İşte benim stilim (final gecesi)

ATEŞ İLYAS BAŞSOY / atesilyasbassoy@gmail.com

“Şuncağız ömrümde senin gibi şanslı kız görmedim,” der teyzem. “Şuncağız” demesi çok hoşuma gider. Kameraların önüne adım atmadan veya verilen adresteki kapıyı çalmadan önce bu sözü anımsarım. Milyonların önüne çıkmak mı veya milyonları olan bir herifin kapısını çalmak mı daha korkutucu bilmiyorum.

Ve şimdi alkışlar içinde odaya giriyorum. Kamera dönerek çevremde dolaşıyor. Topuklu ayakkabılarımı vurarak salonun ortasında bir tur atıyorum. Herkes ayakta alkışlıyor. Yüzümde o çocuksu gülümseme, kafam dik, burnum havada: İşte benim stilim.

Bu gece bize nasıl bir show yapacaksın?

Önce küçük kız gibi salonda dolaşacağım, bizim erkek milletini bilirsiniz. (gülüşmeler) Ve sonra diz çöküp kemerini çözeceğim. (Bu yeni nesil kızları bambaşka, internette gördüklerini yapıyorlar valla. Bizim zamanımızda nerdeee)

Sayın seyirciler sözü fazla uzatmıyor ve Zeyneb’e bol şans diliyoruz... (Benim adım Zeynep değil ki!.. Hem niye “Zeyneb”? Niye “Zeynep” demiyorsunuz?)

Sanki stüdyodaymış gibi havalara girerek orta alanda biraz yürüdüm ama o, yani “efendimiz”, oturduğu koltukta hiç kıpırdamadan durmuş bana bakıyor. Ben panik. Acaba nasıl huyları var? Kimi kamçılar, kimi söver... Üzerimdeki paltoyu çıkartıyorum. Tek parça saten elbisem, o kadar mini ki kombinezon sanırsın. Bir süre yine bocalıyorum ve sonra başörtünün hala kafamda olduğu aklıma geliyor. Tipe bak: Altı Şişhane, üstü Tophane. Bana yine gülme geliyor ama sonra hemen susuyorum, neme lazım. Teyzem “Bu herif her şeyini bir avuç kumaşa borçlu” der, “Şuncağız ömrümde böyle iğrenç birini görmedim” diye de ekler.

Yanına gidip kucağına oturuyorum. Ses çıkarmıyor, bu iyi işaret. Planladığım gibi önünde diz çöküyorum. Pause. (Ben bu hareketini beğenmedim, bir kere sağ bacağa değil sol bacağa oturulur... Bak kızım, bu işleri ben çok iyi bilirim, öyle şak diye giysini çıkartmayacaksın... Biraz kadın ol, sümüklü çocuk gibi numara yapma... Ben yedi puan veriyorum, ben sekiz ama bundan sonra daha dikkatli ol)

Erkeklerin zehirini aldın mı her açıdan yumuşarlar. Ama bu hiç değişmedi. Peçete arıyormuş gibi yandaki masaya uzandı ama bir de baktım, Allah’ım daha neler, sekiz şerit koko. Bunları anlatsam kimse inanmaz. Hemen iki şerit çektim. “Bir de ben alayım” dedi bu. İlk kez konuştu. Kalktı, bir şeridi gayet ustaca götürdü. Sonra ilerdeki yatağa uzandı. Ben tabi kıpır kıpır. Başladım konuşmaya, konuştukça konuşuyorum. “Bira var mı acaba?” diye sordum. Çok ters baktı. Korktum.

“Başka kimlerle seviştin? Şöhretli birileri oldu mu?” dedi.

“Bunlar söylenmez, sırdır,” dedim. (alkışlar ve gülüşmeler, tüm jüriden 10 puan)

“Ben devletim. Devletle millet arasında sır olmaz” dedi. Yanına yattım. Öpmeye başladım. Biraz seviştik ama tam değil. İçim geçmiş.

“O futbolcu nasıldı?” dedi... “Sana benziyor” diye bir cümle çıkıverdi ağzımdan. Sonra birden odaya girdiğim andan beri bunu düşündüğümü fark ettim. Göğsünde yatıyordum ve beni sağ koluyla kavramıştı, elini belimde dolaştırıyordu. Burnu, çenesi, elleri, hepsi aynı onun gibi. Nasıl bu kadar benzeyebilir? Ağlamaya başladım.

Ve birden dilim çözüldü. Kendimi bir kadın gibi değil, küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Bir sürü şey anlattım. Eski sevgilimi, bana yaptıklarını, iyi şeyleri, kötü şeyleri. Sonra o bakanı (Eyvah! Jüride telaş), holding patronunu (sus artık devam etme), kimsenin bilmediği başka şeyleri.

Başımı kaldırdım. Bunun yüzü televizyonda gördüğüm gibi kapkara olmuştu. Ayağa kalktım. Biraz vakit geçti. “Gidebilir miyim?” dedim. Evet der gibi bir hırıltı çıktı ağzından. Geri döndüm ve yanağından öptüm. Sonra sarıldım. “Hep hizmetinizdeyim efendim,” dedim. Hiç cevap vermedi.

Helikoptere tesettürlü bindim. Bir yerde indirdiler. Hava kararınca helikopterin uçmasına izin verilmiyormuş. Öğle yemeğinde (yani sekiz saat önce) bana bu teklifi yapan adam bir aracın başında beni bekliyordu. Şoförü yoktu, yan koltuğa oturdum ve hareket ettik.

Geçmişte yattığım insanlardan bahsetmem affedilmez bir hataydı, isimlerini bile söyledim, Allah’ım, nasıl böyle bir salaklık yaptım? Şimdi “Bu beni de söyler herkese,” diye düşünüyordur. Limitsiz kredi kartını da geri alırlar herhalde. Devlet millet diyerek kafamı karıştırdı, bi de korktum, benim daha yaşım kaç?

Aracı kullanan adam bana önce bir masal anlattı: Pamuk Prenses ve onu ormana götüren avcı; sonra ayakkabıcı bir yazarın kitabından bahsetti. Bana ne bunlardan, hiç dinlemiyorum bile, kafam bambaşka bir yerde. Bir sigara verdi içtim, çok iyi geldi. “Bira var mı?” dedim. Bir büfede durdu, dört soğuk bira aldı, beraber içmeye başladık. Ben şanslı kızım, bana bir şey olmaz.

Araba ormanlık bir yerde durdu. Bir başka araç daha gördüm. Bir baktım ki, o, eski sevgilim. Başım döndü, hiçbir şey anlamıyordum. Arabadan indim, ona sarılmak istedim. Bu ağlamaya başladı... Beni getiren adama “Ben yapamam Ateş Abi” dedi, demek beni getiren adamın adı Ateş’miş... Ateş eski sevgilime bir şey fısıldadı, sonra yanıma yürüdü ve bir an nedense, bana sarılacak sandım.

Boynumdan çat diye bir ses geldi. Yere düştüm. Eski sevgilimin ağlama sesleri duyuluyordu. Çimler taptazeydi, kokusunu içime çektim.

Şuncağız ömrümde aldığım son nefes buydu.

(Gelecek Bölüm: Hikâyenin sonu)