Türkiye’nin en çok sevilen, takip edilen spor yorumcularından Kaan Kural, koronavirüs salgını sonrası sporun ekonomik olarak küçülmesinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Çok daha mütevazı bütçelerle yolumuza devam edeceğiz. Belki de en doğrusu budur”

Kaan Kural, BirGün'e konuştu: Mütevazı bütçeler artık kaçınılmaz

Eren TUTEL

Ülkemizde basketbolun popüler hale gelmesi 90’lı yılların ortası ve sonuna denk geliyor. Şimdiki adıyla Anadolu Efes, o dönemki adıyla Efes Pilsen’in Koraç Kupası zaferi, tüm dünyada olduğu gibi Michael Jordan efsanesi ve EuroBasket 2001’de 12 Dev Adam’ın doğuşu… Ama benim gibi 90’lı yılların başında doğanlar bu dönüm noktalarının çok azına bilinçli bir şekilde tanıklık etti. Elbette bize de oyunu sevdiren çok özel oyuncular ve takımlar vardı. Ama oyuncuların, takımların yanı sıra bazı isimler de var. Onlar ne Michael Jordan, Kobe Bryant gibi fadeway atıyor; ne LeBron gibi arşa yükseliyor ne de Curry gibi logodan üçlükler yolluyor. Onların alametifarikası büyük oyuncuların, ‘destansı’ hikâyelerini ve bu güzel oyunun detaylarını anlatmak. Bir nevi modern Dede Korkutluk yani. Ülkemizde bu işi en iyi yapanlardan biri Kaan Kural. Benim gibi spora, basketbola ilgi duyan bir nesil onun anlattığı hikâyeler, yaptığı yorumlarla büyüdü.

Bir nesili yorumlarıyla büyüten Kural’la salgın günlerinde basketbolu ve sporun genel durumunu konuştuk.

Koronavirüs hepimizi spordan mahrum bıraktı. NBA’e de maalesef ara vermek zorunda kaldık. Beyaz Saray’ın koronavirüs üyesi Doktor Anthony Fauci yaptığı açıklamada, “Gerekirse bu sezonu sporsuz geçirebiliriz” dedi. ABD’nin salgının en büyük merkezi olduğunu düşünürsek NBA’de sezonun tamamlanma ihtimali sizce nedir?

Sonuçta NBA daha doğrusu bütün organizasyonlar ligi tamamlamak istiyor. NBA’in de şu ana kadar yaklaşık 1 milyar doların üzerinde para kaybettiği düşünülürse sezonu tamamlamak için ellerinden geleni yapacaklarını düşünüyorum. Trump da sporun tekrar başlaması konusunda ısrarcı. Önümüzdeki 15-20 gündeki duruma bağlı olarak, NBA’in bir şehire gidip, muhtemelen Las Vegas olabilir, Orlando’da konuşuluyor. Bu iki şehirden birinde Dünya Kupası veya Olimpiyat formatında play-off’ları oynatıp ligi tamamlayacağını düşünüyorum. Tabii önümüzdeki 15-20 günlük sürecin olumlu geçmesi koşulunda söylediğim senaryo gerçekleşebilir, aksi halde sezonun tamamlanması oldukça zor.

Aynı soruyu Avrupa basketbolu için de sormak istiyorum. NBA’e göre organizasyon yeteneği ve olanakları daha kısıtlı olan Euroleague’de sezon bitirilebilir mi?

Euroleague’de sezonun tamamlanması NBA’e göre daha zor. Çünkü seyahat edilmesi gerekecek. NBA’de takımlar ABD içinde sadece bir şehire gidecekler, Avrupa’da ise ülkeden ülkeye seyahat olacak. Artı NBA şöyle bir şey deme lüksüne sahip: “İlk 8-16 sırada yer alan takımlara bir turnuva oynatıp şampiyonu belirleyeceğim.”

Euroleague, böyle bir şey derse ki diğer bir ihtimal yok. Başka bir formatta oynanma ihtimalini görmüyorum ben. Organizasyonun da planı, iki farklı şehirde ligde ilk 8 sırada yer alan takımlara oynatılacak bir turnuvayla sezonu bitirmek. Böyle bir durumda seyahat edilmesi gerekeceği için NBA’e göre durum çok daha dramatik açıkçası. Ve ilk 8 sırada yer almayan takımlar karara ciddi bir şekilde itiraz edeceklerdir.

NBA’de ise böyle bir durumda takımlardan herhangi bir itiraz gelmez. Ama NBA, turnuva formatını uygulamaya koyarsa Eurolegue yönetimi de onlardan örnek alıp bir şekilde sezonu tamamlamak isteyecek ve ellerinden geleni yapacaklardır. Yine de tamamlanma ihtimalini çok daha az görüyorum Euroleague’in.

Virüsün ekonomiye etkisi malum. Bütün sporlarda oyuncuların maaşlarında kesintiye gidilmesi büyük bir ihtimal. NBA bu dönemi sizce nasıl atlatılır? Oyuncular sendikasıyla, yönetim arasında bir kriz yaşanır mı?

Oyuncular sendikasıyla, yönetim arasında küçük çaplı bir kriz yaşandı aslında. Çünkü toplu iş sözleşmesinde mücbir sebep var ve buna bağlı olarak oyuncuların oynamadığı maçlara göre ücretlerinde kesinti yapılabiliyor. NBA yönetimi belirli bir süre direndikten sonra bu maddeyi uygulamaya karar verdi. Karardan sonra küçük çaplı bir gerginlik olsa da oyuncular, ligin ne kadar kan kaybettiğinin farkında. Şu an için durumu anlayışla karşılıyorlar ve ücretlerinde yüzde 25’lik kesintiyi kabul ettiler. Bundan sonra bu kesinti daha da artarsa büyük sıkıntı yaşanabilir ancak pek ihtimal vermiyorum buna. Zaten salgından sonra sadece NBA’de değil, bütün sporlarda maaşların korkunç bir şekilde azalacağını hepimizin bilmesi lazım.

LAST DANCE'E PUANIM: 8,5

Basketbolun şu an ana gündem maddesi ESPN’in hazırladığı Michael Jordan ve Chicago Bulls’un hanedanlığını anlatan The Last Dance belgeseli. 4 bölümü yayımlanan belgeseli nasıl buldunuz?

Çok çok iyi buldum ben. Genelde yüksek beklentilerle başlayan bir işte o yapımın eksiklerini hatalarını ararsınız ve biraz uzatılmasından endişeliydim. Çünkü ilk açıklama yapıldığında 1 saat 40 dakika civarında olduğunu söylediler. Ancak 10 bölüme çıktığını öğrendikten sonra işin biraz ‘sulandırılmış’ olmasından korkuyordum ki biraz sulandırılmış daha doğrusu sulandırılmış demeyelim, genişletilmiş. Ama çok güzel yapılmış, harika işlenmiş. İlk iki bölüme bayıldım, sonraki iki bölüm bildiğim hikâyelerin tekrarı gibiydi. Bir de ufak bir hayal kırıklığı yaşadım: “Son sezon dakika dakika kaydedildi. Hiç görmediğiniz şeyler göreceksiniz” deniliyordu.

Şu dört bölümde yaklaşık 200 dakika seyrettik; görmediğimiz; bilmediğimiz, içeriden görüntü dediğimiz toplam 3-4 dakikadır. Böyle olacağı belliydi aslında o reklamın çok altının dolmadığı anlaşılıyordu. Yine de sadece o sezonun değil Chicago’nun genel hikâyesini çok iyi bir şekilde anlattığı için güzel bir belgesel. Ben tabii o dönemi bire bir yaşadığım için pek fazla yeni bir şey sunmuyor bana ama bu hikâyenin çok iyi bir şekilde aktarıldığı gerçeğini değiştirmiyor. Bir not vermem gerekirse puanım: 10 üzerinden 8,5.

Belgeselde ilk dört bölüm itibariyle dönemin Bulls Genel Menajeri Jerry Krause, Jordan başta olmak üzere takımın büyük bölümü tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. O takımın önemli isimlerinden Toni Kukoc ise, “Keşke Krause da hikâyeyi kendi bakış açısıyla anlatmak için burada olsaydı” dedi. Krause’ya yapılan eleştirilere hak veriyor musunuz?

Kukoc’un söylediği şeyi ben de söyledim. Her kahramanlık öyküsünün, filmin bir kötü adamı olmak zorundadır. Burada da Krause kötü adam oluyor. Bulls’un stratejik, ruhani liderleri olarak görülen Tex Winter ve Phil Jackson’ı tüm NBA aforoz etmişken takıma getiren adam Krause. Michael Jordan’ın en yakın arkadaşı Charles Oakley olduğu dönemde onu takas edip takımı güçlendiren adam da Jerry Krause. Keza, Jordan’ın çok sevdiği Doug Collins’i görevden alıp Phil Jackson’ı takımın başına getiren de o.

Evet acımasız, evet çok problemli, evet aşağılık kompleksi olan çok sorunlu bir yönetici. Ama yönetici olarak da harika işler yaptığı gerçeğini değiştirmiyor bu. Bütün hikâyeyi onun gözünden baktığımızda neler çıkacaktı?

Phil Jackson’la aralarında yaşananlar neydi? Kulübün mali durumu nasıldı? Bu arada Jerry Krause iyi demiyorum ben. İyi yaptığı işler de var ve olanları onun bakış açısıyla da değerlendirmek gerekiyor. Sonradan aşağılık kompleksinin ortaya çıkmasıyla büyük problemler yaşandı ancak Michael Jordan’ın orta okul seviyesindeki esprilerini hak ettiğini düşünmüyorum.

Diğer taraftan Chicago tarihine geneliyle baktığımız zaman oradaki esas kötü adam figürünün kulübün sahibi Jerry Reinsdorf olması gerekiyor. Krause yokken de Krause ayrıldıktan sonra da Reinsdorf’un Chicago Bulls’u mobilya üretim şirketi gibi gördüğünü, her şeye kâr-zarar amaçlı baktığını, sportif başarı veya insani duyguları hiç önemsemediğini herkes biliyor. Krause biraz onun pis işlerini yapan isim olmuştu. Ki Krause’un yönetici ve scout olarak başardığı birçok şey var. Özetle hikayeyi Krause’un ağzından dinleme şansına sahip olsaydık keşke. Maalesef vefat ettiği için yapamayacağız bunu.

'TÜRK SPORUNUN EN BÜYÜK SORUNU MALİ YAPI'

Bir de klasik olarak Türkiye basketbolunun durumunu sormak istiyorum. Fenerbahçe ve Anadolu Efes dışındaki kulüpler, ekonomik sıkıntılar nedeniyle hemen hemen her sezon baştan yapılanma-yeni oyuncular-oyunculara maaşlarını ödeyemeyip transfer yasağı alma döngüsüne girmiş gibi. Özetle Türk basketbolu bu şekilde ne kadar devam edebilir?

Evet, Türk basketbolunun büyük bir sorunu bu. Ancak genel olarak ülke sporunun temel problemi bu değil mi zaten? Kulüplerimiz sportif başarıyı mali disiplinin hep önünde tutuyor. Bugün ülkenin en başarılı futbol kulüplerinin mali tablosuna bakarsak aynı şeyi görüyoruz. Türkiye’de her seviyede durum bu. En üst seviyeden amatöre kadar incelediğimizde mali disiplini olan, belli bir planla yönetilen kulüp oranı yüzde 10’u geçmez. Geride kalan yüzde 90’lık bir kesim günlük başarılar için takımın geleceğini ipotek etmekle meşgul. Bu düzenin böyle devam etmeyeceğini ben dahil herkes 5-10 yıldır söylüyor. Koronavirüs salgınından sonra da bu acı gerçek korkunç bir şekilde yüzümüze çarpacak ve çok daha mütevazı bütçelerle yolumuza devam edeceğiz. Belki de en doğrusu budur.

KURAL'IN SEÇKİSİ:

*The Book of Basketball-Bill SImmons

mutevazi-butceler-artik-kacinilmaz-725679-1.

* Bird Watching-Larry Bird

mutevazi-butceler-artik-kacinilmaz-725681-1.

*The Breaks of the Game-David Halberstam

mutevazi-butceler-artik-kacinilmaz-725682-1.

*Hastasıyım Bu Oyunun-Kaan Kural

mutevazi-butceler-artik-kacinilmaz-725684-1.

*Fever Pitch (Futbol Ateşi) Nick Hornby

mutevazi-butceler-artik-kacinilmaz-725685-1.