2006 Dünya Kupası’nda Almanya’daydım. Yazacak malzeme ararken Rödelheim’da ırkçılık karşıtı minik bir futbol turnuvasına gitmiştim.

2006 Dünya Kupası’nda Almanya’daydım. Yazacak malzeme ararken Rödelheim’da ırkçılık karşıtı minik bir futbol turnuvasına gitmiştim. İsmi de tam olarak böyleydi: Antirassistiches Fussball Turnier. Üç günlük bir turnuvaydı. Frankfurt ve civarından takımlar, Rödelheim’da güzel bir parkın ortasında, küçük bir toprak sahada yapıyorlardı maçları.

Aşağıdaki fotoğrafı orada çektim.

Fotoğraftaki afiş, hatırlıyorsunuzdur, 2006 Dünya Kupası resmi logosunun bir benzeri. Tek fark, burada suratlar gülmüyor, tam tersine ağlıyor. Ve afişte “Almanya Sınırdışı Etmede Dünya Şampiyonu” yazıyor. Alt kısmında ise bir talep var: “Burada kalma hakkına sahip olmak istiyoruz.”

Almanya o gün de yabancıların sınırdışı edilmesini, göçmenlere vatandaşlık haklarının ne kadar zor verildiğini tartışıyordu, bugün de.

Feridun Zaimoğlu diye bir yazar var. Belki duymuşsunuzdur. Almanya’da yaşıyor. İlk kitabının adı “Kanak Sprak” yani “Kanak Dili”. İletişim Yayınları’ndan “Kafa Örtüsü” adıyla çevrildi. Kanak aslında Almanya’da göçmen Türkleri aşağılamak için kullanılan bir kelime. Türkler sayıca çoğalmadan önce İtalyanlar için kullanılıyormuş, daha önce de tahmin edebileceğiniz gibi Yahudiler için... Zaimoğlu aşağılama amaçlı kullanılan bu kelimeyi benimseyerek yeni bir akım yarattı. Almanya’da yaşayan Türklerin gündelik dillerinde Türkçe ile Almanca’yı karıştırmasından yola çıkarak, kullanılan dile ve kitabına “Kanak Dili” adını verdi. Zaimoğlu’nun kitabıyla başlayan hareket, bugün artık Kanak Attak adı altında örgütlenmiş durumda. Üstelik sadece Türkleri değil bütün alt kültürleri kapsıyor. Ayrıca Kanak Attak isimli bir de film yapıldı.

Zaimoğlu, Almanya’daki alt kültürler arasında bugün artık bir fenomen. Onlarca ödülü var, buralarda pek tanıyanı yok. Hatırlıyorum, ancak bir otobüste annesinin isteği üzerine koltuk değiştirmeleri ve bu sayede ölümden dönmeleriyle haber olabilmişti “büyük” gazetelerimize.

Mesut Özil geçenlerde Guardian gazetesine haber oldu. Daha doğrusu bizim kerameti kendinden menkul medyamız, söz konusu haberi “Mesut’un başarı hikayesi” olarak vermeyi tercih etti. Malum, çok severiz böyle şeyleri. Halbuki haber Almanya’daki göçmen Türklerin üçüncü jenerasyonda yaşadığı sorunlarla ilgiliydi. İlk akla gelenin aksine, üçüncü jenerasyonda Alman hükümetlerinin çok kültürlülük projesinin resmen çöktüğü vurgulanıyordu. Mesut’un çocukluğunun geçtiği ve bir zamanlar Alman endüstrisinin kalbini oluşturan Ruhr Havzası’ndan örnekler veriliyordu. Çok uluslu sermayenin ucuz işgücü için Almanya sınırlarını terk etmesinin ardından fabrikalar kapanmış, topluma bir türlü entegre edilemeyen üçüncü jenerasyon işsiz ve dışlanmış bir halde kalakalmıştı. Bir şey yapılmazsa, entegrasyon aklı başında bir devlet politikasına dönüşmezse dördüncü jenerasyon için durum daha da kötü görünüyor. Guardian’daki yazı şöyle bitiyordu: “(Almanlar) yabancıların bir gün eve gidecek misafirler olmadığını anlamadığı sürece hiçbir şey değişmeyecek.”

İşte böyle bir Almanya’da umut kaynağı Mesut. Bir yabancının, bir Kanak’ın da başaralı olabileceği fikrinin en güçlü temsilcisi. Sadece Türklerin değil, Almanların da gıpta ettiği bir başarının sahibi. Üstelik, sadece Mesut olduğu, Almanya’da doğup büyümüş, iyi yetişmiş bir Türk olduğu için, Almanların kafasındaki “Türk” imajını değiştirebilecek bir genç adam.

O, Alman çocuklarının da rol modeli artık. İdolü. Alman çocukları da sokak aralarında top sürerken “Mesut vurdu ve gooool!” diye bağırıyor. Bir Kanak’a tezahürat yapıyor.

Aynı coğrafya içerisinde birbirine yabancı iki kültürü biraraya getirebilecek bir simge Mesut.

Ve biz bu genç adama Türk Milli Takımı’nda oynamayı tercih etmediği için kızıyoruz. Utanmadan!

Almanya’yla yapacağımız milli maç öncesi Milliyet’in internet sitesinde aynen şöyle yazıyordu: “Mesut’tan kızdıracak sözler.” Ne demişti Mesut? “Türkiye’ye gol atarsam tabii ki aniden tepki vereceğim. Bakalım.” Bir de Alman Milli Takımı’nda oynamaktan gurur duyduğunu söylemişti.

Ben de Mesut’un Almanya’yı tercih etmesinden gurur duyuyorum.

Çünkü çok önemli bir iş yapıyor orada. İki toplumu biraraya getiriyor. Guardian’a haber olup Almanya’daki göçmen sorununu dünyaya açıyor.

Futbol bazen sahada olup bitenin çok ötesinde anlamlara sahip oluyor. Mesut örneğinde olduğu gibi.

İyi ki orayı tercih ettin Mesut. İyi ki...