“Tüm müdahalelere, korkutmalara, baskılama çabalarına inat gücümüzle büyüyoruz ve her gün daha ürkütücü oluyoruz birileri için”

Kadında ilham vardır

BURAK ABATAY

Herman Hesse’nin 1915 yayın tarihli bir romanı vardır: Knulp. Yazarın en önemli eserlerinden biri olarak gösterilen bu spekülatif kurgu eserde Knulp adındaki aylak ve başıboş bu adamın hikayesini okuruz. Birbirine ve şehirlere yabancı Knulp ve muhataplarının bir araya gelme durumları da bir şarkıda bana tekrardan denk gelmiştir. Burcu Tatlıses’in ilk albümü Güzel Kokuyorum’da yer alan Konuşsak şarkısından bahsediyorum. Kitapta şu alıntıda olduğu gibi, “bir tohumun konması gereken yere varması için çiçek bir şey yapamaz, bu rüzgârın işidir” aynı incelikle oluşturulmuş bu şarkı da tüm albüme kokusunu sirayet ettirmiş durumda. Bu hoş tesadüfün üzerine Burcu Tatlıses ile buluştuk. Müzikal hayatına, albümüne ve müziğe dair birçok şeyden konuştuk.

>>Yıllar sonra gelmiş bir albüm görüyoruz. Neden bu kadar beklendi?
Planlanmış bir bekleme değildi. Geçen zaman içinde ben yazıp, söylüyordum bir yandan. Şarkılarımı bir albümde toplama fikrim hep vardı, doğru zaman, doğru adamlarla bir arada olma arayışı derken bugüne dek geldim.

>>Kim o adamlar?
Şarkı yazmak, söylemek evet ama bu şarkıları kimliklerine uygun giydirmek, büyük bir resmin doğru yerine doğru renkler olarak yerleştirmek çok önemli. Bunun için gözünüzün kulağınızın uyduğu, aynı dili konuştuğunuz birileriyle müzik birliği yapmanız gerekiyor. Bu albüm için o adam Cihan Mürtezaoğlu oldu. Cihan’ı tanıyor ve müziğini takip ediyordum. O da benim şarkılarımı seviyordu ve konuşuyorduk ara ara birlikte yapsak bir şeyler diye. Sonra hareket etmeye karar verdik. 'Güzel Kokuyorum’un prodüktörü, müzik direktörü, aslında tüm başlıkların ötesinde anlayanı ve benimle birlikte anlatıcısı oldu Cihan. Sonra oyun arkadaşlarımız çoğaldı, herkes köşesine kuruldu ve hep birlikte çok özel bir albüme hayat verdik.

>>Ortaya çıkan albümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biraz alternatif ama ürkütücü değil, biraz pop ama içi boşaltılmış değil, telli enstrümanların saltanatında şekillenmiş, deneysel ama anlaşılmaz olmayan, farklı ama bir yandan da tanıdık desem. Fena olmadı galiba. Bir şeyi tanımlarken kendinizdeki anlamı yanında karşıdaki yansımaları da dikkate almak gerekiyor. Hikayeli bir albüm bu. Sinematografik bir büyüsü var diyorlar. Yazmak benim kendimi anlatma biçimim, o yüzden şiiri güçlü şarkılar var albümde.

>>Anaakım pop müziğin dışında bir albüm 'Güzel Kokuyorum'...
Öyle. Anaakım diye bir şey de yok aslında. Anaakımmış gibi gösterilen, her an her yerde maruz bırakıldığımız bir ticari müzik durumu var. Oranın dengeleri, değerleri farklı. Biz buralarda kendi akışımız içinde salınıyoruz keyifli keyifli.


>>Popüler olmaktan korkuyor musunuz?
Neden korkayım? Son zamanların en popüler söylemi “popüler olmak kötüdür.” Popüler olmak; daha çok insana ulaşmak ve anlaşılmak, müziğinizin değer görmesiyse eğer, bu sizi yürüdüğünüz yolda kalmak, daha ileriye gitmek için güçlü kılar. Bunu reddetmek samimi gelmiyor bana. Şarkı yazıyorsan, söylüyorsan, sonra bu şarkıları birilerine dinletmek için paylaşıyorsan hepsinin özünde beğenilme, değer görme, alkışlanma ihtiyacı var. Yaratıcı insanlar alkıştan beslenir. Sanatın, sanatçı için olduğuna inanıyorum ben. Bir yanlış varsa, o popüler olmakta değil, yola çıkarken bunun için çıkıp, hesap kitap yapmakta, yazdığın çizdiğin şeyleri, attığın adımları, üzerine giydiğin elbiseyi bile buna göre seçmekte. Yoksa sen olduğun gibiysen ve seni sen olarak çok fazla insan anlıyor ve kıymet veriyorsa daha ne olsun deyip keyfini çıkarmak gerek.

>>Birsen Tezer, Jehan Barbur, Ceylan Ertem gibi, özellikle kadın sesler, bahsini ettiğimiz bu ana akımın dışında kent ozanlığı diye de anılan başka bir akımı yarattı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aferin biz kadınlara! Çok güzel işler çıkıyor ortaya. Hepsini yakından takip ediyorum. Kendimi de bu türün içerisine, o güzel kadınların arasına koyuyorum. Kalemimiz kuvvetli, söylemek istediğimizi aracısız kaygısız direk kendimiz söylüyoruz. Albümlerimizi kendimiz yapıyoruz, şarkılarımızı yazıyoruz, hayatımıza ve müziğimize dair mücadelenin her noktasında dimdik duruyoruz. Yaşamak istediğimiz resmi elimiz yüzümüz boya içinde ama şevkle kendimiz çiziyoruz. Tüm müdahalelere, korkutmalara, baskılama çabalarına inat gücümüzle büyüyoruz ve her gün daha ürkütücü oluyoruz birileri için. Kadının olduğu yerde ilham vardır, yaratım vardır, doğurganlık, yaşamın devamı vardır. Bizden korkmasınlar, öğreteceğimiz çok şey var.


>>Albümde kendinden emin, yalnız, sevdalı ama aşka aşık bir özne görüyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğru tespit. Benim için hayatın kaynağı aşk. Aşkla yatıp kalkmıyorum ama aşka dair anlatmayı seviyorum ve iyi de beceriyorum sanırım. Aşkı tüm çetrefiliyle, en çok acısıyla seviyorum. Ama acısını, kederini bile anlatırken ya söyleme şeklimle ya melodilerimle o ağır, boğucu havasını bozup, bence daha dokunaklı ama sakin olan hüzün kıyılarında seyrediyorum bir şekilde. Bu sebeple, ben çok derin ve sancılı bir şeyler de söylüyor olsam şarkılarda, ne kadar dingin, huzurlusun, mutlusun hatta diyorlar. Vallahi de değilim. İçim öyle değil de dışarı çıkarken gizli bir süzgece takılıp yine içime dökülüyor galiba kalanlar.

>>Bir BabaZula cover’ı var albümde. Bu süreç nasıl gelişti?
Cover mevzusuna mesafeliyim. Hem şarkının varoluşuna sadık kalmalı ama hem de bambaşka bir şey yapmalısın. Bir de daha az bilinen, hak ettiği kadar farkedilmeyen şarkıları seçmek daha heyecan verici benim için. BaBa ZuLa’nın 'Bir Sana Bir de Bana’sını dahil ettik albüme. Herkes bilmez ama bilenlerin şarkıya aşkı bambaşkadır. Şarkıyı yorumlamak istediğimizi söylemek için Murat Ertel’i aradığımız esnada, o ve grup arkadaşları ‘Bir BaBa ZuLa şarkısı coverlansa acaba nasıl olur?’ diye tartışıyormuş. Tam bu durumun üzerine ben arayınca, bu tesadüf olamaz dedik karşılıklı ve alıverdik şarkıyı albüm için.

>>Siz de Sofar Projesi’ne katıldınız. Nasıl yorumluyorsun bu tarz etkinlikleri?
Heyecanla takip ediyor ve içinde olmaya çalışıyorum mümkün olduğunca. Bir müzisyen olarak, hiç bilmediğin insanlarla hiç bilmediğin bir evde bir araya toplanmak, sanki ilkokulda bir müsamerede ilk kez sahneye çıkıyormuş gibi heyecanla elin ayağın birbirine dolaşıp çalmak, söylemek, karşında sadece seni dinleyen insanlarla göz göze olmak inanılmaz bir deneyimdi. Dinleyenler açısından da benzer hisler ifade ettiğini düşünüyorum. Sofar konserimden sonra, odadaki herkese tek tek sarılmak istemiştim. Bu tip etkinlikler, başlı başına birer direniş ve başkaldırı aslında. Mevcut müzikal kurallara, düzene, bir şekilde yeniyi, farklıyı, görünür olmayı engellemeye çalışan tüm büyükbaşlara bir karşı duruş. Siz müziği sizin gösterdiğiniz kadar sanmamızı isteye durun, biz neler anlatıyoruz kızlı erkekli evlerde buluşup, haberiniz yok. Bu oluşumlar, uzun vadede müzik algısını değiştirecek, “ama herkes öyle istiyor” ile beslenen yalan arz talep dengesini feci halde sarsacak gibi görünüyor.

>>Var mıdır yakın zamanda bizi bekleyen çalışmalar?
Albümün iki şarkısını kliplendirdik. İlk klibi Mabel Matiz’le yazdığımız 'Ay' için çektik. Sonra bahar göz kırpar kırpmaz kendimizi Moda Sokakları’na attık, elimizde akıllı telefon, martılar, kediler, dostlar çektik durduk, 'Sarmaşık Sabrım'ı da kliplendirdik. Bir yandan albüm konserleri var. 27 Mayıs’ta Ankara If Performance Hall’de, 30 Mayıs’ta Ekşifest’te, 5 Haziran’da Kadıköy Sahne’deyiz. Yaz konserleri ve sonbaharla birlikte albüm Türkiye turnesi olacak. Bir yerlerde buluşup şarkıları beraber söylemek dileğiyle.