İstiklal küllerinden yeniden doğabilir
Beyoğlu Belediyesi’nin 30 yıl sonra CHP yönetimine geçmesiyle gözler, özellikle son 10 yılda adeta çölleşen İstiklal Caddesi’ne çevrildi. “İstiklal eski günlerine döner mi?” sorusunu sanat dünyasına yönelttik.
Işıl ÇALIŞKAN
İstanbul’un merkezi sayılan ve kent-ülke tarihinin en kritik dönemlerine ev sahipliği yapan, çok kültürlülüğün merkez üssü Beyoğlu… Kültür-sanatın, eğlencenin, yaşamın ve direnişin merkezi İstiklal Caddesi. İstanbul denince akla gelen ilk fotoğraflardan birinin sahası; Kırmızı tramvay ve yan yana dizili tarihi binalar… Bugüne dek sevinçler kadar büyük acılara da ev sahipliği yapan İstiklal, Gezi Direnişi sonrası sistematik çölleşmeye terk edildi. Müzik sesi azaldı, zaten kapanmaya başlayan sinema ve tiyatrolar peş peşe kepenk indirdi. Ünlü kitapçıların kapısı kilitlendi yerine “Since 1887” diye başlayan lokum, tatlı dükkanları geldi. Her şey Körfez ülkelerinden gelen turistlerin beğenisine göre dizayn edildi. Beyoğlu’nda 30 yıldır süren RP, FP ve AKP dönemlerinden sonra ilçe, 31 Mart’ta CHP yönetimine geçti. Bununla birlikte “Beyoğlu, özellikle İstiklal yeniden kültür sanatın merkezi olabilir mi?” sorusu gündeme taşındı.
Bu soruyu biz de sanat dünyasına yönelttik onlar da beklenti ve öngörülerini aktardı.
KÜLTÜR SANAT SEFERBERLİĞİ İLAN EDELİM
Yazar Ahmet Ümit: Cumhuriyet tarihi boyunca Beyoğlu’na baktığımızda, zaman zaman kırılmalar söz konusu. Beyoğlu dediğimiz zaman bu çok geniş bir kısmı kapsıyor tabii ama bahsettiğimiz İstiklal Caddesi, Grande Rue de Pera, Cadde-i Kebir dediğimiz bölüm. İstanbul’un vitrini burası. Burası çok dinli, çok dilli, çok kültürlü bir yerdi. Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan bu kırılmalar 6-7 Eylül Olayları’nda oldu. Daha sonra 70’li yıllarda iyice çöktü. Her yerde seks filmleri oynatılmaya başlandı, insanlar oradan çekildi. Ama Beyoğlu her defasında küllerinden doğdu çünkü böyle bir potansiyeli var. Gezi Direnişi’nden sonra iktidarın bilinçli çabalarıyla Beyoğlu’nda bir sanattan uzaklaşma, kültürsüzleştirme programı uygulanmaya başlandı. Batılı turistler daha az gelmeye başladı. Arap, İranlı turistlerin yoğun olarak geldiği bir durum ortaya çıktı. Maalesef sinemalar ve kitabevleri kapandı, bu da tabii bir kültürel çoraklık yarattı. Beyoğlu elbette küllerinden yeniden doğacak. Beyoğlu’nda CHP’li bir belediyenin olması bir fırsattır ama bu fırsatı doğru değerlendirmek lazım. Bizim CHP belediyesinden beklentimiz İstiklal Caddesi’nde özel olarak bir program uygulaması ve bu kültürel çoraklığı kırıp kitabevleriyle, tiyatrolarıyla, sinemalarıyla yepyeni bir kültür ve sanat vahası yaratması. Ben Beyoğlu’nu çok yazmış bir yazar olarak bu konuda elimden gelen her türlü çabayı göstermeye hazırım. Belediyenin çok sıkı bir programla gelmesi lazım. Bu kültürel çoraklığı kıralım ve sonbahardan itibaren bir kültür sanat seferberliği ilan edelim diyorum.
Taksim Meydanı’nda şu anda iktidarın propogandası yapılıyor. Bunun ortadan kaldırılması lazım. Beyoğlu Belediyesi’nin yerinde olsam Taksim Meydanı’nda sonbaharda kocaman bir kitap fuarı yapardım. Oraya kocaman bir çadır kurardım, bütün yazarlar da katılır. Yıllar önce biz kitap fuarını Beyoğlu’ndaki Tepebaşı’nda yapıyorduk. Şimdi Beyoğlu Belediyesi veya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenleyeceği büyük bir fuar ‘kültürel iklim değişikliği başlıyor’ sinyalini veren bir çaba olur.
EMEKÇİLERİN ÖRGÜTLÜ MÜCADELESİ ÖNEMLİ
Müzik eleştirmeni Murat Beşer: AKP’li belediyelerin yönetimi altında en büyük değişimi geçiren, demografisi, insan malzemesi ve esnaf yapısı değişen, kültürel yapısı bozulan ilçelerin başında muhtemelen Beyoğlu geliyor. Aynı zamanda verdiği ve aldığı göç münasebetiyle bu yaşananların telafisi en zor ilçelerin başında da Beyoğlu geliyor.
AKP’nin elinde Beyoğlu, dönüşüme uğramış, kültürel hareketliliğe emlak piyasasındaki değerlenme eşlik etmişti. Kültürel alanı ekonomik ve diplomatik araç olarak gören iktidar, Gezi İsyanı’nın ardından, kültür-sanatı siyasal açıdan daha yoğun araçsallaştırmaya başlamıştı. Sanatçılara davalar açıldı, heykeller yasaklandı, yıkıldı, resim sergileri yasaklandı, “müstehcen” tablolar kaldırıldı. Emek Sineması ve AKM yıkıldı. Salgın bahanesiyle müzik yasakları uygulandı...
Değişen yönetime istinaden temennim şu ki: kültür-sanatın bireysel ve kamusal ranta kurban edilemeyeceği günler yaşansın; kâr amaçlı bir enstrüman olarak kullanılmasın. Yeni yönetimin iradesine bağlı olarak yaşanan değişimin etkileri çok çok kısa sürede olmasa da zaman içinde muhakkak son derece sıcak bir biçimde hissedilecek; özellikle de kültür-sanat alanında. Beyoğlu yitirdiği insan malzemesinin ve kültürel etkinliklerinin bir kısmına kavuşacak; kültür-sanat burada bir nebze olsun nefes alacak o eski günlerindeki gibi… Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, üzerinden kamyon gibi bir yönetimin geçtiği Beyoğlu için, yeni yönetimin işinin hiç kolay olmayacağı gün gibi aşikâr… Temennim sadece yeni yönetime ilişkin değil: kültür-sanat dünyasının emekçilerinin de tepkilerini örgütlü bir mücadeleye dönüştürmesi.
BİRLİKTE HAREKET ETMEK ŞART
Müzik tarihçisi Murat Meriç: Beyoğlu, evet, kültür-sanat ve eğlencenin merkezi ama sadece bundan ibaret değil. Her şeyden önce, Beyoğlu’nun İstiklal Caddesi ve çevresindeki sokaklardan çok daha büyük bir alanı kapladığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor. Cadde civarında ciddi (ve planlı) bir dönüşüm söz konusu, eğlencenin kalbi artık orada atmıyor ama bu, atmayacağı anlamına gelmiyor. Yeni yönetim çok şeyi değiştirebilir. Beyoğlu’nun sadece görünen yüzü değil görünmeyen yüzüne de el atmak kaydıyla… İlçe sınırları Karaköy’den Sütlüce’ye, Piyalepaşa’dan Dolmabahçe’ye uzanıyor. Şekercisinden kasabına, kitapçısından meyhanesine bir sürü dükkân hâlâ orada. Bunların çoğu eski. Dönüşüme direniyorlar. Direnemeyenler de oldu: Emek Sineması, onu korumak isteyenlere rağmen yıkıldı. Yıktılar. Olduğu binayı kocaman bir AVM’ye çevirdiler. Çevresi derseniz, değişti. Sorun da bu zaten.
Şimdi yine değişecek. Değişmeli. ’80’li yılların sonlarından itibaren yaşanan o cıvıltılı hâl, küçük dokunuşlarla geri dönebilir. Bu, uzun sürecek bir “iş” ve sadece belediyeden beklemememiz gerekiyor. Birlikte hareket etmek şart. Beyoğlu sınırları içinde direnenler, onları yalnız bırakmayanlarla bugüne geldi. Gelemeyenler de oldu. Onları geri getiremeyiz belki ama en azından kalanları el üstünde tutmak için gerekli önlemler alınmalı. Bir dönem orada toplanmış tiyatroları, sinemaları yeniden kazanmak elzem. Belediye desteğiyle elbette. Kitapçılar ve müziği dinleyiciye ulaştıran barlar da geri gelmeli. Bir dönem vitrinde bunlar vardı, yerlerini tatlıcılar ve nargile kafeler aldı. En önemlisi şu: Geçici etkinliklerden ziyade kalıcı mekânlara yönelmeli. Casa Botter gibi, Metro Han gibi mekânlar çoğalmalı ve bunlar, ileriye taşınacak şekilde dizayn edilmeli.
İğneyi batırırken çuvaldızı kendimize döndürmeliyiz. Yeni dönemde belediyenin orayı dönüştürmesini beklemek yerine onlarla birlikte Beyoğlu’nu yaşanabilir bir hâle getirmek için çabalamalıyız. Şüphesiz yeni yönetimin atacağı adımlar önemli. İlk hamle, pahalılık ve tekinsizlik algısını kırmak olmalı. Sonrası kendiliğinden gelir.