ve akrabaları ve yabancı turistler de var... Bunlar avam sayılmaz ki. Ama yine de istemezsen yapmayız. [ii]  

Gaziantep Yapılanmasının başındaki Yunus Durmaz, Emni tarafından kendine tanınmış kısmi otonomluk kapsamında, kendi personelini eğitiyor, IŞİD’in desteğiyle silah ve patlayıcı temin edip gerekirse kendi ekibine EYP (el yapımı patlayıcı) ürettiriyor, keşif çalışmaları yapıyor ve olası hedefleri Emni’ye bildirip eylem izni istiyordu. Ancak şiddet eylemlerinde hedef belirlenmesinde son söz Emni’deydi. Bu bağlamda Yunus Durmaz’ın sözlerinden ve Durmaz ile Ebu Zeyneb arasındaki yazışmaların geri kalanından, Durmaz’ın Antalya’daki gece kulüplerine saldırı düzenlenebileceği fikrini Ebu Zeyneb’e açtığını ancak Emni sorumlusu Ebu Zeyneb’in, herhangi bir siyasal, etnik ya da dini kimliği paylaşmayabilecek sıradan insanlara yapılacak bir saldırıyı kabul etmediğini anlıyoruz. Bu kararı eleştiren Durmaz’ın, gece kulüplerinde eğlenmeye giden kişileri, “T.C.’nin zengin ve tağutların çocukları ve akrabaları ve yabancı turistler” diye tanımladığı, yani kendilerinden olmayan, katledilebilecek kişiler olarak gördüğü anlaşılıyor. 

Yazışmanın Mayıs 2015 öncesinde gerçekleştiğini tahmin ediyoruz. Yani bu dönemde IŞİD liderliği Türkiye’deki yumuşak hedeflere düzenlenecek saldırılara şerh koyabiliyordu. Ancak 18 Mayıs 2015’te Adana ve Mersin’deki HDP bürolarına, 5 Haziran 2015’te Diyarbakır’daki HDP mitingine, 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta SGDF’li grubun basın açıklamasına ve 10 Ekim 2015’te Ankara’daki Barış ve Demokrasi Mitingi katılımcılarına karşı gerçekleştirilen şiddet eylemlerine IŞİD’den itiraz gelmedi. Bunlar da askeri hedefler değildi ancak IŞİD’in Suriye ve Irak’ta karşı karşıya olduğu Rojava ile paylaşılan ortak değerler yüzünden IŞİD, sivillerin hedef alınmasına müsaade etti. 

1 Mayıs 2016’da Gaziantep Emniyet Müdürlüğü girişinde patlatılan EYP, IŞİD’in sert bir hedefe yönelttiği tek saldırı oldu. 20 Ağustos 2016’da Gaziantep’teki saldırıda hayatını kaybeden ve yaralananların çoğu Kürttü. 12 Ocak 2016 İstanbul-Sultanahmet, 28 Haziran 2016 İstanbul-Atatürk Havalimanı, 1 Ocak 2017 İstanbul-Reina Saldırılarında ise hedef seçilen siviller ortak kimliklere sahip değildi. Bu eylemlerde özellikle yabancıların hedef alınmasının ya da eylemler için yabancıların da bulunabileceği ortamların seçilmesinde, dünya kamuoyunda oluşacak yüksek etki öne çıkmış olabilir. 

IŞİD lojistik kapasitedeki değişimlere paralel olarak şiddet eylemlerindeki yöntemleri de değiştirdi. Zaman ayarlı patlayıcılar, intihar eylemcisinin üstünde taşıdığı EYP’ler ve araca yerleştirilmiş EYP’ler kullanılan ilk dönem eylemleri, eğitimli ya da eğitimsiz eylemcilerin ateşli silahlar kullanarak gerçekleştirdiği saldırılar takip etti. 

Özetle, hem hedef seçimleri hem de eylem yöntemleri, koşullara ve IŞİD’in politik amaçlarına göre değişti. 2015’te Türkiye’yi karşısına almak istemeyen IŞİD Kürtlere ya da Kürt hareketiyle ilişkilendirdiği sol siyasete yönelik eylemler gerçekleştirirken, bugün tüm dünyadaki IŞİD takipçilerine söz söyleyebilmek için, Türkiye’deki Hıristiyan toplumunu hedef alıyor. 

***

Türkiye’de IŞİD bağlantılı şiddet eylemleri

[1] İngilizce kaynaklarda ISKP  

(Islamic State Khorasan Province) ve ISWAP  

(Islamic State West Africa Province) isimleriyle anılan yapılanmalar 

[1] Yunus Durmaz’ın dijital verileri arasındaki “WRD0904.TMP.DOCX” isimli belgeden.