‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ isimli oyunla 11 yıllık aranın ardından tiyatro sahnesine dönen usta oyuncu Nevra Serezli, bir sanatçı için öldükten sonra iyi hatırlanmanın çok önemli olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Kimsenin emeğiyle oynamamış, kimsenin arkasından laf etmemiş iyi bir insan olarak gitmek isterim”

İyi insan olarak hatırlanmak isterim

BURAK ABATAY

Alejandro Casona tarafından kaleme alınan ve Nedim Saban’ın çevirip yönettiği ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ isimli oyun perde diyor. Oyunun en büyük sürprizlerinden birisi ise usta oyuncu Nevra Serezli’yi on bir yıl sonra yeniden tiyatroseverlerle buluşturması. Oyunda yüreği torun özlemiyle dolu bir büyükanne rolünü oynayacak Serezli ile buluştuk, tiyatro ile bir olmuş yaşamını konuştuk. Ocak ayında toplam 11 kere seyircinin karşısına çıkacak oyun yeni yılın güzel sürprizlerinden. Şimdiden ajandanıza not etmeyi unutmayın.

Uzun bir aradan sonra tiyatroya geri döndünüz. Nasıl hissediyorsunuz? Heyecanlı mısınız?

Çok heyecanlıyım. Bisiklete binmeye benzer, unutulmaz. Ama 11 sene ara vermemin nedeni kendimi rahata çekmek için değildi, oynayacak oyun bulamadım. Eski oyunları hep karıştırdık, yeni yazılmış oyunlar önüme hep geldi. Açıkçası yıllarca kargo şirketleri- hele yazın Bodrum’dayken- bana çalıştı rahatlıkla diyebilirim. Devamlı text gelirdi. Okurdum, bazısını yaşıma uygun bulmazdım, bazısını fazla komik bulurdum, bazen çok dramatik bulurdum. Fakat bu piyes aklımıza gelip de Nedim’le oturduğumuz zaman içimde bir şeyler kıpraştı ve birden bire yarın başlayayım provaya gibi bir hisse kapıldım. Ben ilk intibaa çok inanırım. Tabii ki piyesi çok önceden de biliyorum. Ben kolej yıllarının son senesindeyken bu Ankara’da oynanan bir piyesti ve o devirde bile bunun ismini duymuştum, biliyordum, takip ediyordum. Heyecanlandım, heyecanlanmak bir projeye başlamak için ilk adımdır diye düşünüyorum. O yüzden de hemen gel çalışalım, kadroyu kuralım, ben bunu oynarım dedim. Tam yaşıma göre. Hiçbir şekilde zorlanmayacağım çünkü ben insanların sahnede kendi yaşına, kendi tipine uygun olarak bir role katılmasına inanan oyuncuyum. Seyirci seninle beraber büyüyor. Seyirci seni çok iyi tanıyor. Çok zor başka bir şeye empoze etmek. Senin yaşını, başını, hayatını, hikâyeni, her şeyini bildiği için, seninle beraber büyüdüğü için o kadar iyi biliyor ki, illüzyonu kurmak çok daha zor oluyor. Oyuncu her kalıba girer gibi bir laf vardır ama daha gerçekçi olması için yaş aralığının sana uygun olduğu bir role soyunmayı daha gerçekçi buluyorum televizyonda da sinemada da.

iyi-insan-olarak-hatirlanmak-isterim-666935-1.

Hikâyeyi hangi sebeple önemli buldunuz?

Hikâye bir kere bu devirde her şeyin çok ters, herkesin çok sinirli, her şeyin çok kötüye kullanıldığı, kötü anlamda olayların olduğu bir devirde iyiliği aşılayan, iyilik anlatan, daha pozitif yönden bakan ve de hiç eskimeyen bir aile sevgisini anlatan bir oyun. Zaten aile deyince dur orada, 62 yılında da oynansa- ki bu 50’lerde yazılmış bir oyun, 2020’de de olsa aile ailedir. Evin içindeki duygular değişmez yıllar geçse de. Amerika’da da aynıdır, Türkiye’de de aynıdır, Japonya’da da aynıdır. Öyle bir konunun olması beni çok etkiledi. Bir büyükanneyi oynuyorum ve ben de bir büyükanneyim. Ve de duyguları çok iyi biliyorum.

Bugün Türkiye’de tiyatroya artan bir ilgi söz konusu. Nasıl hissediyorsunuz bu konu hakkında?

Bravo, çok hayranım, bayılıyorum. Kiminle karşılaşsam ‘Şurada oyunumuz var, Nevra Abla gel’ diyorlar, “Ben takip ediyorum, telefon ediyorum, oyuna muhakkak gelmek istiyorum” diyorum. Gidebildiğim kadar gidiyorum fakat ben dahi yetişemiyorum. ŞT, DT, tanıdığımız, birebir oyun oynadığım arkadaşlarımın yaptığı tiyatrolar, yani başa çıkmak mümkün değil. Ama nerede fırsatı bulsam hemen gidip oyunları seyrediyorum. Çok başarılılar var, daha az başarılılar var. İnşallah hepsinin seyircisi olsun. Ama hangi oyuna gidersem gideyim dolu salonları görüyorum ve çok çok seviniyorum.

Tiyatroya 10 yıllık bir ara verdiniz. Ama öncesinde hep işin içindeydiniz.

Doğru. Ben şöyle bir geriye bakıyorum mesela, bu son on seneyi düşünmezseniz neredeyse iki çocuğumun doğumu ve bir hastalığım arasında oyunculuk yapmamışım, tiyatro yapmamışım. Devamlı her sene oynamışım, her sene müzikalde olmuşum. Parmakla sayacağım senelerde boş kalmışım. Ama şimdi bir oyun oynuyorlar altı sene dizi yapıyorlar. Bir de biz bütün hafta tiyatro yapardık, şimdi ayda üç kere oynayanlar tiyatromuzun sezonu diye başlayabiliyorlar. Bu da şartlardan, salonun olmamasından.

Bu sizi üzüyor mu?

Çok hem de. Bence bu çok önemli. Geçen gün hatta şeyi düşündüm, 80 milyonmuş piyangonun ödülü, bana çıksa diye düşündüm. Hemen Metin-Nevra Serezli diye bir tiyatro binası yaparım dedim. En az 500 kişilik. Ve açık bırakırım, nasılsa o para olunca ben çok zengin olurum yani. Yani gelsin herkes oynasın. Düşünebiliyor musunuz, salon yok çünkü. Şimdi farz et ki benim oyunum kapı kırıyor, kıyamet kopuyor, salon yok. Salon yok oynayacak. Hâlbuki biz eskiden Dormen’de açarız gişeyi, her hafta bir pazartesimiz boştu. Yıllarca biz Metin’le ‘bu pazartesi nereye gidelim’i hayal ederdik. Çünkü tek boş günümüz. Ya yemeğe ya sinemaya ya da tiyatroya giderdik. Başka da eğlence yok ki zaten. Diskoya mı gideceğiz? Yani bir o pazartesiyi bütün bir hafta hayal ederdik ne yapabiliriz o pazartesi diye. Şimdi bana bir liste geliyor mesela, bugün var, 4 gün sonra başka bir oyun var, yedi gün sonra başka oyun var, ayda 12 oyun var, öbür aya 8 oyun var falan. Tiyatro düzeni de bu kadar çok tiyatrodan ve salonsuzluktan değişti. Sen oynamak istiyorsun, oyun tutmuş salon yok.

Mesela AKM yok.

Bir tane bir sahne vardı, onu da DT aldı. Şimdi o da gitti, bir sahne daha eksildi mesela. Onun için bana dua edin piyango çıksın. Bir salon yaptıracağım.

Bu yıl biraz kötü bir yıl oldu. Her yıl için herhalde benzer cümleler kuruyoruz ama Özdemir Nutku’nun vefatı, sonra Yıldız Kenter’in vefatı…

Tarık Ünlüoğlu, Gülriz Sururi, Ayşen Gruda canım ciğerim… Jale Birsel… Orada cenazede duruyorsun, bakıyorsun, onunla 40 sene önce bir filmde oynadım, onunla 28 sene önce şurada olmuştum, burada olmuştum. Biz de çekeceğiz gideceğiz, oyunlar hatırlanacak. Böyle garip bir rüya içinde oluyorsun, sonra düşünüyorsun, yani iyi ki yapmışım onları diye. O yüzden bu meslek çok güzel.

SEZERLİ TİYATROSU'NU İSTİYORUM

iyi-insan-olarak-hatirlanmak-isterim-666936-1.

Tüm bu kayıplardan sonra şeyi sormak istedim, bir tiyatrocu ne ile hatırlanmak ister? Siz nasıl hatırlanmak istersiniz?

Tabii ki oynadığın iyi oyunlarla. Keşke hepimizin elinde olsa, bir sahne açmış olsak, işte 80 milyonu onun için istiyorum. Elinde imkânı olsa parası olmayan çok kabiliyetli çocukları konservatuvarda okutmak ister, Müjdat’a o bakımdan çok hayranlık besliyorum. Hem kurs açtı hem imkân sağlıyor gençlere. Yani tiyatroyla ilgili mesela okullarda tiyatro dersinin açılması, belki biz tiyatrocuların gidip bir yerlerde bir şeyler yapması. Bir de tabii her zaman için iyi insan olarak anılmak, kimsenin ayağını kaydırmamış, kimsenin emeğiyle oynamamış, haklıya haklı, haksıza haksız, kimsenin emeğini kullanmamış, arkasından laf etmemiş iyi bir insan olarak gitmek isterim. Metin için cenazesinde tek söylenen şey beni o kadar mutlu etti ki, büyük aktördü büyük komedyendi, şöyle rejisördü yerine ya ne düzgün insandı, ne iyi insandı, ne kibar adamdı dendi. Cenazesi Teşvikiye Camii’nden kalktı, Teşvikiye’deki simitçi geliyor cenazesine, bir devlet büyüğünün gelmesinden çok daha değerli o an o. Ne diyor biliyor musun? “Her geçişinde ‘Merhaba’ derdi, hatır sorardı” diyor. Bu çok önemli bir şey.