Usta oyuncu, yönetmen, oyun yazarı, çevirmen Haldun Dormen’in hikâyesini anlatan “Yaparsın Şekerim” belgeseli Netflix’te gösterimde. Belgesel Metin Akpınar’a dair “İyi ki Yapmışım”ın açtığı perspektifi tamamlıyor.

İyi ki yaptınız
Fotoğraf: Depo Photos

Murat TIRPAN

Tiyatroyla haşır neşir olmayanlardan bazıları Haldun Dormen’le Dadı dizisindeki Uşak Pertev rolüyle tanışmış olabilir. Oysa sanat dünyasıyla biraz ilgili olanlar bilirler ki Dormen(ler) Türk tiyatrosu için çok önemli bir figürdür. Haldun Dormen ve tiyatro macerası yeni bir belgeselle karşımızda. “Yaparsın Şekerim” isimli Netflix belgeselinin en önemli yanı belki de çok iyi tanımayan genç kuşaklara bu kolay tüketilebilir platformda Dormen'i ve onun Türk tiyatrosuna katkılarını anlatabilmesi. Netflix gibi bir platformda üretilen belgeselleri zaman zaman popüler ve klişe formüllerinden dolayı eleştirebiliriz ama şurası kesin ki örneğin karşımızdaki belgeseldeki gibi işlerin genç kuşağa ulaşması açısından önemli bir işlevinin olması önemli. Bu yüzden bazılarının “çöp” diye nitelediği içeriklerin yanı sıra bu tür işlerin platformda olmasını olumlu buluyorum. Hatta zaman zaman insanın bazı yerli dramaları izlediğinde "Keşke sadece yerli belgesel üretseler" diyesi geliyor.

Buradan devam edersek Dormen belgeseli Netflix'in Türk tiyatrosu ile ilgili yaptığı ikinci belgesel. Böyle giderse tiyatro tarihimizle ilgili kolay izlenir ama fazlasıyla enformatif bir dizi belgeselimiz olacak. İki belgeselin yapımında ve metinlerinde Zeynep Miraç'ın imzası olduğunu da hatırlatalım. Araştırmalarıyla, kurgularıyla, dinamizmiyle (sunucunun bazen görünüp araya girmesi tercihi dışında) gayet iyi kotarılmış işler ikisi de.

MÜCADELE DOLU YAŞAM

Metin Akpınar'dan sonra gelen Dormen belgeseli tahmin edileceği üzere Dormen'in çocukluğundan başlayarak kurduğu tiyatro kariyerini tanıklıklara, eldeki belgelere ve elbette Dormen'in kendisine dayanarak anlatıyor. Doksan dört yaşında hala sahnede olan Dormen'in hayatını izlemek elbette tiyatro tarihimizde gayet detaylı bir gezinti yapmak anlamına geliyor. Yaştan bahsetmişken belgeselin izleyicilerine geçirdiği kaçınılmaz bir duygu var ki bundan bahsetmek gerek, yıllarını tiyatroya vermiş bu adamın hâlâ ne kadar yaşam dolu, enerjik olduğunu gördüğünüzde kendinizden utanabilirsiniz. Bir şeylere tutkuyla bağlı olmanın tam da ne anlama geldiğinin vücut bulmuş hali Dormen.

Başarılar, net başarısızlıklar, Betül Mardin gibi büyük aşklar, büyük ayrılıklar ve mücadelelerle geçmiş bir hayat. Dormen burjuva bir aileden gelmesine rağmen tiyatro dünyasının büyük devrimcilerinden biri. Sahneye getirdiği birçok yeniliği kendisi ve diğer tanıkların aracılığıyla izliyoruz belgesel boyunca. Daha çok sinemadan bildiğimiz Salih Güney'in tiyatro yıllarını, Altan Erbulak'ı tiyatroya kazandıran kişinin Dormen olduğunu, Melih Kibar ve Çiğdem Talu'nun unutulmaz bestelerinin aslında Dormenlerin meşhur Hisseli Harikalar Kumpanyası müzikali için yazıldığını, Kenterlerle nasıl dirsek teması içinde olup gerektiğinde sahnelerini paylaştıklarını ve bunun gibi birçok detayı öğreniyoruz. Aslında Dormen'in hayatını daha önce kendi yazdığı kitaplarda detaylı bir şekilde okuma şansı bulmuştuk. Anılar, Yaşlanmaya Vaktim Yok ya da Nerede Kalmıştık gibi meraklılarına hararetle önereceğimiz bu üç kitap da usta tiyatrocunun dünyasını birinci elden anlatıyordu. Ama bütün bunları görsel malzemeler ve performanslar eşliğinde görmek de çekici ve bir Dormen vodvili kadar eğlenceli.

Fotoğraf: NetflixFotoğraf: Netflix

DİNAMİK VE EĞLENCELİ

Elbette belgeselin temel izleklerinden biri de adındaki “Yaparsın şekerim” lafı. Dormen'in karakteristiklerinden biri de insanları gerçekten yapabileceklerine inandırabilmesi. Umarsızca söylediği “Yaparsın şekerim” lafı birçok oyuncu için özgüven kazandırıcı bir başlangıç noktası. Bu sayede birçok oyuncu birçok ünlü oyunda yer alabilmiş ve Dormen istediklerini hayata geçirebilmiş. Öte yandan tabii ki hikâye bu kadar da basit değil: Dormen'in hayatında başından beri tiyatro yapma ve bu dünyayı değiştirebilme hırsı olmasa bu macera başarılamayabilirdi. Bu arzuyu başlangıç noktasında, babasına yazdığı mektupta net bir şekilde görebiliyoruz. Oyuncu daha yirmi yaşındayken, babasına yazdığı bir mektupta şöyle söylüyor: “Baba, ben kendimi hatırlayabildiğimden beri yalnız bir tek ideal için hayatımı düzenlemeyi düşünmüştüm. Bugün yirmi yaşına bastım, bu idealim değişmek şöyle dursun büsbütün sağlamlaşmış bir şekilde kafamda duruyor. Türkiye'de adamakıllı bir sanat topluluğu yaratmak niyetindeyim. O zaman artık Türkler de birtakım serserilere sanatkâr demek mecburiyetinde kalmayacaklar.” Elbette buradaki milliyetçi damar tartışılabilir, ama ülkede tiyatronun diğer etnik grupların aksiyonlarıyla başladığı düşünülürse bu çabanın anlamı önemli hale gelecektir.

Tiyatro tarihimize katkı olmasının yanında iki saatlik süresinin nasıl geçtiğini fark etmeyeceğiniz, dinamik ve eğlenceli bir belgesel bu. Elbette Akpınar'ınki gibi Dormen belgeselinin de iki sanatçının yaşarken yapılmasının, sanatçıların uzun uzun kendilerini anlatmasının handikap olduğunu, bunun objektif bir belgesel olamayacağını düşünmek de mümkün. Ama bu işleri sözlü tarih kayıtları olarak görmek daha anlamlı olacaktır. Türkiye gibi bir ülkede tiyatro yapmanın ne anlama geldiğini ve ne kadar zor olduğunu idrak edebileceğimiz canlı tanıklıklar… Özellikle içinde yaşadığımız konjonktürde tiyatro dünyasının yaşadığı zorlukları düşündüğümüzde bizlere ilham verebilecek ibretlik ama öte yandan da tutkulu ve neşeli hikâyeler. Umarım devamı gelecektir.