BM Hukuk Müşaviri Patricia O’Brien 2013’te “Cezasızlık dönemi sona eriyor. Kimse yasanın üzerinde değildir. Liderler hesap vermekle yükümlüdür” dedi. Ancak buna rağmen İsrail için, cezasızlık çağı devam ediyor. Üstelik İsrail son saldırıda sadece sivilleri öldürmedi. BM binalarını da hedef aldı.

İsrail’in yanına kaldı

VIJAY PRASHAD  @vijayprashad

Ağustos 2013’te Birleşmiş Milletler (BM) Hukuk Sekreterliği ve BM Hukuk Müşaviri Patricia O’Brien, “Cezasızlık dönemi sona eriyor. Kimse yasanın üzerinde değildir. Liderler hesap vermekle yükümlüdür” dedi. Böyle bir standart yanlış değildir. Ancak buna rağmen İsrail için, cezasızlık çağı devam ediyor. Son Gazze bombardımanı esnasında, İsrail’in silahlı kuvvetleri sadece çoğu sivil 2 bin 100 kişiyi öldürmedi, aynı zamanda BM binalarını da hedef aldı. Bu binaların çoğu BM’nin acil durum sığınaklarına çevirdiği okullardı. İsrail bombaları işte o sığınakların üzerine düştü ve sivilleri öldürdü.  

İsrail’in en ciddi saldırısı 30 Temmuz 2014’te BM’ye ait Cebeliye mülteci kampında bulunan ilkokula saldırısıydı. BM’nin Filistinli mültecilere yardımdan sorumlu örgütü UNRWA, 16 Temmuz’da bu okulu acil durum sığınağı olarak tayin etmişti. Saldırıda 17 ya da 18 sivil öldürüldü. Ölenlerin içinde bir UNRWA üyesi ve oğlunun yanı sıra UNRWA için çalışan bir güvenlik görevlisi de vardı. Sığınakta kalan dokuz kişi ise yaralandı. 

 UNRWA Genel Komiseri Pierre Krähenbühl olayın ardından yayınladığı sert açıklamada “Çocuklar uykularında öldürüldü; bu hepimize bir hakarettir, bir utanç kaynağıdır. Bugün dünya yerin dibine geçti. İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen uluslararası hukukun bu ağır ihlalini mümkün olan en güçlü şekilde kınıyorum” dedi.  

27 Nisan 2015’te BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, kendi oluşturduğu Soruşturma Kurulu’nun İsrail’in Gazze saldırıları sorasında şiddete maruz kalan BM okullarıyla ilgili hazırladığı raporu kamuoyuna anlattı. Kurul, içinde Cebeliye Kız İlkokulu’nun da olduğu yedi olayı ele aldı. Ban Ki-moon, raporun özeti için yazdığı önsözde “Soruşturma Kurulu’nun raporunda, Filistinli sivillerin Gazze’deki ıstırabının yanı sıra on yıllardır maruz kaldıkları trajik açmaza yer verilmiştir” diyordu.  

Kurul, BM’nin İsrail hükümetini “günde iki kere” acil durum sığınağı olarak tayin edilen mekânların koordinatları konusunda bilgilendiğini açıkça ifade ediyordu. Rapor, incelenen hiçbir vakada söz konusu sığınağın Filistinli militanlarca roket saldırıları için atış rampası olarak kullanılmadığını ortaya koyuyordu (BM, vakaların küçük bir bölümünde ise terk edilmiş okullarda, silah zulası olduğuna dair kanıt buldu).

 Raporda Cebeliye için, “Okulun içinde silah yasaklanmıştı” deniyordu. Bu, bir görgü tanığı ifadesiyle de teyit ediliyordu: “Bu çok sıkı şekilde denetlenen bir kuraldı.” Kapıdaki iki güvenlik görevlisi ise içeri hiçbir militanın girmediğini garanti ediyordu ve “olayın bir gece öncesinde ve olay sabahı, okulun duvarlarından tırmanan hiç kimse görülmemişti.” 

 Bütün bu verilerin yanında, o noktanın BM tarafından acil durum sığınağı olarak belirlenmiş olduğuna ve içeride silahlı hiçbir faaliyette bulunulmadığına dair çok net bilgi olmasına rağmen, İsrail ordusu, okulu top ateşine tutarak sivilleri ve BM çalışanlarını öldürdü. Bu Soruşturma Kurulu’nun en net tespitiydi. Bu Krähenbühl’ün saldırıdan yalnızca birkaç saat sonra yaptığı açıklamasını doğruluyordu: “İlk bilgilere göre İsrail’in ağır topları 3 bin 300 kişinin sığındığı okulumuzu vurdu.”

 Ban’ın özete eşlik eden mektubu hüzün doluydu. “Genel Sekreterliğim süresince ikinci kere BM mülkleri ve personeline ilişkin olaylarla ilgili Soruşturma Kurulu oluşturmak zorunda kaldım” diyordu… 2009 ve 2014 kurullarından İsrail’le daha iyi iletişim kurabilmek için tavsiyeler de çıktı. Bunlar önemli reformlardı ama yaptırım güçleri yoktu. 2009 önerileri, İsrail’in Cebeliye’ye saldırısını önleyemedi. Bir sonraki raporda da hiçbir tavsiye, İsrail, Krähenbühl’ün deyimiyle “uluslararası hukukun bu ağır ihlali”nden sorumlu tutulsun demiyordu. İsrail’in yaptığı bir kez daha yanına kâr kalacaktı.  

 Ban, ekim ayında Gazze’ye gittiğinde, yıkımın “tarif edilenin çok ötesinde” ve İsrail’in saldırılarının daha öncekilerden “çok daha ciddi” olduğunu söyledi. Bu yılın başında, Oxfam, Gazze’nin yeniden yapılanarak 2014 bombardımanı öncesindeki duruma dönmesi için yüz yıl gerekeceğini söyledi. Şubatta, 30 yardım kuruluşu, bir açıklama yayınlayarak, parmakları İsrail’e doğrulttu. Açıklamada “İşgalci güç olarak İsrail, birinci derecede yükümlülük sahibidir ve uluslararası hukukun gereklerine boyun eğmelidir” denildi. Eğer İsrail, savaş suçlarından sorumlu tutulmazsa, Gazze’nin yeniden yapılanmasını reddedişinden de sorumlu tutulmayacak. 

 Filistin Yönetimi bu raporu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taşıyacağını belirtmişti. Bu sene Filistin, UCM’nin 123’üncü taraf devleti oldu. Eğer Filistin Soruşturma Kurulu’nun raporunu UCM’ye taşıması, büyük ilgi çeker, 16 Ocak’ta UCM Savcısı Fatou Bensouda tarafından başlatılan ön incelemeye de destek verir. 

 2014 Ağustos’unda Bensouda, the Guardian’ın UCM’nin “siyasi baskılar” nedeniyle Gazze’de işlenen savaş suçları konusunda soruşturma başlatmadığına dair iddiasına karşılık, “Bu konudaki suçlamaları çok güçlü şekilde reddediyorum” yazmıştı. Filistin o zaman UCM üyesi değildi. Şimdi üye. Bu durum Bensouda’nın ofisi için, işi ciddiye bindiriyor. Bensouda, “Adalet merciinin politik menfaatlere karşı ödün vermemesi gerektiğine sıkı sıkıya inandığını” yazmıştı. Savcı Bensouda bu standartla yaşamalı. Çünkü bu kendisinin ortaya koyduğu bir çizgi.  

 Çeviri: Ömür Şahin Keyif