‘Adalar manzaralı’ Gülsuyu-Gülensu’da yaşayanlar bugünlerde ‘illallah’ etmiş durumda. Mahallenin sadece dik yokuşları değil, düğümlenmiş sorunları da göze çarpıyor. ‘İstanbul’un Balkonu’ olarak anılan Gülsuyu’nda temel gündem ise kentsel dönüşüm.

‘İstanbul’un Balkonu’nda kentsel dönüşüm serzenişi

UĞUR ŞAHİN

Tarih 5 Temmuz 1969. Gülsuyu Gecekonduları Güzelleştirme Derneği Başkanı Hamit Kazan, Milliyet gazetesinin “Dert Kutusu” köşesine attığı mektupta sitemini dile getiriyor. Kazan, “Vaatlerin hepsi boş çıktı” diyor ve ekliyor: “Sayın Demirel, 18 Ekim 1968 tarihinde Gülsuyu gecekondularına geldiği zaman, bozuk yollarımızın yapılacağını vadetmişti. (…) Ne yollarımız yapıldı ne otobüs geldi ne de elektrik konusunda verilen söz tutuldu.”

Tarih 16 Temmuz 1983. Cumhuriyet gazetesinin 7’nci sayfasında başlık, aynen şöyle: “Gülsuyu sakinlerinin mikroba falan aldırdıkları yok, yeter ki ‘su’ olsun.” Haberde çeşmeden su alabilmek için sabaha kadar sıra bekleyenlerden, su için birbirlerini hastanelik edenlere yurttaşların dertleri aktarılıyor. Haberde Gülsuyu'nun kadınlarının, erkeklerinin hep bir ağızdan feryat ettiği, devletten yardım beklediği kaydediliyor. Haber, Haydar Sezgin isimli yurttaşın görüşleriyle sonlanıyor: “Biz de devlete vergi veriyoruz, halimiz ortada.”

Tarih 23 Ekim 1991. Gülsuyu’nda gecekondular yıkılmış… Milliyet gazetesinde yer alan haberin başlığı: “Seçim gitti, yıkım geldi.”

Tarih 12 Kasım 1991… “Geldik, dönmeyiz” başlığını taşıyan haber de Milliyet’ten. Haberde bir kadının şu sözleri yer alıyor: “Adım Pullu, yaşım 60. Elazığlıyım ve köyümüzde yaşama şansımız olmadığı için İstanbul’a geldik. Çocuklarım işsiz, paramız yok. Kiraya çıkamıyoruz, tek çare olarak, herkes gibi tek odalı bir gecekondu yaparak, yaşamak istiyoruz. Şimdi geceleri soğuk, aç ve yorgun olarak sokakta geçiriyoruz.”

Bir dönem ‘kurtarılmış mahalle’ olarak anılan, dayanışmayla kurulan ve Alevi kimliğinin belirgin olduğu Gülsuyu’na ilişkin bir haber daha… Tarih 25 Mayıs 2019… Birçok haber sitesinin kullandığı başlık aynı: “AKP, 15 bin kişinin yaşadığı mahalleyi ‘terörist’ ilan etti.” Haberlerde, AKP Maltepe İlçe Başkanı Mehmet Erikçi imzasıyla İlçe Seçim Kurulu’na sunulan ve skandal ifadeler içeren bir dilekçenin detayları var. Dilekçede, Gülsuyu Mahallesi için “terör örgütü sempatizanlarının yuvasıdır” deniyor.

istanbul-un-balkonu-nda-kentsel-donusum-serzenisi-794003-1.
Milliyet gazetesi

YILLAR GEÇSE DE TEPKİ AYNI: BİZ DE VERGİMİZİ VERİYORUZ

‘İstanbul’un Balkonu’nda yıllardır yaşananları saymaya kalksak ne sütun yeter ne de sayfa… Ancak ilginç olan şu: Gülsuyu-Gülensu’yu ziyaret ettiğimde kulağıma en çok çalınan söz ile 37 yıl önce Cumhuriyet gazetesinde yer alan görüş aynı: “Biz de vergi veriyoruz ama halimiz ortada!”

Gülsuyu-Gülensu sakinleri, kreş eksikliğinden çeteleşmeye, uyuşturucudan ulaşıma bir dizi sorun nedeniyle ‘illallah etmiş’ durumda. Ama esas “mesele” kentsel dönüşüm ve imar planları… Peki, mahalleli uzun süredir tartışma konusu olan bu imar planına neden karşı? Aktardıklarına göre Gülsuyu-Gülensu Mahallesi için hazırlanan uygulama imar planı ciddi sorunlar barındırıyor. Misal, mahallede oturduklarını belgeleyen beyanlı kişiler, plan uygulamasında ara sokakların kapanmasıyla oluşan ve Maltepe Belediyesi’ne geçecek hangi yapı adasında hak sahibi yapılacak? Bu durum belirsizliğini korurken imar planında ‘dönüşümden sonra mahalleli, mahallede kalmalı’ ilkesi de hesaba katılmamış. 32 bin kişilik mahalle nüfusunun, 70 bine çıkmasıyla mahallelinin kendine burada bir yer bulamaması da söz konusu. Ve daha nicesi…

Mahallelinin 11 Ocak 2019’da askıya çıkarılan planlara dair Maltepe Belediyesi’ne yaptığı itiraza yanıt tam ‘139 gün sonra’ verildi. İtiraz görüşmeleri başladığında ise bir yandan tapu dağıtılıyordu. Konu şu an yargıya taşınmış durumda. Dava ise 27 Ekim’de görülecek.

istanbul-un-balkonu-nda-kentsel-donusum-serzenisi-794092-1.

MAHALLELİ SUSKUN KALIRSA ‘O İŞLER’ TIKIRINDA İLERLİYOR

‘Adalar manzaralı’ mahallenin sakini, yaklaşık 35 kişi ile bir çay bahçesinde buluşuyorum. Bir yandan çay içiyor, bir yandan da hararetli şekilde sohbet ediyoruz. Hepsi dertli, hepsi endişeli…

İlk olarak Gülsuyu-Gülensu Yaşam ve Dayanışma Merkezi Derneği’nden (GÜLDAM) Yücel Demir ile konuşuyorum. Demir, “Birilerinin kârı, çıkarı için değil, bu mahalleyi, mahallede barındıracak imar planı istiyoruz” diyerek başlıyor sözlerine. Hemen devamında da şöyle konuşuyor: “Mahallemizdeki kentsel dönüşüm belasıyla 2004’ten beri uğraşıyoruz. Planda arızalı yönler çok olmakla beraber, bu süreçte meslek odaları bile ciddiye alınmadı, onlar da ‘Bu süreç sağlıklı yöne gitmiyor, önerilerimiz heba ediliyor’ diyerek, süreçten çekildi. Biz güvencesiz kaldık. Planda o kadar fazla insanın yaşayacağı öngörülen mahallede sadece bir tane sağlık ocağı var. Hak sahipleri konusunda ciddi belirsizlikler var. İsteklerimiz yok sayıldı ve görmezden gelindi. Planlar askıya çıktı, yasal süreçte itiraz edildi. Çok kısa süre içerisinde taleplerimize döneceklerini söylemelerine rağmen, 18 aydır bizimle görüşmüyorlar.”

istanbul-un-balkonu-nda-kentsel-donusum-serzenisi-794091-1.

PEKİ YA UYUŞTURUCU SORUNU?

Demir’e göre, mahallede ‘gayrimeşru işler’in yoğunlaşması kentsel dönüşüm süreciyle ilgili. Bunu şöyle açıklıyor: “Bu süreçte mahallesini savunmayacak bıktırılacak bir insan profili yaratılmaya çalışılıyor. Her yaşanan hırgür ortamı, mahallelinin burayı terk etmesiyle sonuçlanıyor. Bir dönem mahalleden çokça insan bıkıp gitti. Birçok terk edilmiş eve rastlıyoruz. Birçok komşumuz evini göçmenlere, sığınmacılara kiraya verip, E-5 altı mahallelerde yaşamayı tercih etti çünkü onlara göre mahalle artık güvensiz hale geldi. Mahalleli uyuşturucu çetelerine tepki verdi mi, mesele daha görünür oluyor. Mahalleli suskun kalırsa o işler tıkırında ilerliyor. Bu konuda çok sayıda şikâyetimiz oldu, karakollara gittik, neredeyse ihbarcı durumuna düştük, yani o kadar kötü duruma düştük ama sorunun çözümüne hizmet etti mi? Valla ben görmedim!”

DEDELERİMİZ DE BİZ DE GÜNYÜZÜ GÖREMEDİK

Gülsuyu, işçi dayanışması ve hemşerilik anlayışıyla “büyüyen” bir mahalle. Burada 1970’lerin ardından hızlı gecekondulaşma yaşandı. Yerinden, yurdundan İstanbul’a, Gülsuyu’na gelenlerden birisi de Hasan Demirok. 1978’de Bingöl’den Gülsuyu’na yerleşen Demirok, bir yandan uyuşturucu sorununa değiniyor, bir yandan da kentsel dönüşüme… Demirok, “Uyuşturucudan illallah ettik. Ailecek o kadar huzursuzuz ki, ne yapacağım��zı bilemiyoruz” diyor ve ekliyor: “Uyuşturucunun dışında bir de kentsel dönüşüm var. 1996’da tapumu aldım. Bize danışılmadan bir plan hazırlandı. Bekliyoruz, bekliyoruz, bir şey yok! Bize ne muhtar ne de belediye sahip çıkıyor.”

Emekli Halim Yılmaz, doğma büyüme Gülsuyulu. Şu anda yaşadıkları gecekondu 1961’de inşa edilmiş. Yılmaz, şunları söylüyor: “Geçen sene belediyeye gittim, ‘İki defa arazim yola gitti, benden kesmeseniz olur mu?’ dedim. Beni azarladılar, ‘Çık dışarı, ne anlatıyorsun’ dediler. Bize pembe tablolar çizdiler, öyle bir anlattılar ki, ‘Cennete mi gideceğiz?’ dedik.”

Burada yaşayanlar her ne kadar Anadolu’nun farklı yerlerinden gelseler de uzunca bir süredir kendilerini “Gülsuyulu” olarak tanımlıyorlar. Bunun bir örneği, ailesi 1968 yılında Trabzon’dan Gülsuyu’na yerleşen Ebu Talip Yıldırım. Yıldırım, “Köyün neresi, diye sorduklarında, Gülsuyu yanıtını veriyorum. Aslen Trabzonluyum ama 30 yaşından sonra gördüm orayı. Benim köyüm Gülsuyu olmuş” ifadelerini kullanıyor.

Yıldırım, Gülsuyu ile Gülensu muhtarlarının, bölgede oturanları yalnız bıraktığı görüşünde. Kentsel dönüşüme karşı mücadele veren GÜLDAM Derneği’nin yok sayıldığını da savunan Yıldırım, ‘gülerek’ şöyle diyor: “İnşaat mühendisi ya da şehir plancısı değilim. Ama süreci o kadar takip ettik ki en kral şehir plancısıyla yarışır hale geldik.”

Yıldırım oldukça sitemli… “Mahalle şu an imara açık, tapu almaya elverişli durumda” ifadesini kullanıyor ve ekliyor: “Fakat belediye tapu verirken 60 yıldır buranın sillesini çekmiş insanların arsalarına ortak olmak için yüzde 32 kesinti yapıyor ve kendine arsa payları oluşturuyor. Biz bunu yetkilere söylediğimizde, ‘Kamu yararını gözetmek zorunayız’ dediler. Kamu kim diye sorunca, cevap veremediler. Kamu dedikleri insanlar zaten burada yaşayan insanlar...”

istanbul-un-balkonu-nda-kentsel-donusum-serzenisi-794088-1.

Yıldırım’ın peşinden sözü Talat Duman alıyor, mağdur olduklarını söylüyor. Ona göre, Gülsuyu sakinlerine günyüzü gösterilmek istenmiyor. Şöyle diyor, Duman: “Mağduruz kardeşim. Dedelerimiz gün yüzü görmedi, onlar dediler ki; ‘Biz değil, torunlarımız görsün.’ Biz onların torunuyuz, hiçbir şey görmedik. Bizimkiler de görmeyecek gibi…”

Gülsuyu-Gülensu emekçi bir mahalle… Zira mahalle ziyaret edildiğinde sadece dik yokuşlar, gecekondular değil; yoksulluk hali de göze çarpıyor. Bölge sakini İlyas Bulut da mahallenin emekçi kimliğe sahip olduğuna dikkat çekiyor, “Ne yazık ki ülkemizde biriken vergi pastasından yoksul mahalleler payını alamıyor” ifadesini kullanıyor.

O da çok dertli… Sitemi, eşitsizliğe ve mahallenin problemlerinin görmezden gelinmesine: “Konuşacak çok şey var, çok dertliyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit yurttaşı olduğumuz iddia ediliyor. Bizden fazlasıyla vergi alınırken bundan adaletli bir şekilde payımızı alamıyoruz. Burada 50 yıldır oturan insanların evlerinden edilmesi için birtakım yollar deneniyor. Bizim bütün serzenişimiz bunadır. Bizler niye bu haksızlığa uğruyoruz? Daha güvenli ve konforlu yerlerde yaşamak bizlerin de hakkı. Bizim ne ulaşım, ne park, ne sağlık ocağı, ne de okul imkânımız var.”


'YOKSULLARIN DA KALİTELİ YAŞAM HAKKI VAR'​

“YOKSULLARIN kaliteli bir yaşam hakkı yok, dayatmasına karşıyız. Bizim mahallemize uyuşturucu girdi.” Bu sözler, Şirvan Çelik Armutlu’nun. Armutlu, “Uyuşturucuya karşı uzunca bir süre mücadele ettik. Son nokta Hasan Ferit Gedik’in vurulması oldu. Biz hangi noktalarda uyuşturucu trafiği yapıldığını bile görüyoruz” diyor. Fatma Bayrak ise kentsel dönüşüm sürecine tepki gösteriyor: “Her yere iskân veriliyor da Gülsuyu’na niye verilmiyor? Ben bu şaşırıyorum, buranın günahını kim çekecek?”


KREŞ YOK, SAĞLIKOCAĞI İSE YETERSİZ

Gülsuyu Gülensu Kadın Dayanışma Evi’nden Türkan Dokuyan ile de konuşuyorum. Çocukluğu Gülsuyu’nda geçen Dokuyan, mahalledeki kreş sorununa dikkat çekiyor: “Burada yaşayan ve çalışmak zorunda olan kadınların çocuğunu bırakacağı bir kreş yok. Zaman geçireceğimiz bir park yok, sağlık ocağı yetersiz. Sosyal faaliyet alanı hiç yok, ulaşım sorunu ise çok… Bunlara bir de kentsel dönüşümü ekleniyor. Kreş talebimiz olduğunda, ‘Yer gösterin, yapalım’ diyorlar, yer bulabilsek zaten biz yaparız.”

istanbul-un-balkonu-nda-kentsel-donusum-serzenisi-794002-1.


YA CENAZEMİZ OLSAYDI?

Maltepe Cemevi Başkanı Erdinç Yılmaz’a göre, Gülsuyu’nda yapılmak istenen adaletli bir kentsel dönüşüm değil. Yılmaz, “40-50 senededir burada oturan canların yerine göz koyulmuş” diyor ve Maltepe Cemevi’nde yaşanan problemlere değiyor. Maltepe Belediyesi ile davalık olduklarını söyleyen Yılmaz, sık sık elektriklerinin kesilmesinden şikâyetçi. Şöyle konuşuyor, Yılmaz: “Maltepe Cemevi’nin arazisi, 1992’de mücadele sonucu alınıyor. 2008’e kadar küçük bir cemevi vardı, sonra da mevcut olan cemevinin temeli atılıyor. Yedi kat kaba inşaat vardı, sonra 2016’da da bir Muharrem Ayı’nda Başkan Kılıç, ‘Ben sizin Ali’nizim, kaba inşaatını bitirmişsiniz, gerisini ben yapayım, bir yıl sonra teslim edeyim’ dedi. Ama şart koştu; çıkma koşuluyla… 2016’da verdik, yıl 2019 oldu, inşaat teslim edilmemişti. Bunun üzerine biz zorla girdik, elektriği suyu kesti. Mahkemeye verdiler bizi. Gece saat 01.00’de elektriğimiz kesildi, ya gece cenazemiz olsaydı?”


İŞÇİ KİMLİĞİYLE POLİTİKLEŞTİistanbul-un-balkonu-nda-kentsel-donusum-serzenisi-794090-1.

Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Prof. Dr. Besime Şen, Gülsuyu ile Gülensu üzerine çalışan akademisyenlerden biri. Prof. Dr. Şen’e, ilk olarak Gülsuyu’nun nasıl ve hangi şartlarda kurulduğunu soruyorum. Prof. Dr. Şen, şu bilgileri veriyor: “Gülsuyu ve Gülensu mahalleleri Maltepe’de E-5 ve ‘Ankara Asfaltı’ denen D-100 Karayolu’nun doğu ve kuzeyinde kurulan gecekondu mahallelerindendir. İlk yerleşimler 1953-1954 yıllarında başlıyor ve 1956 yılında muhtarlık statüsü kazanıyor. Mahalle açısından bu önemli bir kazanımdı çünkü idari ve yasal olarak tanınmıştır. Mahallenin büyümesi ise 1970-1980’li yıllarda gerçekleşiyor. Bu büyüme çevresindeki sanayinin ihtiyacı olan gerekli emek gücünün tetiklediği göçlerle oluşmuştur. Çevredeki Singer, Otosan vb. fabrikalarda çalışan işçilerin bir bölümü bu mahallelere gelerek, yaptıkları gecekondulara yerleşmişlerdir. Bu süreç, esas olarak geleneksel ilişkilere dayalı şekilde işleyen ama kendisi de bir ticari aktör olan bir dernek aracılığıyla sağlanmış. Bu yıllarda mahalle gerek işçi kimliği gerekse etnik kimliği ile politikleşir. Sol grupların da ilgi odağına girer. Yani sol siyaset içinde işçi kimliği ve Alevi kimliği ön plandadır. Bu gelişme, aynı yıllarda sadece bu mahallede değil; İstanbul’un farklı Nurtepe, 1 Mayıs Mahallesi’nde de benzer özellikler gösterir.”

Prof. Dr. Besime Şen, kentsel dönüşüm projeleri ve planlarına dair gelinen noktada ‘katılımın’ yalnızca şekilsel değişiklikler doğurduğunu savunuyor: “Kentsel yeniden yapılanma kararları ve süreçlerin inşası artık esneklik içermiyor. Bu nedenle gerçekleşen katılım biçimsel olarak yer verilen bir plan aşaması olarak kalıyor. Kent yönetimleri ve politikacılar, bu süreci yönlendirirken kendi tercihlerini zaten baştan belirliyorlar. Katılım sadece şekilsel değişiklikler doğuruyor.”

Peki, ya Gülsuyu-Gülensu’nun uyuşturucu, kreş eksikliği gibi diğer problemleri? Bir türlü çözüm bulunamayan bu sorunlarda Gülsuyu’nun “gecekondu mahallesi” olmasının etkisi var mı? Prof. Dr. Besime Şen’in yanıtı net: “Hayır, bu sorunlar 15 milyonluk kentin artık yaygın sorunlarıdır. Sadece gecekondu mahallelerinde daha yoğun görülüyor.”

Prof. Dr. Şen, sözlerini şöyle noktalıyor: “2020 yılının İstanbul’unu 1970’lerin kamusal bilinci ile yönetmek pek rasyonel görünmemektedir. Problemlerin yıllardır çözülememiş olmasını, son 20-25 yıldır Türkiye’de merkezi ve yerel yönetimlerde sağ siyasetin ve neoliberal bir ekonomi politikanın etkisinde olduğunu hatırda tutarak düşünmeliyiz. Ayrıca İstanbul gibi metropollerin sosyolojisi çok çeşitlendi, marjinalleşen sosyal gruplar ve sınıflar farklılaşıyor. Sınıfların kendi içinde farklı güç ilişkilerini ürettiği ve siyasetlerini oluşturduğunu görmek gerekiyor.”