Ortadoğu’da Barış İçin Yahudilerin Sesi’nden Wieland Hoban: İsrail’in işgal politikasını desteklemek bizim anlayışımıza ters. İsrail’e yönelik her eleştirinin antisemitizm olarak yaftalanması asla kabul edilemez.

İsrail’i eleştirmek antisemitizm değil

Ezgi GÜNEYTEPE / GÖTTİNGEN

İsrail’in günler süren Filistin saldırısı önceki gece varılan ateşkes anlaşmasıyla sona erdi. Her fırsatta Filistin topraklarına saldıran İsrail’in son saldırıları ülke içinde ve dünyanın dört bir tarafındaki çeşitli Yahudi grup ve örgütler tarafından da kınanıyor. Son saldırıları Ortadoğu’da Barış İçin Yahudilerin Sesi Almanya'nın (Jüdische Stimme für gerechten Frieden in Nahost) Yönetim Kurulu Üyesi Wieland Hoban ile konuştuk. Adil barış için Avrupalı Yahudilerin (EJJP) de parçası olan kuruluş 2007’de kuruldu. Hoban, Filistin'deki Uluslararası Yahudi Adalet Kolektifi'nde (IJCJP) Yahudi Sesi’ni temsil ediyor.

Yahudilerin Sesi Avrupa ve ABD’de tanınıyor. Olumlu, olumsuz birçok eleştiriye de maruz kalıyorsunuz. Bize Yahudilerin Sesi’ni biraz tanıtabilir misiniz?

Yahudilerin Sesi 2003 yılından bu yana faaliyet yürütüyor olsa da resmi olarak 2007’de kuruldu. Prensibimiz, Yahudi asıllı insanların bir araya gelerek İsrail devlet politikasına ve aynı zamanda Avrupa’da bulduğu desteğe karşı olduğumuzu açıkça ortaya koymaktı. Bizim sesimiz bir anaakım ses değil. Dünyada bize benzer gruplar var. En tanınmış olanlarından biri ise ABD'deki Yahudilerin Barış İçin Sesi'dir (Jewish Voice for Peace). Asıl derdimiz, bu işgal politikasını desteklemenin bizim Yahudilik anlayışımız olmadığı mesajını verebilmektir. Çalışmamız özellikle Almanya’da ki söylem ve tartışmalar ile ilgili. Mücadelemiz ağırlıklı olarak Filistinli gruplarla iletişim kurmak, bağışlar toplamak ve bildiri yayınlamak üzerine kurulu. Filistin kökenli bir birey Almanya’da, İsrail’de kendi deneyimlediği şiddet ve ölüm içerikli konulardan bahsederse, kabul görmez ve antisemitizm suçlaması ile karşı karşıya kalır. Filitinliler’in meşruiyeti için İsrail'i tanımaları ve kabullenmeleri bekleniyor. Filistinlilerin bu durumdan kurtulmaları için son yıllarda onlarla daha fazla temas halindeydik.

Ortada bir bilgi kirliliği de söz konusu. Filistin'de tam olarak neler oldu?

Sorun şu ki, habercilikte politik bir dil kullanılıyor. Olayların tam ortasında bulunan kaynaklara ulaşılması gerekiyor. Ana akım medya, İsrail'in parti sözcüsü gibi davranıyor. Hamas ile İsrail arasında askeri bir çatışma söz konusu olduğunda, ortada yaşanan bir savaş olduğu yönünde izlenim veriliyor. Ortada eşit tarafların mücadelesi gibi yargı geliştiriliyor. İsrail, dünyanın en büyük ve en güçlü ordularından birine sahip. Karşı tarafta ise savaş başlığı bile olmayan ev yapımı roketleri ateşleyen Filistinliler var. Ortada çok aşamalı ve haftalardır tırmandırılan bir gerginlik var. İlk olarak, Kudüs'teki Yahudi sağcı gruplar, özellikle Filistin kökenli İsraillileri aramak için şehirde dolaşmaya başladılar. Arap aksanına bile dikkat ettiler. Daha sonra Kudüs'te Şeyh Jarrah semtinde bir tahliye davası var. Biraz garip ve tartışmalı bir mahkeme süreci. Filistin kökenli insanların yaşadığı evlere İsrailli yerleşimcilerin taşınma süreci başladı. Filistinli aileler haliyle gönüllü olarak evlerinden taşınmadı, bunun üzerine asker ve polis müdahale etti. Tahliye süreci devam ederken, sokaklarda bu tahliyeye karşı protestolar başladı. Daha sonra bunun üzerine İsrail tarafından El Aksa camisine saldırı oldu, namaz kılanlara saldırıldı. Sonra yine sokaklarda protestolar başladı ve en sonunda Hamas müdahale etti.

israil-i-elestirmek-antisemitizm-degil-878699-1.
Wieland Hoban

Bahsettiğiniz sağcı gruplar hangileri?

Bazıları Neo-Naziler gibi sağcı gruplar, ya da "Yahudi Gücü" gibi sağcı radikal partiler. “Yahudi Gücü” (Jewish Power) son seçimlerde çok oy almıştı. Ya da "Karışık evliliklere" karşı olan Lehava kuruluşu. Yani Yahudiler’in ve Araplar’ın arasındaki evliliklere karşı olan bir kuruluş. Bu anlayışa göre Yahudi olmayan bireyle evlenmek Yahudiler için utanç ve zayıflama anlamına geliyor. Bu kuruluşlar, ABD'deki gibi KuKluxKlan'a benziyorlar. Bu sokaklarda gezinen gruplara linç grupları da diyebiliriz. Aslında bu linç gruplarının saydığım parti ve organizasyonlarla organik bağı yokmuş gibi görünse de, bir bağlantısı var.

Geçmişte Filistin'de Yaser Arafat ve George Habasch gibi laik sol görüşlü liderler vardı. Şimdi Hamas gibi İslamcı örgütler devrede. Nasıl bu noktaya gelindi?

Bu tabii ki aniden gerçekleşen bir durum değil. Filistin direnişine uzun süre seküler bir direnişin hâkim olduğu doğru. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Filistin Ulusal Yönetimi’ni (PA) bunlara dahil edebiliriz. Filistin Ulusal Yönetimi sadece İsrail’in tanıdığı kadar Batı Şeria'da özgürlüğe sahip. 1980'lerde İsrail, laik grupları bölmek için doğrudan Hamas'ın kurulmasını destekledi. "Böl ve yönet" stratejisi uyguladı. O tarihlerde FKÖ saygın bir konumdaydı ve Batılılar tarafından da kabul görmüştü. Arafat artık bir “terörist” değil, meşru bir siyasi liderdi. O zamanlar İsrail'in Filistin'i gayri meşrulaştırması mümkün değildi ve ardından Hamas'ın kurulmasına maddi destek verildi. Böylece Filistinliler zayıfladı ve radikal İslamcılar etkin hale geldi. PA bu konumuyla İsrail ve Batı’yı dengede tutmaya çalışıyor çünkü daha ılımlı olarak gözüküyor. Bu bürokratik ve siyasi dengeyi sürdürmek ve artık gerçekleşmeyen, iddia edilen bir barış sürecini desteklemek için Batı'dan da haliyle karşılığında destek akıyor.

İsrail'e yönelik eleştiriler genellikle antisemitizm ile özdeşleştiriliyor. İsrail'e yönelik bir eleştiri gerçekten antisemitizm midir? Ya da antisemitism sizce nedir?

Bu bağlamdaki antisemitizm suçlamasının arkasında tam olarak “İsrail bir Yahudi devletidir” anlayışı var. Bu görüşün altında şu yatıyor: Eleştirebilirsiniz ama İsrail devletine ilişkin eleştirel dozu artırırsanız bu antisemitizmdir. Bu anlayış, dünya çapındaki tüm Yahudilerin İsrail'e mahkûm olduğu algısını yaratıyor. Devlet bizim için var deniyor, ama biz öyle hissetmiyoruz. Bizim gibi insanlar, yani İsrail'le özdeşleşmeyen ve İsrail politikasını reddeden Yahudi halkı, sadece Benjamin Netanyahu'nun politikasını değil, aslında 1948'den beri tüm siyasi tarihini reddediyorlar. Bu siyasi tarih, mülkiyetin elden alınmasına, baskıya ve işgale işaret ediyor. Eğer bazı gruplar ABD emperyalizmine yönelik eleştirinin de antisemitik olduğunu iddia ederse, bu temelde Yahudileri ABD ile bir tuttukları anlamına gelir. Bu bir yerlerde antisemitik bir mantık. Bu karışık varsayımlar, bir yerde Yahudi klişelerini destekliyor.

Avrupa'da günlük yaşamda, özellikle Ortadoğu'daki son gerginlikten dolayı olarak antisemitizm artıyor mu?

Bu biraz antisemitizmin tanımına bağlı bir durum. Eğer Almanya kayıtsız şartsız İsrail’i desteklerse soruna işaret ediyor. Arap kökenli gençler sinagoglara taş attığında, bu antisemitik olarak tanımlanabilir ama aslında antisemitizm, İsrail'in Yahudiler ile özdeşleştirilmesinde yatmaktadır ve bu algı antisemitizmi artıyor. Bu özleştirmeden dolayı Yahudilere karşı artan öfkeyi eğitici bir şekilde bertaraf etmeye çalışmak yerine İsrail ile Yahudileri ile bir tutmayı bırakmalıyız. Bunun yerine, onları yani mesela Arap kökenli gençleri Yahudi görüşü ve kimliklerinin çeşitliliği hakkında bilgilendirmek ve ayrıca bize söyledikleri gibi sözde Yahudi devletinin bizim adımıza ne yaptığını anlatmak önemli ve doğru bir adım olacaktır. Eğer İsrail bir suç isliyorsa, bunun sorumlusu bütün Yahudi topluluğu değildir. Biz İsrail politikalarını desteklemiyoruz.

Netanyahu hükümeti sertlik yanlısı politikalarından dolayı pek çok eleştiri aldı. Barış içinde bir arada yaşamak mümkün mü?

İsrail siyasetinde sağ-sol fark etmeksizin konu Filistin politikasına gelince, çok büyük farklılıklar yok. İsrail Devlet’i kurulduğunda İşçi-Siyonizminden bile bahsedildi. Yani hükümetin siyasi yönelimi daha çok iç politika ve sosyal politika ile ilgiliydi. Her şey için genellikle Netanyahu suçlanıyor. Ancak sorun şu ki, onlarca yıldır görünüşe daha ılımlı görünen İsrail hükümetleri ve politikacıları vardı ve çok farklı bir şey yapmadılar. Bunu şuna benzetebiliriz: Trump elbette dışa dönük ve çok daha aşırı ve ırkçı vs. ama geçmişte diğer Amerikan başkanları da Ortadoğu'daki ülkeleri bombalayan veya Latin Amerika'daki cani grupları destekleyen politikalar izlediler. İç siyasi yönelimleri açısından da farklıydılar. Bill Clinton, Ronald Reagan'ın solundaydı, ancak bu onun daha az militarist/saldırgan olduğu anlamına gelmiyor. Trump, Bush Junior'dan (George W. Bush) daha ırkçıydı ama Irak'ı işgal eden Bush'du. Bu bakımdan gerçekten cephe ve reel siyaset arasında ayrım yapmak gerekiyor. Netanyahu'dan önce sosyal demokrat olarak görülen Başbakan Ehud Olmert vardı. Olmert hükümeti 2008'de Gazze'ye çok yıkıcı bir saldırı başlattı. Bana göre İsrail politikası dışarıdan, Avrupa'dan ve ABD'den baskı olmadan değişmez. Bunun anlamı, Bati İsrail’e desteğini kesmezse hiçbir şey değişmez. Taraflardan birinin daha fazla avantajı olduğu sürece bunu değiştirme isteği gelişmeyecektir. Yani bir güç asimetrisinden bahsedebiliriz. Elbette birçok İsrailli de böyle bir çatışma halinin hüküm sürdüğü gerçeğinden mustarip. İsrail Devleti uyguladığı işgal politikaları yüzünden daha fazla bedel ödemeli. Bu bedel daha yüksek olmalı. İsrail her alanda boykot edilmeli.