İnsan, paranın ve onun olanaklarının çeşitli isimleri altında ezilmeye mahkûm edilirse zenginlerin yakın zaman içinde gerçekleşecek hiçbir şeye şaşırmamaları gerekir. Bay Steinbeck bizzat kendisi diyor: “Korkulacak zaman, İnsan’ın bir ülkü uğruna acı çekmeyi ve ölmeyi reddettiği zamandır”

John Steinbeck’ten bir ders

ONUR AKYIL

J .Steinbeck, Türk okur açısından da güncelliğini hiç yitirmeyen bir yazar. Fakat adı anıldığında gerek kendisi gerek çalışmaları hakkında bir şeyler söylense de yeterince tanınmadığı da ortada. Bitmeyen Kavga ya da Fareler ve İnsanlar bu anlamda ilginçtir ki, ülkemizde daha yaygın bilinen Steinbeck eserleri. Sel Yayıncılık tarafından Mayıs 2018 tarihi itibariyle yedinci baskısına ulaşan ve ilk yayın tarihi 1939 olan Gazap Üzümleri ise yazarıyla aynı kaderi paylaşan bir eser; adı mutlaka biliniyor ama içeriği genel anlamıyla, entelektüel kesimde dahi yeterince oturmamış, gereken ilgiyi ve özeni görmemiş. Bu başlıkta bazı akademik metinlere ulaşmak mümkün, fakat romanı okumaktan, en azından sonuna değin okumaktan imtina eden yaygın bir kitle varken, şimdilik başlık hakkındaki akademik çalışmalar bir köşede dursun.

Gazap Üzümleri bizi tarihin dönüm noktalarından biri sayılabilecek yıllara götürüyor; romanın yayım tarihi yukarıda da değindiğimiz üzere 1939. Bu tarih Amerikan halkının özelinde çok şey ifade ettiği gibi, yoksulların ve işçi sınıfının tarihinde de oldukça önemli bir yere sahip. Amerika’nın düşe kalka ilerlemeye çalıştığı uzun bir dönemin, neredeyse tam göbeği 1939. Bir yandan sanayileşmenin tüm olumsuz getirileri Amerikan toplumunu açıkça şoka uğratırken bir yandan da özellikle göç alan büyük şehirlerde giderek hareketlenen ve odaklarında yoksulların, işçilerin, elbette göçmenlerin olduğu siyasi yapılanmalar, bugünün Amerikasından oldukça farklı bir tabloyu ortaya çıkarıyor. Bilindiği üzere çok geçmeden de Amerika cadı avıyla tanışıyor ve yoksulların, işçilerin, göçmenlerin o güne kadar tüm yaşadıkları zorluklar büyük kıyımlarla noktalanıyor.

İşte Gazap Üzümleri, Steinbeck’in bu acı sürecin nedenlerini, gerçeklerini sarsıcı bir biçimde ele aldığı ve gerçekten de en küçük ayrıntıları dahi atlamadan kurduğu önemli bir romanı olarak öne çıkıyor. Kapitalizmin; daha açık ve sanırım yerinde bir ifadeyle insan vahşiliğinin belki de en çıplak hallerini barındırıyor Gazap Üzümleri. Şirketler, para ve göç karşısında çıplak insanın anlatıldığı bir romanın da modern klasikler arasında yer almasında şaşılacak bir şey yok.

Steinbeck’in romanı birçok farklı boyutla ele alınabilir, incelenebilir bir roman. Üstelik bu durum yalnızca romanın içeriğindeki ayrıntılarla ilgili değil, yapısal olarak da üzerinde çalışılmayı hak eden birçok noktası var romanın. Örneğin, Steinbeck’in olay örgüsüne dair özet niteliği taşıyan anıştırma bölümleri pek rastlanılan bir yapısal özellik / yorum olarak karşımıza çıkmıyor. Bunun çeşitli nedenleri olabilir elbette, fakat görünen o ki sürgünlüğün ve sürgünlüğe eşlik eden insan ve devlet yasalarının arasındaki bağın kuvvetini Steinbeck okura bu kısa anıştırmalarla duyurmak istiyor.

john-steinbeck-ten-bir-ders-542162-1.

Gazap Üzümleri’nde gerçekleşen yer değiştirme / göç / sürgün olarak okunabilecek ‘yollara düşme’ meselesini, tarım toplumuna olmasa da toplumun tarıma dayalı köklü işleyişine makineleşmenin vurduğu ağır bir darbe olarak okumak mümkün. Yerlerinden edilenlerin elbette çoğunun önceden var olan inançlarında ve yaşama bakışlarında sarsıcı değişimler yaşanıyor. Romanda bu anlamda birçok ayrıntı yakalamak mümkün ama belki de bunlar arasından en etkilisi ve ilk örnek Papaz Casy. Yaşam alanının paranın gücü karşısında derdest edilmesiyle birlikte Rahip Casy’in Tanrıya olan güveninin sarsılması, onun artık kendisini papaz olarak görmemesini getiriyor. Yeryüzünün vahşileri göğün kutsallığını da biçiyorlar Papaz Casy açısından. Yıkılmış evler, normal şartlarda yenmeyen hayvanların tadına bakılmak zorunda kalınması ve insanların giderek kaybolan tutku ve inanç biçimleri yerleşik olmanın önemini de vurguluyor aslında.

Öyle ki romanın henüz başında tanıştığımız roman kişilerinden olan Papaz Casy durumu özetleyen şu sözleri sarf ediyor: “O yola çıkanları görmen gerek. İçimden bir duygu, görmen gerek diyor bana. Hiçbir vaazın sağlayamayacağı yardımlara ihtiyaçları var. İnsan daha yaşamadan, cennet umudunu ne yapsın? Kendi ruhları yerlerde sürünürken, Kutsal Ruhu ne yapsınlar? Yardıma ihtiyaçları olacak. Ölmeye sıra gelmeden önce yaşamaları şart.”

Her yer değiştirme / göç / sürgün gerçeğinde olduğu gibi Gazap Üzümleri’nde de yoksulların ve işçilerin sırtına binen yalnızca onları yerleşik düzenlerinden eden sermaye sınıfı değil. İnsanlar yollara düşmeden önce sahip oldukları şeylerin neredeyse tümünü satmak ve paraya çevirmek zorundalar. Onları bekleyen yol oldukça uzun sayılır, İşte tam da burada devreye Steinbeck, kuramsallaşmış insan vahşiliğinin yanına kurumsallaşmamış insan vahşiliğini de ekliyor. Öyle ki ülkenin başka bölgelerinden gelenler yola düşenlerin, göç hazırlığında olanların mallarını yok pahasına satın almak için türlü yöntemlere başvuruyorlar. En yaygın yöntem ise bu mallara aslında ihtiyaçlarının olmadığını söyleyerek, malların fiyatlarında ciddi bir düşüş sağlamak… Bunun bize söylediği şey ticaretin toplumun damarlarına bir işkence biçimi olarak nasıl nüfuz ettiği ve insani olanın artık herhangi bir işlerliğinin kalmadığı… Aslında Steinbeck roman boyunca alttan alta vurguyu hep burada, bu acımasızlıkta tutuyor

Bu yeni dünya düzeni üzerinde bocalayan insanların kültürlerinden kopuşları da romanın neredeyse her noktasında izleniyor. Özellikle büyükbaba Joad’ın ölüm anı ve sonrasında yaşananlar gerçekten insanın kanını donduruyor. Yolda, herhangi iki noktanın arasında yaşamını yitiren birinin gömülmesi esnasında vuku bulan tartışmalar, belki ilk anda okunup geçiliyor; fakat öylesine kuvvetli bir kültürel çöküşü imliyor ki insan ister istemez dönüp yeniden okuyor bu bölümü. Çünkü insanın varlık mücadelesi, onun değil paranın olan resmi yasaları tercih etmesini getirebiliyor… Korkunç.

Yazara; Steinbeck’e Pulitzer Ödülü’nü kazandıran bu eser hakkında yazılacakların sonu gelmez; romanın ilk yayınladığı tarihten bugüne üzerine yapılan çalışmaların sonu gelmediği gibi. Fakat tüm bunları bu yazıya sığdırmak olukça zor… Roman üzerine aldığım onlarca nottan yalnızca bazılarına değinebildim.

Sonuç itibariyle şunu söylemek ve bir alıntıyla bitirmek lazım; eğer insan, paranın ve onun olanaklarının çeşitli isimleri altında ezilmeye mahkûm edilirse zenginlerin yakın zaman içinde gerçekleşecek hiçbir şeye şaşırmamaları gerekir.

Bay Steinbeck bizzat kendisi ne diyor: “Korkulacak zaman, İnsan’ın bir ülkü uğruna acı çekmeyi ve ölmeyi reddettiği zamandır.