Kadınlar ne yaşarken ne öldüklerinde eşit. Kadına şiddet haberlerinin medyadaki yerinin eşit olmadığına dair makale yayımlayan Pehlivan ve Atalay: "Cinayet, sansasyonel değilse haber ‘tutacak’ görülmüyor."

Kadın ölürken de eşit değil

Buse İlkin YERLİ

Türkiye’de ve dünyada kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri ve istismar haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Bunca habere rağmen zaman zaman bazı olaylar yeterince gösterilemiyor. Peki bunun sebebi nedir? Bazı hikâyeler, diğerlerinden daha mı değerli? Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan ile Doç. Dr. Gül Esra Atalay, bu soruların cevaplarını içeren bir makale yayımladı. Hem geleneksel medya hem sosyal medya; sosyal statüsü yüksek, genç, bekâr ve ‘beyaz’ kadınları görmeye daha meyilli. Bu durum Kayıp Beyaz Kadın Sendromu olarak tanımlanıyor. Pehlivan ve Atalay’la hem bu sendromu hem de medyada haberlerin eşitsizliğini konuştuk.

'Kayıp Beyaz Kadın Sendromu' tam anlamıyla nedir? Dünyada bunun örnekleri, Türkiye'ye göre ne durumda?

Bahar Muratoğlu Pehlivan: Kayıp Beyaz Kadın Sendromu; şiddet gören, öldürülen veya kaybolan kadınların belirli özelliklere sahip olduklarında, diğer kadınlara göre medyadan daha yüksek bir ilgi gördüklerini söylüyor. Örneğin beyaz, orta veya orta-üst sınıf, genelgeçer güzellik normlarına uygun, sosyal statüsü yüksek ve genç olmak bu özelliklerden bazıları. Ancak benzer durumdaki daha alt sınıflardan, farklı etnik kökenlerden kadınlarla ilgili haberlerin medyada daha az yer bulduklarını ifade ediyor. Buradaki ‘beyaz’ kavramı, sadece ten rengine işaret etmeyen daha geniş bir anlam taşıyor. Dolayısıyla sosyoekonomik eşitsizliklerin, medya görünürlüğüne yansıdığına ulaşıyoruz. Kavram Amerika’da ortaya çıkmış olsa da, dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan çalışmalar benzer durumların pek çok ülkede var olduğunu gösteriyor. Bizim yaptığımız bu Twitter araştırması ve daha önceki anaakım medya araştırmamız Türkiye’deki durumun dünyadaki örneklerle paralellikler gösterdiğini ortaya koydu.

Bahar Muratoğlu Pehlivan
Doç. Dr.

Gül Esra Atalay: Toplumdaki bazı kesimlerin medyada temsil edilmemesi geçmişten günümüze varlığını sürdüren bir problem. Temsiliyette sınıfsal ve toplumsal cinsiyet açısından farklılıklar, eşitsizlikler zaten var.  Öte yandan kadınlar tehlikeli bir durumla karşı karşıya kaldıklarında, kaybolduklarında ya da erkek şiddetine uğradıklarında, öldürüldüklerinde medyanın bu konuya eğilmesinde yine eşitsiz bir durum ortaya çıkıyor. Kayıp Beyaz Kadın Sendromu kavramı 2000’li yılların başından beridir kullanılıyor. Birçok farklı ülkede benzer araştırmalar yapılıyor ve benzer sonuçlar veriyor. ABD, Kanada gibi ülkelerde ten rengi, ırk temelli olarak ele alınan araştırmalar olsa da, Kayıp Beyaz Kadın Sendromu’ndaki beyazlık ifadesi sadece bunlarla sınırlı değil. Öldürülen kişinin genç olmak, iyi görünümlü olmak, öğrenci olmak vb. özelliklere sahip oluşu; olayda skandalvari öğelerin yer alıyor oluşu; failin ya da ailesinin ünlü-zengin-önemli biri olması görünürlüğün artmasını sağlıyor.

Gül Esra Atalay
Doç. Dr.

Medyanın ve dolayısıyla kamuoyunun, şiddete maruz bırakılan ya da öldürülen kadınların arasında ayrımcılık yapabiliyor olması hangi sebeplere bağlanabilir?

G.E.A.: Bunun birden fazla sebebi var. Öncelikle ‘değerli’ ve ‘değersiz’ kadınlar ayrımından söz edebiliriz. Toplum ve dolayısıyla medya için bazı sosyal gruplar diğerlerine göre daha değerli. Bu sosyal gruplardan olanlar da öyle. Sosyal bilişsel bir süreç de işliyor burada. İnsan zihni sosyal dünyayı, diğer insanları anlamlandırırken kategorileştirerek kolaylaştırıyor. Sürekli olarak bir ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımı var. Kendi sosyoekonomik sınıfımız, soydaşımız ya da hemşerimiz daha kıymetli görüldüğü için başına bir şey geldiğinde daha çok haber olması, öldürüldüğünde sosyal medyada tepki çekmesi gibi sonuçlar doğal olarak ortaya çıkıyor.

Yine bir başka faktör, vakanın medyaya görsel malzeme verebilecek olması. Sosyal medyadan fotoğrafları kolayca bulunabilecek kadınların daha fazla haber yapıldığını gözlemliyoruz.

B.M.P.: Gerek anaakım medyada, gerekse sosyal medyada toplumsal olarak daha önemli kabul edilen kesimler ve onların sorunları kendilerine daha çok yer buluyor. Kayıp Beyaz Kadın Sendromu, bu durumun kadına yönelik şiddete olan yansıması. Ancak kadınlar medyada temsil edilememe veya ayrımcı söyleme maruz kalma konusunda zaten dezavantajlı durumda olduğu için, sosyoekonomik eşitsizliklerle daha da derinleşen bir sembolik imhaya maruz kalıyor. Öte yandan dijital eşitsizliklerin de bunda payı var. Avantajlı kesimlerin medyaya açıklamalar yapmak ve gündem oluşturmak açısından daha güçlü olduğunu hesaba katmak gerekir. Tabii burada şu noktayı da belirtmekte fayda var: Medyada geniş yer bulan kadın cinayetlerinde de sıklıkla mağdur suçlayıcılık, sansasyonellik, magazinleştirme, faili gizleme, olayı failin açıklamalarına göre aktarma, özel hayatın gizliliğinin ihlali gibi pek çok sorunlu durumla karşı karşıya kalıyoruz.

Makalede bu araştırmayı Twitter (X) ve Anıt Sayaç üzerinden yaptığınızı söylüyorsunuz. Devlet kaynakları bu konuda yetersiz kaldığı için miydi? Bu bize devletin kadın cinayetleri üzerinde yeterince çalışması olmadığını gösterir mi?

B.M.P.: Veritabanını Anıt Sayaç olarak seçmemizin nedeni, geniş bir tarama yapıyor olması. Devlet kaynakları, kadın cinayetleri verilerini sistematik olarak paylaşmıyor ve kriterleri zaman zaman değiştiriyor. Dolayısıyla hangi cinayetlerin kadın cinayeti olarak kabul edildiği konusunda uyuşmazlıklar ortaya çıkabiliyor. Zaten Anıt Sayaç gibi platformlar da bu eksiklik karşısında kurulmuş durumda. Twitter’ı seçmemizin nedeni ise bireylerin gündemi takip etmek için tercih ettiği sosyal medya platformu olması. Daha önce benzer bir çalışmayı anaakım medyanın haber siteleri üzerinden de yapmış ve benzer sonuçlara ulaşmıştık. Kadın cinayetleri ve genel olarak kadına yönelik şiddet açısından daha gidecek çok yolumuz olduğunu düşünüyoruz.

G.E.A.: Devlet kurumlarının bir vakanın kadın cinayeti sayılıp sayılmaması konusundaki kıstasları daha dar. Ayrıca bu vakaların dökümü de açık bir şekilde paylaşılmadığı için Anıt Sayaç araştırma için işlevsel.

Araştırmanızdan nasıl sonuçlar çıktı? Sizin değerlendirmeniz nedir?

G.E.A.: Araştırmalarımız sonucunda Türkiye’de kadın cinayetlerinin hem medya tarafından haberleştirilmesinde hem de sosyal medyada görünür olmasında eşitsizlikler olduğunu gördük.

Medya kadın cinayetlerini haberleştirirken kimi vakaları günlerce işlerken kimisinin ismini bile araştırma zahmetine girmeden veriyor. Sosyal medya kullanıcılarının bu cinayetlere dair paylaşımlarına baktığımızda da bir fark olduğunu görüyoruz. Yaşarken insanları kategorileştiren toplum, ölümlerine üzülürken de aynı hiyerarşiden devam ediyor.

Bu tip araştırmaların katkısının farkındalık yaratma yönünde olduğunu düşünüyoruz. Kendimizle yüzleşmemiz bu eşitsizliği gidermek için önemli. Okurlar/izleyiciler ve gazeteciler bu yanlılıkları yenmek üzerine düşünmeye başladıklarında, bir sonraki haberde bunu da hesaba katarak olaya yaklaştıklarında değişim başlayacaktır. 

B.M.P.: Araştırmamızdan çıkan sonuçlar, göçmen kadınların daha az görünür olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra genç, evlenmemiş, sosyal statüsü yüksek kadınların daha görünür oldukları sonucuna ulaştık. Bir kadın cinayeti gündem olduğunda, bir kamuoyu baskısı oluşuyor, dava süreçleri takip ediliyor ve adalet mekanizmasının işlenmesini talep ediyor. Ancak gündem olmayan kadın cinayetlerinde bu durum gerçekleşmeyebiliyor. Bu da hak arama açısından bir eşitsizlik yaratmış oluyor.

Araştırmanız, medyada Türkiyeli kadınların öldürülmesinin Türkiye'de yaşayan yabancı uyruklu kadınların öldürülmesinden daha çok işlendiğini ortaya koyuyor. Bu bize ne anlatmalı? Medyanın çıkarması gereken bir ders var mıdır?

B.M.P.: Yabancı uyruklu kadınların düşük görünürlüğü; Türkiye’deki sosyal çevrelerinin kısıtlı olması, gündem oluşturmak açısından bir sorun olarak ortaya çıkıyor. İnsanların kendi gruplarına yönelik olumlu yargıları ve diğer gruplara karşı tektipleştirici tutumları da burada önemli bir etken.

G.E.A.: Böyle bir farkın çıkmasının birkaç nedeni var. Erkek şiddeti nedeniyle yaşamını yitiren kadın yabancı uyruklu olduğunda gazeteci daha az bilgi edinebiliyor. Ama öte yandan daha detaylı araştırma yapmak için de yeteri kadar çaba sarf edilmediğini de tahmin edebiliyoruz. Bazı haberlerde öldürülen kadın yabancı ise ismi bile verilmiyor. Öldünülenlerin yakınlarının dil bariyeri nedeniyle detaylı açıklamalar yapma şansları kısıtlı kalıyor. Medya kuruluşları burada çeviri desteği verebilir, yoğun çabalarla olayı detaylı işleyebilir.

Sizce anaakım medyada Türkiyeli kadınların cinayet haberlerinin daha görünür olmasını ne sağlıyor?

G.E.A.: Aynı kültürden, aynı dili konuşan ve bir ülkede çoğunluğu oluşturan sınıftan bir kadın öldüğünde açıklama verebilecek, tepki gösterebilecek ve bunu sosyal medyadan yaygınlaştıracak bir çevreye sahip olması önemli bir etken.

B.M.P.: Anaakım medya reyting getireceğine inandığı, sansasyonel, magazinleştirilebilecek haberlere daha fazla yöneliyor. Zaten toplumsal olarak yeteri kadar değerli görülmeyen bir kesimden bir kadın cinayeti, çok sansasyonel detaylar içermiyorsa “tutacak” bir haber olarak değerlendirilmiyor.