Yargı kararlarında da kabul edildiği üzere eğer bir idari işlemde kamu yararı değil de siyasi amaç güdülüyorsa, belirli kişilere haksız çıkar sağlama veya belirli kişilere zarar verme amacı güdülüyorsa idari işlem amaç yönünden sakattır. Bu karar, bu idari işlem ayrımcıdır çünkü bu şiddetin kendisi ayrımcıdır.

İstanbul Sözleşmesi değil çekilme kararıdır yargılanan
Fotoğraf: Dilara Açıkgöz/csgorselarsiv.org

Özge Yücel

Pınar Gültekin’i kasten öldüren Cemal Metin Avcı hakkında açılan ceza davası sonuçlandı ve yine gerçek adaletin değil erkek adaletin kuralları işledi. Karar açıklandığında Pınar Gültekin’in annesinin donup kaldığını yazanlar oldu, sadece evladını sistematik cinskırım ile kaybeden bir anne değil, bu kararlar sebebiyle kendini güvende hissetmeyen bizler de kaldık öylece.


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın adlı kitabında zengin bir adamın karısı ölünce adam evdeki sömürülmüş hizmetçi genç kıza başka erkeklerin cinsel saldırıda bulunmasını sağlar ve izler, defalarca… Sistematik hale gelir bu artık, her seferinde başka bir erkek gelir ve adam kızı zorlayarak izler. Sonra bu konuda kendine engel çıkmaması için evlenir ve aynı düzen devam eder. Eve gelenlerden biri adamı öldürür, polis gelir ve kızın kocasını öldürmesi için öldüren genci azmettirdiği iddia edilir. Bu kadar travmayı yaşarken kendini ifade edemeyen genç kadın yine kendini ifade edemez. Mahkeme emindir zaten, her şeyi kadın planlamıştır. Mahkeme heyetinde bir kadın hâkim vardır. Kadın hâkim belki de olayın böyle olmadığını, kadının suçsuz olabileceğini düşünür. Üstelik azmettirmiş olsa kendisine bu kadar “haksızlık” yapılmış bir kadının bu “haksız saldırı” karşısında “haksız tahrik” altında kalarak suçu işlediği düşünülebilirdi. Ama mahkeme kadın için haksız tahriki düşünmemiştir bile. Kadın hâkim erkek hâkimlere görüşünü söyleyince erkek hâkimler kendi aralarında gülüşürler ve aynı anda “Kadından hâkim olmaz” derler. Kararı verirler, kadını kasten öldürmeye azmettirmekten mahkûm ederler. Bu romanda anlatılan belki kurgudur ama yargının zihniyeti, bilinçli ve istekli körlüğü gerçek ve ne yazık ki yirmi beş yılda değişen hiçbir şey yok.

Saldırıya uğrayan kadınların hayatta olup olmadıkları önemli olmaksızın yargı onları suçlamaya hazır, kadınlar hakkında ortaya atılan iddiaların tümüne kanmaya razı! Bütün kanunlar, adliye sarayları, duvarlar, kapılar, mübaşirler, savcılar, memurlar, hâkimler, avukatlar hep bir araya getirilmiş, yeter ki erkeklerin ağzının tadı kaçmasın, tacizin sınırını da ahlakın kurallarını da erkekler belirlesin. Böyle olunca öldürdükleri veya öldüremedikleri kadınların onurunu iki asılsız sözle hedef alıp iftira atıp çekilirler. Nasılsa toplum o kadına atılan iftiranın gerçek olup olmadığını daha çok merak edecektir. Biliyoruz ki kendini haksız saldırıya karşı savunan kadınlar için meşru savunma, meşru sayılmayacak, haksız tahrik indirim sebebi sayılmayacaktır! Çünkü tüm bu kurallar erkekleri kurtarmak için inşa edilmiştir. Çünkü yasada ne yazdığı değil nasıl yorumlandığı esastır, eril yargı, eril adalet işte kadını aşağılık gören, eşit birey görmeyen yorumlayıcılarla inşa edildi, ediliyor.

İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı ya da uygulanmasa bile tek bir karar neticesinde adalet sisteminin unsurlarının “artık İstanbul Sözleşmesi yok” şımarıklığıyla devletin zaten var olan hukuksal yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçmasına, mızıkçılık yapmasına fırsat verilmeseydi belki de bugün böyle bir mahkeme kararından söz etmeyecektik. Haklıydık katillere cesaret veriyorsunuz, kadınlara, çocuklara korku veriyorsunuz, ayrımcılık yapıyorsunuz derken. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için açılan davalar dört duruşmaya yayıldı ve her defasında başından sonuna kadar mahkemede yaşamını, onurunu savunmak için yüzlerce, binlerce kadın geldi, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediler. Sanki davalı bizmişiz gibi neden İstanbul Sözleşmesi gerekli bunu açıklamak durumunda bırakan davalılara karşı şunu sorduk: “Sözleşmeden çekilme kararı yani bu idari işlemin sebebi ve amacı nedir, neden buna gerek duyuldu?” Sürekli yetki konusunda açıklamalarla davacı bizlere hakaret eden davalı vekilleri idari işlemin amacına dair tek bir söz söyleyemedikleri gibi vekillerden biri mahkeme idari işlemin amacını sorgulayamaz, Cumhurbaşkanı’nın takdirindedir, dedi. Bir hukuk devletinde bir duruşmada bu cümle kuruldu. Eğer idari işlem amaç yönünden denetim dışıysa, kamu yararına uygun olup olmadığına bakılamaz ise artık keyfilik hüküm sürüyor demektir, buna Cumhuriyet demek güçtür.

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin açtığı davada derneği temsil eden avukatlardan biri olarak şunları vurgulamıştım. Davaya konu olan karar normatif olarak hiçbir etkisi olmayan bir karardır. Birincisi devletler İstanbul Sözleşmesi olsa da olmasa da şiddetle mücadele etmek ve o sözleşmede yazan tüm yükümlülükleri her durumda yerine getirmek zorundadır. İkincisi ise uygun bulma kanunu yürürlükte olduğuna göre Sözleşme de iç hukuk açısından yürürlüktedir. Öte yandan çok tehlikeli ve kamunun yararına değil zararına yol açan, hem de ciddi zararlara yol açan bir idari işlemdir. Çünkü kararın yarattığı algı artık şiddet içeren eylemlere ilişkin suçlarda zorunlu uzlaştırma veya şiddet içeren özel hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuğun mümkün ve meşru olabileceği yolundadır. Çünkü artık şiddet failleri sırf bu sebeple daha cesur davranırken kolluk görevlileri de daha kayıtsız davranmaktadır. Neden, dediğimizde “artık İstanbul Sözleşmesi yok” cevabını alıyoruz. İşte sırf bu sebeple iptal edilmelidir.

Yargı kararlarında da kabul edildiği üzere eğer bir idari işlemde kamu yararı değil de siyasi amaç güdülüyorsa, belirli kişilere haksız çıkar sağlama veya belirli kişilere zarar verme amacı güdülüyorsa idari işlem amaç yönünden sakattır. Burada katillere, tecavüzcülere, istismarcılara yarar, çıkar sağlama, cesaret verme, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, engellilere, translara, eşcinsellere ise zarar verme amacı güdülmektedir. Bu karar, bu idari işlem ayrımcıdır çünkü bu şiddetin kendisi ayrımcıdır.

İdari işlemin iptali için belki de en önemli gerekçeyi şöyle açıklamıştım. Evet, her tür yükümlülük iç hukuk anlamında varlığını koruyor ama artık İstanbul Sözleşmesini izlemekle görevli uluslararası komiteye, devlet şiddetle ilgili veri paylaşımında bulunmaktan kurtuldu, böylece verileri izlemekten de kurtulmuş oldu. Verileri izleme ve paylaşma, politikalarının, mevzuatının ve uygulamalarının amaca uygun olup olmadığını denetleme ve gerekiyorsa düzeltme olanağını vermektedir. Bu veriler bir ayrımcılık olup olmadığını tespit için çok değerlidir. Devlet verileri izlemiyor çünkü ayrımcılık yaptığını gizlemeye çalışıyor.

Biz bu salondaki kadınlar kendimizi güvende hissetmiyorsak bunun sebebi, “Neden oradaydın, o saatte orada ne işin vardı” diye sorabilen hâkimler, savcılar, avukatlardır. Ağzımıza bir parmak bal çalmak için tutuklama tedbirinin kapsamının genişletilmesi bu zihniyeti değiştirmez, bu sözleşmeden çekilmenin yol açtığı algı ve davranış değişikliklerinin zararlarını bu yasal değişiklikler bertaraf edemez. Çünkü bizim yalnızca eşitliğe, gerçek eşitliğe ihtiyacımız var. Biz boyun eğmeden yaşayabilmek, özgürce onurla geleceğe bakabilmek, güven içinde yaşamak istiyoruz. İdare bize bunu borçludur. Bu nedenle şimdi Danıştay’dan kadınların, çocukların yaşamı için bir söz bekliyoruz!