İsteme, yalnızca düşle!

SEVİM CEBECİ

Yaşamınıza ait tüm ezberi bozacak bir kitap ‘Dream ve Sen.’ Bu yüzden okurken sizi zorlayacak zihninizi yoracak. Amaç biraz da bu zaten. Bu yüzden sınırlarını zorlamaya hazırsanız “Dream ve Sen”i okumaya hazırsınız demektir.

Yazar söze okurla birebir konuşmaya başlayarak giriyor;

“Kitap sensin... Tüm şüphe ve belirsizliklerinle, doğrularınla ve yalanlarınla, korkularınla ve sevginle. Sen aynı anda hem yazarsın hem de okuyucu, hem sıradan hem sıradışı, hem düşleyen hem de düşlenen...”
Düşleme eylemine kitabın ana eylemi diyebiliriz. Her şey düşlemekle başlıyor. Yalnızca kendimizi değil aynı zamanda dünyayı değiştirmekten söz ediyor yazar. Birey bütünlükten yoksunsa, kendini sevmiyorsa başına gelebilecek tüm felaketleri çağırmış oluyor. Bu yalnızca kişinin kendi içinde geçerli değil, hatta tüm dünyaya yansımasının mümkün olacağını söylüyor. İnanılmaz değil mi?
D’Anna’nın sözlerine kulak verecek olursak;

“Savaş ve terörizmi yeryüzünden yok etmek için, bunların var olmalarının asıl sebebini, yani kendi iç çatışmalarını yok etmen gerekiyor. İnsan suretinde bir tanrı olduğunu ve dolayısıyla felaketler, acı ve ölüm yarattığın gibi sağlık, barış ve zenginlik de yaratabileceğini anlaman gerekiyor.”

Dünyayı değiştirmenin elinde olduğunu okumak doğrusu insanın tüylerini ürpertiyor, inanmak belki kolay değil ama her zaman farklı bakış açılarına gereksinimimiz olduğunu da unutmamak gerekiyor.

“Dreamer” -yani düşçü ya da düşleyen de denilebilir- yer yer okurla soru cevap biçiminde diyologlar sürdürüyor. Bu sorulara bir kaç örnek verecek olursak;

“-Acı çekmenin asıl sebebi nedir?

- Eğer bu dünyayı düşleyen ve yaratan bensem, neden bu kadar sorunlu ve acı dolu bir dünya yarattım?

- Arzulamayı bırakmalıyız diyorsunuz. İyi ama arzular yok olursa, geriye ne kalır?

- Rol yapmak yalan söylemekle aynı şey değil mi?

- Önerdiğiniz şey imkânsız! Ölümün olmadığı bir dünya nasıl bir yer olurdu?”

Yanıtlarına gelecek olursak, onlar “Dreamer ve Sen”de yer alıyor. Her bir yanıt zihinlerde yeni sorular doğuruyor. Dreamer’ı okumak yeterli değil ayrıca anlamak gerekiyor.

“Şimdi” en önemli zaman kavramı yazara göre, öncesi ve sonrası yok. Önemli olan şimdi. Hata, günah, ceza, cennet, cehennem yok diyen yazar, “inanmadan inanmak” kavramını getiriyor. Rol yapmanın önemini vurgularken yalan söyleme ile karıştılmaması gerektiğini belirtiyor.

Sıra hastalıklara gelince, bedeni tanımaktan ve ona nasıl davranmamız gerektiğine ilişkin bilgiler ediniyoruz. Hastalığın içimizden gelen bir yanılsama olduğunu dile getiren yazar, kanseri bile küçümsüyor. Şöyle diyor kansere ilişkin;

“Kanser dediğin şeyden daha kolay tedavi edilebilecek hiç bir şey yok. Gel gelelim senin gibi felaket üreticileri ve kıyamet tellalları için bu imkânsız bir şey. Var olmayan bir hastalıktan nasıl iyileşebilirsin? Tümörlerin, varlığındaki çatlaklardır. Kanser sana musallat olduysa, sebebi senin kanser olmandır. Kanser hücresi de, tıpkı senin gibi, dışarıda ayrı bir dünyanın var olduğuna inanmakta ısrar etmektedir. Bu inanç ölümcüldür. Tek çaresi, Latincesi amors (ölümsüzlük) olan sevgidir; yani ölüm tavrına asla geçit vermemek.”

Açıkçası insana inanılmaz umutlar veriyor Dreamer. Ve belki de bambaşka bir yaşamın kapılarını açıyor. Okumadan deneyimlemeden bir şey demek zor.

“Dreamer ve Sen”in basın bülteninde yer alan yazarın amacını sizlerle paylaşarak yazımı sonlandırıyorum;

“Dünya senin yarattığın bir şeydir. Ve sen onu, içinde bulunduğun şu anda, zamansız bir boyutta yaratmaktasın” diyen Dreamer, böylece sırrın da sırrını açıklıyor. Dreamer’ın tek amacı, onlar bunu hiç istemeseler ve anlamasalar bile acıya bağımlı yaşayanların anlayış ve canlılık seviyelerini yükseltmektir.