Boğaziçi’nde sivil hayatın gelişmesinde en önemli etken şüphesiz Şirket-i Hayriye ile başlayan ulaştırma sektörü ve onun efsanevi kaptanlarıdır

İstanbul tarihinden insan manzaraları-1: Boğaziçi’nin efsanevi kaptanları

CENGİZ ÖZDEMİR

Geçen günlerde Boğaziçi Koruma Kurullarının Belediyeden alınıp Cumhurbaşkanlığına bağlanması üzerine gözler yeniden Boğaziçi’ne çevrildi. Boğaziçi yüzyıllardır hem coğrafi, hem kültürel, hem askeri olarak bir arzu nesnesidir. Boğaziçi’nde sivil hayatın gelişmesinde en önemli etken şüphesiz Şirket-i Hayriye ile başlayan ulaştırma sektörü ve onun efsanevi kaptanlarıdır. Biraz bunlardan bahsedelim.

Şirket-i Hayriye 19. yy’ın ilk yarısında kurulduğu zaman Boğaziçi sadece çok zenginlerin ya da balıkçıları ikamet ettiği ancak özel sandallarla ulaşım sağlanan bir yerdi. Karadan ulaşım yoktu. Şirket-i Hayriye’nin düzenli seferleri sayesinde orta halli memur, tüccar gibi sınıflardan insanlarda Boğaziçi’ne yerleşmeye başladılar. Önceleri iskele çevrelerinde başlayan yapılaşma zamanla ulaşım imkanlarının artmasıyla hızla civar bölgelere yayıldı. Boğaziçi’nde yerleşenlere Şirket tarafından ücretsiz ulaşım imkanları ve ücretsiz inşaat malzemelerinin taşınması gibi teşvikler yapıldı. Yani bir anlamda Şirket-i Hayriye bugünkü Boğaziçi’nin temelini attı. Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Boğaziçi’ndeki sayfiye kültürünü geliştirmek için kiralık yalıların duyurulmasında da kilit rol oynadı, adeta emlakçılık yaptı.

ÇOĞU MASAL KAHRAMANI GİBİYDİ

Şirket-i Hayriye ilk kurulduğunda çoğunlukla ekalliyet mensubu ve bir kısmı da yabancı yatırımcılardan oluşan bir yönetim kurulu vardı. İlk kaptanlar da genellikle ekalliyetten, Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de ticaret gemileri kullanmış süvarilerdi. Bunlar masal kahramanı gibi kaptanlardı. Halk tarafından adeta mitos gibi anlatılan hünerleri vardı. Çoğu Rum’du, bazıları da Fransız’dı. Kaptan Lui Gujon, Kaptan Dimitri, Kaptan Marko gibi isimler yelkenli gemi kaptanlığından şirkete geçip buharlı gemi kaptanı oldular. Sonradan bunlara Kaptan Karava, Kaptan Franoviç, Kaptan Petriçeviç, Kaptan Kozma gibi isimler eklendi. Bu kaptanlar gemilerini pek değiştirmez hatta neredeyse bunları mesken tutarlardı. Bu nedenle bunlara halk arasında “Gemilerinin Nikahlısı” denirdi. 1940’larda 63 numaralı Sütlüce vapurunun süvarisi Tahsin Kaptanın lakabı da “63’ün Nikahlısı” idi.

Yabancı kaptanlar içinde en ünlüsü Macaroviç KaptandI. Macaroviç efendinin hiç yanından ayırmadığı Seter cinsi bir köpeği vardI. Meşhur sakalı nedeniyle Sakallı Kaptan lakabıyla anılan Macaroviç efendinin başına çok sevdiği köpeği yüzünden tatsız bir olay geliyor. Bir gün Arnavutköy’de Rumların 6 Ocak yortusunda denizden haç çıkarma töreni sırasında kaptanın köpeği denize atlayıp herkesten önce haçı bulur, karaya çıkar ve tabanları yağlayıp kaçar. Kutsal haçın köpeğin ağzında kirlenmesine Rumlar çok kızar. Macaroviç Kaptan Rumlardan korkusundan haftalarca vapurdan ayrılmaz.

Zaman içinde Şirket’in bünyesinde Karadenizli kaptanlar ya da boğazda pazar kayıkçılığı yapmış kaptanlar dahil olur. İlk Müslüman kaptan Pazar kayıklarında reislik yapan ve boğazı çok iyi bilen Ömer Kaptan’dır. Bu kaptanlar özellikle Çanakkale Savaşı’nda çok yararlılık göstermiş düşman denizaltılarının torpillemelerine rağmen asker ve mühimmat sevkiyatı yapmışlardır. Bunların en ünlüsü Hayri Kaptandı. Düşman denizaltısının torpilini görüp geminin tüm mürettebatını sancak tarafına yığarak torpilin geminin altından geçmesinin sağlamış, tepeden bu mucizevi olayı gören Mustafa Kemal Kaptan’ı kutlamış ve ulağıyla bir şişe konyak yollamıştır. Aynı şekilde Tahsin Kaptanın 62 numaralı Hünkar İskelesi vapurunda seyir halindeyken düşman denizaltısını farkedip gemisini baştan karaya oturtup mürettebatı ve malzemelerin bir kısmını kurtarmış, gemisi ise torpillenerek kullanılamaz hale gelmiştir.

GAZİNOLARA YANAŞIRDI

Şirket-i Hayriye’nin son dönemlerinde Mehtap gezileri tertip edilmiş, köprüden hareket eden gemiler Karadeniz’e kadar çıkıp mehtap seyirleri gerçekleştirmişlerdi. Bu gemilerin usta kaptanlarından biri de 71 numaralı Halas gemisinin kaptanı Süreyya Bey’di. Süreyya bey o derece iyi bir kaptandı ki gemisini iskelelere değil gazinolara yanaştırıp yolcuların gazoz dondurma almasını bekleyip yoluna devam ederdi. Yine 74 numaralı Altınkum gemisinin Şeref Kaptanı halk arasında efsaneydi. O kadar ki kaptan gemisiyle Karadeniz yönüne giderken yalı pencerelerinden uzatılan köpüklü kahveyi afiyetle içer, dönüşte boş fincanı aynı yalıya pencereden teslim edermiş. Bu deniz aşığı adam erken yaşta felç geçirip vefat edince cenazesi Beykoz’a çok sevdiği Altınkum vapuruyla taşınmış.
Şehir hayatımızda yer etmiş insan hikâyelerini yazmaya devam edeceğiz.