İzmir’de FETÖ borsasına dair itiraflarda bulunduktan sonra öldürülen eski AKP İl Başkanı Ahmet Kurtuluş davasında dikkat çeken bir gelişme yaşandı. Kurtuluş’un incelenen telefonlarında hiçbir veriye ulaşılamadı!

İzmir’de ‘derin’ suikast davası: Adliyedeki telefondan veriler silindi mi?

İzmir’de FETÖ borsası kurulduğuna dair iddialar üzerine hakkında dava açılan ve itirafçı olan eski AKP İl Başkanı Ahmet Kurtuluş’un suikastla öldürülmesi davasında dikkat çeken bir gelişme yaşandı. Cinayet sonrası Kurtuluş’un el konulan 3 telefon ve 2 sim kartında hiçbir veriye ulaşılamadı.

Oda Tv’den Barış Pehlivan’ın yazısına göre, Ahmet Kurtuluş, Serkan Kurtuluş liderliğinde kurulan suç örgütüyle hareket ediyordu. Söz konusu suç örgütü, FETÖ ile ilişkili kişileri kaçırıyor, tehdit ediyor, para alıyor, cezaevine girmeden soruşturmalardan kurtulmalarını sağlıyordu.

Söz konusu suç örgütünün ortaya çıkmasıyla 69 kişi hakkında dava açıldı. Eski ABD İl Başkanı Ahmet Kurtuluş da dava kapsamında yargılandı, ancak itirafçı olarak olayların perde arkasına dair çeşitli açıklamalarda bulundu.

Kurtuluş, 30 Mayıs 2019’da, İzmir’deki evinde öldürüldü. Barış Pehlivan, cinayet soruşturmasıyla ilgili dikkat çeken yeni bir bilgiyi paylaştı. Pehlivan’ın yazısına göre, Kurtuluş’un polis tarafından el konulan telefonlarında hiçbir veriye ulaşılamadı.

Barış Pehlivan’ın "Derin cinayetin üstü kapatılıyor mu: Öldürülen AKP’li yöneticinin telefonu adliyede silindi" başlıklı yazısından bazı dikkat çeken bölümler aynen şöyle:

30 Mayıs 2019 akşam saatleri...

İzmir’de bir suikast gerçekleşti.

Anadolu Ajansı’nın cinayet haberinde “iş adamı” diye tanıttığı, eski AKP İzmir İl Başkan Yardımcısı olduğunu gizlediği Ahmet Kurtuluş’tu öldürülen.

Ahmet Kurtuluş, aynı soyada sahip olduğu Serkan Kurtuluş’un liderliğindeki suç örgütüne yardım etmekle suçlanıyordu.

İddia o ki; gözaltına alınacak FETÖ şüphelilerinin listesini Serkan Kurtuluş’a sızdırmakta aracıydı. Çete, dönemin İzmir İstihbarat Şube Müdürü Kudret Dikmen’den alındığı belirtilen bu listedeki Fethullahçılara, cezaevi öncesi bir çıkış kapısı sağlıyordu.

Kimi Fethullahçılar da, polis süsü verilerek çete tarafından kaçırılıyor, kamera karşısında çıplak tutuluyor, dövülüyor, para vermek zorunda bırakılıyordu.

İçinde siyasetçinin, istihbaratçının, savcının ve mafyanın olduğu bir organizasyondu. FETÖ Borsası işletiliyordu. Özetle, Susurluk gibiydi.

69 sanıklı bir dava açıldı açılmasına ama, örgüt lideri Serkan Kurtuluş Gürcistan’a kaçtı. Batum’da tutuklanması da, şüpheli bir şekilde serbest bırakılması da aniden oldu.

Çeteye “para kopartılacak” FETÖ’cülerin ismini sızdırmakla suçlanan İstihbaratçı Kudret Dikmen tutuksuzdu, Emniyet’te pasif görevde tutuluyordu.

Ahmet Kurtuluş ise ev hapsindeydi. Duyuldu ki; etkin pişmanlıktan yararlanmış, itirafçı olmuş ve FETÖ Borsası’na dair bildiklerinin çok az bir kısmını anlatmıştı. Gelin görün ki, o “çok az” anlattıkları bile taşları yerinden oynatmaya yetti. 26 Ekim 2018’de anlattıklarının sadece firari Serkan Kurtuluş’a değil, siyasilere ve bazı yargı mensuplarına da uzandığı öne sürülüyordu.

Tek konuşandı İzmir’deki FETÖ Borsası’nda...

Verdiği ifadeler, vereceklerinin teminatıydı.

Ve bir gün...

Tesadüf müdür:

Tıpkı, hakkındaki iddianamede suçlandığı yöntemle...

Kendisine “polis süsü” veren birileri tarafından, evinde, 5 yaşındaki oğlunun gözlerinin önünde öldürüldü.

Kimdi öldüren?

Tetikçi Yener Toğa hemen “Serkan Kurtuluş” adını verdi. Neydi bu acele? Zaten firarda olan Serkan Kurtuluş ismi, topu taca atmak değil miydi? Velev ki, tetikçi Serkan Kurtuluş’tan emir aldı... Kurtuluş’a emir verenler de var mıydı?

Zira; asıl soru şuydu:

Ahmet Kurtuluş’un anlattıkları mı cezalandırıldı, daha anlatacakları mı engellendi? Belki de hiç yanıt bulamayacak bir soruydu bu.

Ve işte...

Bu çok şüpheli cinayetin soruşturmasında karanlık bir gelişme yaşandı.

Olması gerektiği gibi; soruşturmayı yürüten İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, hem öldürülen Ahmet Kurtuluş’un hem de cinayet şüphelilerinin telefonlarının kopyalarını bilirkişiye verdi. Adli bilirkişi, cinayetten 5 buçuk ay sonra, 12 Kasım tarihinde raporunu tamamladı.

Gelin görün ki...

Bilirkişi, öldürülen Kurtuluş’un 3 adet cep telefonunu ve 2 adet sim kartını inceleyip şunu yazdı:

“Telefon içerisinde kurulan iletişimi içerir arama, aranma ve mesaj kayıtları ya da ses kaydını içerir herhangi bir bilgi ya da bulgunun bulunmadığı tespit edilmiştir.”

Yani, özetle deniyordu ki:

“Ahmet Kurtuluş’un öldürülmeden önce kiminle neler konuştuğu ve neler yazıştığı telefonunda yok!”

Bu doğru olamazdı.

Bu kadar kritik bir ismin telefonu da toprağın altına gömülmek isteniyordu.

Kaldı ki...

Bilirkişinin bulamadıkları başkalarının telefonunda vardı.

Ahmet Kurtulmuş 2 ayrı hattında, hem WhatsApp hem de Signal iletişim programlarını kullanıyordu.

O halde…

Şu korkunç şüphe çırılçıplak duruyordu:

Ya yeminli bilirkişi yeminine sadık değildi…

Ya öldürülen Ahmet Kurtuluş’un cep telefonu İzmir Adliyesi’nde saklı tutulduğu sırada, birileri telefondaki iletişim kayıtlarını sildi.

Ya da her iki skandal da birlikte yaşandı.

Farzedelim ki; birileri WhatsApp’ı, Signal’i ve telefonların iletişim geçmişini adli emanetteyken sildi…

Peki…

Öldüren Yener Toğa’nın telefonu için “WhatsApp programının silindiği ancak, sistem dosyalarının kalıntılarının mevcut olduğu tespit edilmiştir” diyen bilirkişi, aynı kalıntıları neden öldürülen Kurtuluş’un telefonunda bulamadı?

O zaman sır şuydu: Ahmet Kurtuluş öldürülmeden önce kimlerle görüştü ve telefonundan silinen yazışmalarda neler vardı?

Bakın…

Şu an cezaevlerinde, yıllar yıllar önce telefon kayıtlarını değiştirip kumpaslar kuran Fethullahçı polisler ve savcılar var.

Gelin görün ki...

Çok ağır bedeller ödediğimiz bu örgütle mücadele sadece onların şahsi isimleriyle değil, yarattıkları ve miras bıraktıkları hukuksuzlukla olmalıydı.

Ama kaç kez yazdık ki; maalesef değişen sadece aktörlerdi.

Şu şüpheye bakar mısınız:

“FETÖ’nün Kandil’i” denilen İzmir’de, FETÖ ile mücadelenin Kabe’si olması gereken adliyede, FETÖ ile mücadeleyi ranta dönüştüren ağın öldürülen isminin telefonu, FETÖ yöntemleriyle silindi.

Sahi...

Cinayeti işleyen tetikçinin “emri ondan aldım” dediği Serkan Kurtuluş’un 3 hafta önce sosyal medyadan attığı “Bazı suikastlar çok failli bir konsorsiyum işidir! Tıpkı Ahmet Kurtuluş cinayeti gibi” mesajı ne anlama geliyordu?