Dünyanın en güzel şehirlerinden İstanbul, AKP belediyeciliğinin büyük katkısıyla, insanları mutsuz eden bir kente nasıl dönüştü? İstanbul’da yaşayan milyonların mutsuz olmasının nedenlerini derledik

İstanbul insanları neden mutsuz ediyor?

UĞUR ŞAHİN ugursahin@birgun.net

“15 milyona dayanan nüfus 145 ülkeden fazla”, “Yol çilesi sürüyor”, “Fırtına vurdu, hayat felç”, “Mega kentte nefes almak bile zor”… Bu haberler; Avrupa Birliği’nin yürütme organı Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ‘Avrupa kentlerinde Yaşam Kalitesi 2016’ araştırmasında son sırada yer alan İstanbul’dan. Araştırmaya göre İstanbul, kentte memnuniyetin yüzde 80’in altında yer aldığı altı şehirden biri. Araştırmada İstanbulluların sağlık hizmetlerinden memnuniyeti ise yüzde 57, eğitimden memnuniyeti ise yüzde 47’de kaldı. Özetle, 83 şehirde gerçekleştirilen araştırmaya göre, en mutsuz şehir İstanbul! Betona hapsedilmiş ‘mega kentte’, mutlu insan porteleri görmek artık çok zor. Zira yıllardır sağ partilerin tahakkümü altında olan İstanbul’da, denizi bir kez bile görmemiş binlerce insan yaşıyor. Dünyanın en güzel şehri, AKP belediyeciliğinin büyük katkısıyla, insanları mutsuz eden bir kente dönüştü. İstanbul’da yaşayan milyonların mutsuzluğunun nedenlerini 5 maddede derledik:

1- Kalabalık
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, İstanbul’un nüfusu, geçen yıl, 14 milyon 804 bin 116 kişiye ulaştı. Bu istatistiklere göre, 1935’te Türkiye toplam nüfusunun yüzde 5’ine sahip olan İstanbul, bugünlerde Türkiye nüfusunun yüzde 18 buçuğuna “ev sahipliği” yapıyor. Dünyadaki 216 ülkenin 145’inden daha fazla nüfusa sahip İstanbul’un demografik sınırlarının olduğunu düşündüğümüz takdirde, başta altyapı sorunu gibi birçok sorun baş gösteriyor. Bu “nüfus patlaması”, sağlıksız ve kontrolsüz büyüyen bir kenti oluşturduğu gibi, “kültürel çatışmalara” da sebebiyet veriyor. Londra’nın iki, Berlin’in dört, Paris’inse altı buçuk katı olan İstanbul’un nüfusunun, 2023’te 16 buçuk milyona ulaşması beklenirken; artan nüfusun olumsuz etkileri ekonomik, hukuki, sosyal ve kültürel alanlarda hissediliyor. İstanbul’daki nüfus artışı, bir dizi problemlerle birleşince yurttaşlarda kentten “kaçıp kurtulma” hissi yaratıyor.

2- Trafik
İstanbul, toplu taşıma olanaklarının fazlasıyla kısıtlı olduğu bir şehir. Kentin Anadolu yakasından Avrupa yakasına iş için geçmek zorunda olan bir yurttaşın gidiş ve dönüşte toplam üç saatini trafikte geçirdiğini düşününce, şehri yaşanmaz hale getiren en önemli sorunlardan birisinin de trafik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir araştırmaya göre, İstanbul’da yaşayan bir sürücü, yılda fazladan ortalama 219 saatini trafikte geçiriyor. Dünyaca ünlü bir navigasyon firmasının tüm dünyada 200’den fazla şehrin trafik yoğunluğunu ölçen ‘Trafik Sıkışıklık Endeksi’ne göre ise dünyada en çok trafik sıkışıklığı yaşanan şehir İstanbul. Endeks, İstanbul’daki sürücülerin trafikte ortalama yüzde 58’lik bir gecikme yaşadığını da gözler önüne seriyor.

Endekse göre, İstanbul’daki sürücüler, 30 dakikalık bir mesafeyi yüzde 109’luk gecikmeyle 62 dakikada kat ediyor.

İstanbulluların hayatını kâbusa çeviren, her geçen gün katlanarak artan trafik sorununda AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) payı büyük. Zira 3. Köprü, Marmaray, Avrasya Tüneli gibi projeler; ulaşım sorunu çözmekten öte, AKP’nin politik kararlarına dayandıran bir dizi ‘şov’dan ibaret. Çünkü AKP’li İBB, toplu taşımaya öncelik vermek yerine, daha fazla yol yapma mantığı ile ilerliyor. İBB, trafik sorununa çözüm bulmadığı gibi, yurttaşlara özel otomobilleri teşvik ediyor, haliyle bu da kapasite artışına neden oluyor. Burada küçük bir ekleme yapmak gerekiyor: İstanbul’un ilk Boğaz Köprüsü'nün 1973’te, ikincisinin 1988’de açıldığını hatırlayalım. O zaman gösterilen gerekçeler, iki kıta arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak ve trafik sorununu çözmekti. Ancak günümüzde sorun daha da içinden çıkılmaz hale geldi. Çünkü köprüler trafiği azaltmıyor, aksine kendi trafiklerini yaratıyor çünkü taşıdıkları yolcu değil, araç. Özetle, yurttaşların İstanbul’a dair en büyük problemlerinden biri, trafik.

3- Hava kirliliği
İstanbul’da hava kirliliği her geçen gün artıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre hava kalitesinin tehlikeli boyutlara ulaştığı İstanbul’da, sadece 150 bin kişi, hava kirliliğine bağlı gelişen hastalıklar nedeniyle sağlık kurumuna başvurmuş. Hava kirliliğinin nedenleri ise kentleşme, ulaşım ve sanayileşme olarak karşımıza çıkıyor.

Uzun yıllardır kentsel dönüşümün sürdüğü Fikirtepe’de yurttaşların adeta zehir soluduğunu söylemek abartıya kaçmaz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “İstanbul’da hava kirliliği problemi olduğundan bahsetmek mümkün değildir” değerlendirmesinde buluna görsün. Sadece, Kadıköy Belediyesi tarafından iki ayrı istasyonda yaptırılan hava kalitesi ölçüm sonuçlarına göre Fikirtepe’de “Partikül madde 10” (PM10) için olması gereken sınır değer 70 iken, 17 Temmuz ‘da yapılan ölçümlerde bu oran 135,66 µg/m3 çıktı. 19 Temmuz’da çıkan oran 161,66 µg/m3, 20 Temmuz’da çıkan oran ise 145,85 µg/m3 oldu. Zaten Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) uydu haritaları, son 10 yılda İstanbul’daki kontrolsüz büyüme ile havadaki solunumu kirleten azot dioksit oranının yüzde 50 oranında arttığını tespit etmişti. Hava kalitesinin iyileştirilmesi için, ‘Nüfus planlamasına gidilmesi’, ‘toplu taşımanın özendirilmesi’, ‘İstanbul’u şantiyeye çeviren inşaat faaliyetlerinin sınırlandırılması’ ve ‘sanayi tesislerine bir dizi tedbir alınması’ gerekirken, bunların hiçbiri İstanbul’da yapılmıyor.

4- Yeşil alan azlığı
Word Citties Culture Forum’un İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) verileriyle hazırladığı rapora göre, ‘mega projeler’le 2.5 milyon fazla ağacın kesildiği İstanbul’da kamuya yeşil alan oranı yüzde 2.20. Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilen minimum yeşil oran yüzde 9 iken, yine İBB’nin verilerine göre İstanbul’da kişi başına yüzde 6 yeşil alan düşüyor. Yine Word Citties Culture Forum’un raporuna göre, Moskova’daki yeşil alan oranının yüzde 54, Sidney’de yüzde 46, Viyana’da yüzde 45.50, Londra’da ise yüzde 33 yeşil alan var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göreyse İstanbul’da kişi başına 7.57 metrekare yeşil alan düşüyor. İstanbul’daki bazı belediyelerin kendi açıklamalarına göre kişi başına düşen yeşil alan miktarı metrekare olarak şöyle: Şişli: 3.9, Kadıköy: 2.8, Beyoğlu: 3.2, Bakırköy: 10, Üsküdar: 8.2, Beşiktaş: 10, Sarıyer: 10, Fatih: 6.8, Sultangazi: 5, Üsküdar: 8.2, Beylikdüzü: 9, Esenler: 1.

Rant için rekreasyon amaçlı kullanılan parklar ile şehrin son yeşil kalan alanlarından askeriyeye ait arazilerin imara açıldığı bir süreçten geçiyoruz. “Doğanın değil, paranın yeşilini seven” AKP’nin uygulamalarını özetleyecek tek bir örnek yeterli gelecektir: Müteahhit Ali Ağaoğlu’nun, 15 Temmuz’da hayatını kaybedenler için konut yapacağına ilişkin, “Maslak’taki askeri alanı bana verin, 239 ev dikeyim” açıklamasını hatırlayalım. Ağaoğlu, askeri alanları satın alarak, lüks konut projeleri inşa etme konusunda son derecede tecrübeleri olan bir isim. Zira Ağaoğlu, Ayazağa’daki eski askeri araziyi imara açıp, Maslak 1453’ü bölgeye ‘kondurmuş ve projenin reklamında ata binerek yurttaşlara, “Evinizin hemen yanında böyle bir orman olmasını istemez misiniz?” diye sormuştu. Ağaoğlu gibi sayısız örnek olduğunu düşününce, neden İstanbulluların yol kenarlarında piknik yapmak zorunda kaldığının cevabı çok net. Üstüne yandaşların güç gösterisi haline gelen gökdelenleri de ekleyince, ortaya çıkan ‘betondan tablo’, şehri yaşanmaz kılıyor.

5- Pahalılık
İstanbul’da yaşayan yurttaşların en fazla yakındığı konulardan biri, şehrin pahalı olmasına ilişkindir. Öyle ki, İstanbul’da ‘çirkin ve rutubetli’ denilecek evlere, asgari ücretin iki katı ücret kira isteniyor. Böylece insanlar, sağlıksız yapılarda yaşamaya mecbur bırakılıyor. İngiliz The Economist dergisinin araştırma birimi EUI (Economist Intelligence Unit) “Küresel Yaşam Maliyetleri 2017” raporuna bakalım. Rapora göre İstanbul, dünyanın en pahalı kentleri sıralamasında 16 sıra birden yükselerek en büyük “sıçramayı” gösteren kentler arasında yer alıyor.

Sonuç yerine
Bu maddeler uzar gider, sütun yetmez. Kesin olan şey ise AKP belediyeciliğinin çürümüşlüğüne ilişkindir. İBB, yıllardır İstanbullulara ‘bir kent nasıl yönetilemez’ dersi veriyor. Milyonlarca insanı saran deprem korkusuna rağmen, İstanbul’da ‘riskli yapı’ kararının sadece rant için alınıyor. Hastane eksikliğinden kaynaklı, yurttaşlara niteliksiz sağlık hizmeti veren ve imam hatipleşme nedeniyle çocuklarını normal bir okula gönderemeyen milyonların yaşadığı bir kent İstanbul. AKP’nin ‘inşaat temelli bir ekonomik girişimciliği’ esas aldığını biliyoruz. Tüm bunlar siyasal İslamcı bir partinin “cehenneme” çevirdiği kentten örnekler. Ancak buradan bir umutsuzluk çıkarımı yapılmamalı. Tıpkı Haziran Türkiye’sinde olduğu gibi kente ve yaşam alanlarımıza sahip çıkarsak, AKP’nin mutsuz ettiği bizler, mutlu bir kent yaratabiliriz!