Ülkemizde geniş bir okur kitlesinin takip ettiği İngiliz yazar John Berger’ın az bilinen yönü, edebiyata şiirle başlamış olmasıdır. Hepimizin bildiği, yaşadığı ama gündelik karmaşanın ayrımına varmamızı engellediği şeyleri anlatısının gözeneklerine sinmiş şiirle söyler Berger

John Berger: Uzak köyün anlatıcısına veda

Levent Turhan Gümüş*

Köyün kahvehanesinde iki gezgin yabancı müzisyen akordiyon çalıp şarkı söylüyor. Yorgun, romatizmalı eklemleri gevşeten müzik tırnakları temizleyerek ilerliyor, nasırları yok ederek elleri yumuşatıyor. Loş ışıkta, üzerlerine mazot kokusu sinmiş, akşama kadar kürek sallamaktan bitap düşmüş bir kahvehane dolusu adam yumuşayan elleriyle hep birlikte bir aşk şarkısının ezgisini okşuyorlar. Ve bütün bunlar tıpkı bir ilkokul öğrencisinin resim defterine çizdiği bir suluboya tablonun renkleri içinde akıp giderken, yukarıda, uzakta, köyü çevreleyen tepelerde yağmur başlamıştır: Karlar yavaş yavaş erimektedir. 1

Yaşamlarımızda iz bırakan bütün düşün insanları gibi John Berger da her şeyden önce iyi bir hikâye anlatıcısıdır. Onun “Uzak Köy" şiirini bize tekrar tekrar okutturan giz de yağmurun karları erittiği bir dağ köyünde, iki yabancının yaşamın tekdüze akışı kıran şarkılarının yarattığı etkiyi, sanki o sırada biz de oradaymışız duygusunu yaşattırarak aktaran gerçekçi, büyüsel anlatımdır.

Açık tanımla “müthiş” bir anlatıcıdır Berger. Anlatımındaki renklilikte almış olduğu resim eğitiminin payı vardır kuşkusuz. Görme Biçimleri’ni hatırlarız. Dağın yücesinden bakmıştır Berger, dağa bakmıştır. Köye, köydeki kahveye, insanların göz altlarında derinleşen çukurlara, nasırlı ellere bakmıştır. Sadece dağ değildir acımasız olan; köy yerindeki gündelik yaşam da aynı şekilde acımasızdır. İki yabancının insanlara gözleriyle dokunarak ses verdiği akordiyonun tüm sertlikleri yumuşatan etkisini görebilmek için, bakma ediminin bütün duyargaları kapsaması, gerçekliğin bütün karmaşıklığıyla kavranılması gerekir. Ancak böylesi bir bakış, anlatılanı kaba bir aktarım olmaktan çıkartıp şiire dönüştürür. Şiirin gücü, hep söylenegeldiği gibi, yazılmayanı da verebilmesindedir. Akordiyon sustuğunda nasırlı eller kendi yalnızlıklarıyla kalacak ve dağın aşağılarında yağmurun erittiği karlar belki de bir kez daha katılaşmaya başlayacaktır.
john-berger-uzak-koyun-anlaticisina-veda-236356-1.
Bütün bunlar vardır. Yaşam, öncesi ve sonrasıyla bir bütündür. Yaşamın çelişkileri aynı bedende, aynı coğrafyada, aynı gün içinde farklı biçimlerde tezahür edebilir. Bir gün derin derin dağları düşünen biri ertesi gün bir bürokratın sesiyle konuşabilir. Öğretmenliğe atanmayı bekleyen biri durduk yerde ve görünür hiçbir çağrışım yokken komünizmi düşleyebilir, üşüyen sırtını ısıtacak bir mantoyu ve henüz yazılmamış şiirleri aklına getirebilir. 2

Ülkemizde geniş bir okur kitlesinin takip ettiği İngiliz yazar John Berger’ın az bilinen yönü, edebiyata şiirle başlamış olmasıdır. Hepimizin bildiği, yaşadığı ama gündelik karmaşanın ayrımına varmamızı engellediği şeyleri anlatısının gözeneklerine sinmiş şiirle söyler Berger. Belki de o yüzden, “yaşadıklarımız”, anlatıcı onu kendi dilinden anlattığında silinmez bir fotoğraf olarak belleğimize kazınır. Konuklar gittiğinde ışık ve sıcaklık yerini camlardaki kara buzlanmaya bıraksa da ve sevgilinin yokluğu demir ızgaralar üzerine serili buzdan yataklara, pişmanlığa kapılmak yersizdir, yavaşça büyüyen sessizlik sonunda yerini yeni seslere bırakacaktır, var olma tutkusuna. 3

Açık denizlerde bilinmez bir yazgıya doğru ilerleyen gemilerin sis çanları karanlığın getireceği tehlikelere karşı ‘ben buradayım’ der ve gemici, uzaklardan, uçurumlar ardındaki evde bekleyen sevgilisinden bir mektup alır. Mutludur sevgili; onun dönüşünü beklemektedir. İşte o zaman bu bitmek bilmez yolculuğun bir gün sona ereceğine ikna olur gemici; çünkü yedi deniz ötede de olsa evde kendisini bekleyen biri vardır. 4

Şair John Berger bir “hikâye anlatan” olarak baştan beri taraftır. Hikâye anlatanlarla Tanrı arasındaki illiyet bağını her ikisinin de taraf olması gereken yer üzerinden kurar. Berger’in Tanrısı “zayıfı güçlüden daha çok / kazananları / yenilenden daha az seven” bir Tanrıdır. 5

Tanrı da, tarih de, şair de anlatısını dil ile kurar; “ağzımızdaki dil, ilk yaprağıdır omurganın». Sözcükler. Dil bağlı olduğunda sözcükler de yapayalnız kalır, çoraklaşır. Bunu bilir. Anadille toprak arasında ilişki kurar. Vakti geldiğinde, susturulan bir dilin çığlığıyla buluşması için bütün şiveleri toprağa gömer. Dil, yağan ateşler altında inleyen seslerle buluştuğunda, alıp her bir sesi usulca zindanların duvarlarına çarpar ve sonra toplayıp her birini anadile, onu yeniden ve yeniden yaratan şiire iade eder. 6
Sevilebilecek adamların isteklerine ulaşamadan nasıl vurulduklarını anlatır “Cervignano Partizanları”nda. Dağlardan evlerine bir daha dönemeyecek olanların, tahta masalarda kendilerine sunulmak için bekletilen ay rengi şarapları hiç bir zaman içemeyecek Anya’ların hikâyesini. 7

Hikâyede yaz erken bitmiştir. Sömürü ve kâr uğruna kolu bacağı lime lime edilen koca bir dünyadır kanayan; hikâyenin geçtiği yerlerde sokaklar kan deryasıdır. “Her gün daha kırmızı / armut ağaçlarının yaprakları / Söyle nedir kanayan” diye sorar. 8

Toprakla gökyüzü arasında horoz ötüşleri ve askerlerin feryatlarıyla örülü saydam bir kubbe vardır. 9 Dehşete kapılıp çeviririz sayfaları. Bizi yaşamın dinginliği ile buluşturacak tek bir şiir ararız insanlığın büyük göğü altında. O kadar çoktur ki öldürülenler, masumiyet sonsuza kadar yok olmuştur. Açık seçik konuşan Şili’li arkadaşımız Orlando da orada, Santiago’da, öldürülmesine karar verenler tarafından öldürülmüştür. 10

Yine de yaşam sürer. Alp dağlarına bahar gelmiştir. Ağaçlar yaprak yapraktır ama kuşatılmış kasabalar vardır çiçeğe kesmiş kırlara karşı. Göç yollarının büyük acılarıyla karşılaşırız “Slavonski Brod”da. Bir ahşap İslav evinin camları arasında geçip gidenlerin görünmeyen hatıraları saklanmaktadır. 11 Kanatlarını açmış sığırcıklar mektup yazmak için tüneklerden ayrılıp dönerler: Gökyüzü mavi siyahtır. 12

John Berger’ın büyülü hikâyesinden aktardığımız dizeler ve bizde oluşturduğu çağrışımlar Ayrıntı Yayınları şiir dizisinin kasım ayı kitabı olan Gökyüzü Mavi Siyah’tan. 13 John Berger’ın bütün şiirlerini bir araya getiren Gökyüzü Mavi Siyah’ın arka kapağında “çağdaşımız Berger’a doksanıncı yaş gününde ülkemizden, Türkçeden bir armağan” ibaresi yer alıyor.
Ne yazık ki John Berger, bu güzel armağanı göremeden ayrıldı aramızdan. Dizinin editörü şair Emirhan Oğuz “Önsöz Yerine” başlıklı yazısında şunları söylüyordu: "John Berger'in 90. yaşı önümüzdeki günlerde Avrupa ölçeğinde gerçekleştirilecek bir dizi etkinlikle kutlanacak. Bizler de bu vesileyle, şiirlerinin kaynak dil dışında kitap bütünlüğü içinde aktarıldığı ilk dil olan Türkçedeki baskısını yazarımızın bu baskı için kaleme aldığı bir önsöz ile yayımlamayı arzulamış ve bu ilk sayfaları kendisine ayırmıştık. Yazarımızın metni ne yazık ki kitabı baskıya göndermek zorunda olduğumuz şu ana kadar elimize ulaşmadı." 14
Besbelli ki “yazılamayan önsöz” John Berger’ın ölümü karşılamaya hazırlandığı günlerin ertelettiği şeyler arasındaydı. Yeni yılın ilk günlerinde büyük anlatıcının ölüm haberiyle sarsıldık.

"Ölümün yanına çömelmiş / yazan bizler / kayıt tutucularıyız (onun)" diye başlayan "Hikâye Anlatanlar” adlı şiiri şu dizelerle bitiyordu:

“Ve onun sözlerini aktardığımızda / biliriz / nerdeyse sona erdiğini hikâyenin”. 15

John Berger’in hikâyesi sona erdi mi? Yoksa tek bir sözcükten yola çıkarak yaşamın “derûnuna” varmak isteyen biz “hikâye okuyanlar” için henüz yeni mi başlıyor?

Dieppe’ten eşi Beverly için getirdiği biri yeşil, biri kahverengi, bir diğeriyse beyaz bir ağ içinde koyu gri üç çakıltaşı; yaşamla ilgili aklımız karıştığında ne olup bittiğini dokunup anlamamız için orada, masanın üzerinde duruyor.

Ve uzakta, kurumuş bir dere yatağında, ilk yağmurla sulara dönecek bir çakıltaşı, gelip yağmurlardan önce şiiri bulmamız için biz “hikâye okuyanlar”ı bekliyor.

* Çocuk Edebiyatı yazarı. Dalgacıkla Yakamozun Masalı (2011) ve Işıklı Kaplumbağa Adası (2012) adlı kitapları Can Yayınları’ndan yayımlandı.

Dipnotlar:
1 Uzak Köy, s. 189
2 Viva Voce, s. 43
3 Kalıntılar, s. 47
4 Bir Mektup, s. 36
5 Ekim, s. 46
6 Göçmen Sözcükler, s. 48
7 Cervignano Partizanları, s. 76
8 Doğum Tarihi 5.11.1926, s. 80
9 Ypres, s. 73
10 Orlando Letelier 1932 - 1976, s. 90
11 Slavonski Brod, s. 103
12 Gökyüzü Mavi Siyah, s. 106
13 John Berger, Gökyüzü Mavi Siyah, Bütün Şiirleri, Ayrıntı Yayınları,
Kasım 2016.
14 A. g. e. “Önsöz Yerine”, s. 9
15 Hikâye Anlatanlar, s. 45