Kaçıranlar için 80’ler: Red Oaks

FATİH ŞALO
caykahve@gmail.com

Amazon Studios’un 9 Ekim’de ilk sezonunu 10 bölüm birden seyircilerin karşısına çıkarttığı dizi, Red Oaks komedinin nostalji ile birleştiğinde nasıl etkili olabileceğinin güzel bir örneği. 1985’in yaz aylarında New Jersey’de geçen dizi Craig Roberts’ın canlandırdığı David adlı üniversite ikinci sınıf öğrencisinin harçlığını kazanmak için tenis asistanı olarak çalışma macerasını anlatıyor. David, son derece prestijli Red Oaks Country Club’da milyon dolarlık isimlere bir yandan ders verirken bir yandan da kendisi gibi diğer genç çalışanlarla birlikte hayatına bir yön vermeye çalışıyor. Red Oaks hem bir gençlik dizisi hem de sitcom olmayan bir komedi olarak gayet başarılı bir yapım olmuş.

Dizinin 1980’li yıllarda geçiyor olmasının ön bilgisi ile seyre koyulurken insanın aklına ilk gelen “Acaba yeni bir Freaks and Geeks mi izliyorum?” düşüncesi oluyor. Her ne kadar Freaks and Geeks’in o nevi şahsına münhasır tonu ve yaklaşımı Red Oaks için geçerli olmasa da dönemin atmosferini yansıtma bakımından Red Oaks’un başarılı bir sınav verdiği söylenebilir. Gerek dizide kullanılan müzikler gerekse de dizinin dönemin alışkanlıklarını, jargonunu ve giyim kuşamını tutarlı bir şekilde ekrana taşıması Red Oaks’u kaçıranlar için 1980’ler dizisi formatına sokuyor. Komedi türünde yeni bir dizi izlemek istemeyenler için bile dizi sadece bu yönüyle izlemeye değer.

Dizinin karakterleri bir komedi yapımına uygun olarak eğlenceli ve sıra dışı özelliklere sahip biçimdeler. Diziyi sırtlayan kahramanımız esas oğlan David’in karakteri ise komediden beklenmeyecek ölçüde derinlikli ve incelikli bir şekilde işlenmiş. Dizinin daha ilk yarısı tamamlanmadan bile seyirci ana karakterler özdeşim kuracak kadar yakınlık hissedebiliyor. Üstelik kahramanımızın ilerleyen dönemde ne gibi bir çatışma içerisine gireceğinin de sinyalleri açık ve eğlenceli bir şekilde izleyicinin karşısına çıkartılıyor. Bu yönden Red Oaks’un diziden çok bir filme yakın durduğunu söylemek mümkün. Bu performansın ortaya çıkmasında dizinin yapımcıları arasında yer alan Steven Soderbergh’in nasıl bir katkısı olduğu merak uyandırıyor.

Red Oaks’un diğer karakterleri 1980’lerin kültüründe varolan unsurların birer temsilcisi gibi vaziyet alıyor dizide. Jimnastik, göz kıstıran bıyık, altın zincir merakı ve tabii ki de müzik... Hepsi Red Oaks’ta bir karakter üzerinden kendisini izleyicinin karşısına çıkartan dönemin kültürel nesneleri. Red Oaks bunu yaparken bir belgeselci ciddiyetini takınmıyor. Aksine çok da eğlenceli ve laubali bir yaklaşım sergiliyor. Dizi adeta 1980’lerle ve dolayısıyla kendisiyle dalga geçen bir tutum sergiliyor. Bu yönden de komedinin ruhuna uygun hareket edildiğini not etmek lazım.

Diyaloglar hızlı ve savsaklamadan ilerlediği için diziyi takip etmek başlangıçta güç gelebiliyor. Fakat bir süre sonra seyirci dizinin ritmine alışınca Red Oaks gayet sürükleyici bir görünüme kavuşuyor. Şok mizahından kaçınan ve abartıyı bir güldürü unsuru olarak kullanmaktan çekinen dizi için bu sürat önemli bir avantaj sağlıyor. Red Oaks büyük ve akılda kalıcı espriler yapmadan art arda gelen küçük dokunuşlarla komediyi verimli bir şekilde kullanıyor.

Bir gençlik dizisi olarak ele alınırsa Red Oaks’un ortalama üstü bir iş olduğunu söylemek mümkün değil. Zaten tam da bu yönden dizi Freaks and Geeks’in gerisine düşüyor. Komedi türünde bir gençlik dizisi ya da filmi çekmek sıkça başvurulan bir biçim olduğu için Red Oaks’u izlerken kıyaslama yapacak çok fazla başarılı yapım var. Bu nedenle dizinin alanında eşsiz bir örnek olduğunu söylemek biraz abartılı bir yorum olur.

Red Oaks sürati bir kenara bırakılırsa kolay izlenebilir, eğlenceli dili gayet güzel kullanan ve karakterleriyle sempati uyandıran keyifli bir yapım. 1980’lerin artık kataloglarda retro olarak geçtiği duygu dünyamızda hiç yaşanmamış bir dönemin nostaljisini hissettiriyor olması dahi Red Oaks’u kaçırılmaması gereken yapıyor. 1980’lerde doğmamak sizin tercihiniz olmayabilir ancak diziyi izlememek kesinlikle sizin kaybınız olacaktır.