Bir zamanlar Ankara’da… Rüzgâr sert poyrazlarla fırtınaya dönerken, kıtalar sürekli yeni kıldığı bir zaman dilimini kutluyordu. Yılın yarısını sularda yol alarak geçirmiştim; ROMA Pantheon tiyatro rotasında-hattındaydım. Anakaraya uğradığımda sarkaçta asılı kalarak onun belleğinde, bilincindeydim. Kehanetler… Beyoğlu’nun taşlarında parçalanmış suretlerim koyu, sancılı bir düşün yansısıydı. Pisliğin, iktidarların, pişkinliğin, haysiyetsizliğin diline bürünerek suçluyordu. Yasaklıyordu. Baskı ve sansür dört bir yandan düşünce hatlarına sirayet etmişti. Toplumun katmanlarına, sivil itaatsiz yeminlerle bir araya gelen hak(!)? savunucularına varana dek. Çürüme ve çökme sarayla taçlandırılmıştı. Parçalanmış hayatta, zamanlar ışık hızında dağılıyor, saçılıyordu. Haziran Hareketi. Başka bir deyişle yirmi birinci yüzyıl (ilk çeyreği) devrim düşüncesi! tan kızıllığında. Peşim sıra gelen hayaletler bana çok dilli çok renkli hikâyeleri biçimliyor, denize varan Akarsu yokuşunu işaret ediyordu. Anakaralar mahşeri cümbüşlere hazırlanıyordu. İtaatsiz eylemler, grevler, otonomik parıldamalar, manifestolar, protestolar.

Haziran… YIRTIK ZAMAN. Devrimciler yılın son haftasında buluştular. Dayanışmak, paylaşmak, yaratmak maksadıyla MAMAK taydılar. Kadın ve adam olmaktan çıkarak cinsiyetsiz bir dil, her daim genç bir ruh taşıyarak zalimlerin açtığı yaralara, katliamlara inat mezhepçi faşizmin karşında AYAKTAYIZ! diyebilmek için sonsuzda karşılaştılar. HAZİRANCILAR; zamansızlar, hazcılar, hedonistler, emekçiler, direnişçiler, âşıklar, çapulcular, ışığa koşanlar, çıplaklar… Ankara’da herkesin bir hayaleti vardı peşi sıra. Mamak’ta çığlıklar geceyi yarardı. Bizim katlimiz kim derdi bir türkü hoşça kal kardeşim derdi tarifsiz bir acıyla. Hrant Dink’in boşluğunda… ŞİMDİ yırtık bir zamanda tanışan, hasbi hal ederek kucaklaşan, kuşaklar arası devrimciler bir aradaydı. Yükselen faşizme karşı omuz omuza haykırmaktaydı. Sahne çarpıcı bir ezgiyle neşeleniyordu. Herkes hep bir ağızdan dost Sevinç Eratalay’a eşlik ederek iktidara sesleniyordu; cevabı dostum Haziran’da bunun.

Doğumum ayın altısında (06/06) otuz kusur sene önce gerçekleşmişti. Kanımca Haziran hayattır. Baskı ve zulme karşı MİZAH gözlüklerini takmaktır. İroniden doğanı… dostluğu, özgürlük ve eşitlik şiarını, cumhuriyet kazanımlarını korumaktır. Vaktiyle taşlardan barikat yapan Debord ve arkadaşlarının “dolaşım”ını tamamlamaktır. Bitimsiz, başı ya da sonu olmayan dil dizgesinde; modernden beslenen, ‘kent’te üretilebilen. Ankara YOLun da G. Deleuze hatırımda. Dolandığımız haritalarda/yerküre… rastlaşmalarımız/karşılaşmalarımız, bir olay/bir hadise. Filozofun önerisi karşılaşmaların önünü açan alabildiğine özgür bir düşünce hattını yaratmaktı. “Güçler, dışımızda kalmayıp aynı zamanda her birimizi katlettiğinden, her birimiz, kendimizi kendimizle sürekli müzakere ve gerilla mücadelesi halinde buluruz, felsefe sayesinde” (Müzakereler-NORGUNK yayınevi )

Ankara sağanağında notlar düşüyordum. H. Hareket? Hareket ettiren geçişli kılan denebilir. Şafak vakti mucizevî olaylar şekillenebilir. Boşluklarını tamamlama, aralıklar-ında kendi aralarında başka bir oluşa yol açabilir.

Mikro ölçekte (Türkiye)iktidar otokratik faşist inşasında halkı iletişimsiz kılarak ironiden, ortak akıldan kaçıyordu. İfade özgürlüğünü kısıtlıyor, sivilleri kimyasallarla sistmatik gazlıyordu. Makro da (PARIS) yükselen faşizm apansız, lanetli bir katliamla belirmişti. Charlie Hebdo vahşetinden sonra… Kuşaklar boyu barikatları kuranlar, amansız kaybımızın acısı ve ağırlığıyla bir kez daha sokaklarda, meydanlardaydı. O gece yerkürenin her yerinde mumlar yakıldı. Utanç içindeydik, “korkmuyoruz” diyerek acıdan çatlamış sesimizi, ayazda buz tutan yüreğimizi bir parça canlı kılıyorduk. Saldırı hepimizce lanetlenerek bizleri birbirimize görünmez bağlarla bağlamıştı. Lütfen dostum… JE suis Charlie Hebdo. “Il faut résister contre les facismes!”