Kardelen TATAR Sosyolog, Zen eğitmeni ve yazar Nimet Erenler Gülkökü ile CBN Yayınevi etiketiyle çıkan beşinci kitabı Gayanna üzerine konuştuk. •Siz zorlukları aşmış bir yazar ve düşünce kadınısınız. Kendinizi bir “bilgi kadını” olarak tanımlıyorsunuz. Kısaca tanıyabilir miyiz sizi? Bilgi bazen insandan esirgenince insan daha da çok ona ulaşmak istiyor galiba.. Doğu kökenli bir ailenin kızı […]

Kadın ilk eğitmendir

Kardelen TATAR

Sosyolog, Zen eğitmeni ve yazar Nimet Erenler Gülkökü ile CBN Yayınevi etiketiyle çıkan beşinci kitabı Gayanna üzerine konuştuk.

•Siz zorlukları aşmış bir yazar ve düşünce kadınısınız. Kendinizi bir “bilgi kadını” olarak tanımlıyorsunuz. Kısaca tanıyabilir miyiz sizi?

Bilgi bazen insandan esirgenince insan daha da çok ona ulaşmak istiyor galiba.. Doğu kökenli bir ailenin kızı olarak dünyaya geldim. Şaman babaannem ilk eğitmenimdi. Okumaya, öğrenmeye, araştırmaya karşı hep ilgi duydum. Üniversiteyi kazanmama rağmen ailem izin vermediği için o dönemde gidemedim. Ve bu hayalim yıllarca içimde ukde olarak kaldı. Ancak bu hayalimden hiç vazgeçmedim. Dört kitabımı yayınladıktan sonra üniversite sınavına girip İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünü kazandım ve 2018 yılında Yüksek Onur derecesiyle mezun oldum. Üzerine Aile Danışmanlığı eğitimi aldım. Bunların dışında 12 yıldır Zen eğitimi veriyorum. Aldığım akademik bilgiyi Zen öğretisiyle harmanlayarak yazılarımı kaleme alıyorum. Hayat gerçekten bir okul ve öğrenmenin yaşı yok. Sanırım bunu kanıtlamış oldum. Ve isteyen herkes bunu yapabilir

• Kadın bilinci üzerine yazdığınız ‘Gayanna’ adlı beşinci kitabınız çıktı. Nasıl bir kitapla karşılaşıyoruz?

Gerçek mutluluk, maddi varlığınızla değerler ölçeklerinizi buluşturmaktır. Yaşamda yüklendiğimiz ve doğru bildiğimiz yanlışlar içindeyiz. Bilmeden bu yanlışları yaşıyoruz ve yaşatıyoruz. Kadın ve erkek arasındaki kavgaların sebepleri de yine bu yanlışlardan kaynaklanmaktadır. Kitap içerik olarak kadın bilincini ele alıyor. Kadının iç dünyasını sorgulatırken erkekle beraber nasıl bir bütünlük oluşturabileceklerinin izlerini sürüyor. Kadın ve erkek ancak birlikte evrilebilirler. “Her kadının içinde bir erkek her erkeğin içinde bir kadın gizlidir.” Bunun için birbirlerini anlamaya ve anlaşmaya ihtiyaçları var. Bu kitapta ayrışma değil, birlik bilincine ulaşmak ve gelecek nesle maddî ve manevî daha sağlıklı bir gelecek emanet etmenin sorumluluğu var. Kitabın içeriğinde kadın ve erkek arasında yaşanan ve yakın bir süreci içine alan çatışmaların neler olduğu ve bunlarla nasıl başa çıkılacağı bilimsel ve bilgisel yöntemler ışığında ele alıyorum

• Bir sosyolog olarak “Kadın ilk eğitmendir” diyorsunuz ve kadının toplumdaki önemini vurguluyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Biz duygusal bir toplumuz ve en önemli sorunumuz duygularımızı yönetemememiz. Eğer kadın duygularını eğitirse çocuğa da o duyguları aktarır. Çünkü, onlara ilk duyguları biz aktarmaktayız. Biz ne kadar iyi hissedersek, neslimize o denli iyi duygular aşılamış oluruz. İşte bu nedenle biz kadınların üstlendiği görev daha da bilinçli bir donanım gerektiriyor. “Kadın ilk eğitmendir.” ifadesini son derece anlamlı kılıyor.

Kadının duyguları onun koruyucu, kollayıcı, geliştiren, sevgisini yansıttığı ve yaşattığı en güçlü yönüdür. Eğer kadın, duygularını sağlıklı yaşayamazsa ve yorumlayamazsa yakıp yıkan, kendisine ve çevresine zarar veren birine dönüşmesi de söz konusu olabilmektedir. İşte bu nedenle kadının potansiyel gücü olan duygularını farkındalıkla yönetmesi, bilinçli olmasıyla çok ilişkilidir. Ayrıca kadının birçok alanda kendisini iyi tanıması, duyguları ve bilinçli düşünceleri ile aklını işletmesi, karşılaştığı sorunları sahip olduğu potansiyel gücüyle nasıl dönüştürebileceğinin farkındalığını oluşturması gerekir. Ve toplumun iyileşebilmesi için kadın bilinci, evrensel bir bilince taşınmalıdır

• Kitabınızı aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesine de dönüştürmeyi amaçlıyorsunuz. Neden buna gerek duydunuz? Bu projeyle neyi amaçlıyorsunuz?

Gayanna adlı kitabımın yazım aşamasında nerdeyse dörtte üçlük bir kısmını bitirmiştim. Bir yandan düşünüyor bir yandan yazıyor bir yandan da bu içeriği daha çok kadına ve erkeğe nasıl ulaştırabilirim düşünceleri arasında geziniyordum. İşte o zaman bu kitabı aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesine dönüştürme gereğini hissettim. Böylelikle kadının psikososyal yönden güçlenmesine destek vermeyi amaçlıyorum. Psikososyal süreç; tüm davranışlarımızı oluşturan yaşamsal örüntülerin ruhsal boyutta bizi ne ölçüde etkilediği üzerine farkındalıklı ve bilinçli bir yaşam belirleme yeteneğini oluşturmaktır.

Dünya Sağlık Örgütü sağlığı şöyle tanımlar: Herhangi bir hastalık ve güçsüzlük halinin olmaması ve bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyi olma durumudur. Bu açıklama, birçok açılım ve sorgulamayı beraberinde getiriyor. Şöyle ki, kadının ekonomik hayat içinde üretime katkı sağlaması, şiddete uğrayan kadınlar için sığınma evleri (Mor Çatı), cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkan feminist hareketler, hukuki haklarının yasalar çerçevesinde korunması, kadını güçlendirme ve koruma amaçlı kurulan dernek, vakıf ve benzeri kurum ve kuruluşların destekleri son derece önemli hizmetler üstlenmektedirler. Bunlar kadının toplumdaki yerini ve konumunu belirleyen koruyucu önlemlerdir.

Keza eğitim kurumları insanı çeşitli mesleklerle hayata hazırlayan yetkinlik belgesi veren yapılardır. Ancak kadının tam iyiliği için devreye girmesi gereken bir yapıya daha ihtiyaç vardır. Bu da kadının pisokososyal sürecinin mutlak ele alınması ve kadının bu yönden güçlendirilmesi hususunun önemle dikkate alınmasıdır. Kadının psikososyal yönünü güçlendirmesine, hayat karşısında kendi kendini yenilemesine ve potansiyel gücünü kullanmasına bilimsel yöntemler eşliğinde destek vermek gerekmektedir.