Kadınlar değiştirecek bu dünyayı

BUSE İLKİN YERLİ

Lütfiye Pekcan’dan derin bir iz bırakacak yeni bir roman. Tüm anne, baba ve çocuklara... Bir annenin oğluna yazdığı bu mektuplar, toplumun tüm dinamiklerinde gerçekleşen ve gittikçe daha da hoyratlaşan değişime ve ülkeyi karanlığa sürükleyen sancılara ayna tutuyor.

Kadına şiddete karşı durmak için annelere düşen görevler var mı? Bir oğlunuz var. Nasıl bir erkek çocuk yetiştiriyorsunuz?

‘Oğluma Mektuplar’ romanını memleketin tüm çocuklarına yazdım ama öncelikle annelere yazdım. Doğurgan olan kadının genetik olarak daha duyarlı, daha dayanıklı, daha cesur ve daha mücadeleci olduğuna inanıyorum. İnsanı insan yapan değerlerin hatırlanması, nesli tükenen onurlu, gururlu, centilmen erkeklerin çoğalması için tüm gençlere ve anne ve babalara yapılan bir çağrı Oğluma Mektuplar…

Kadına şiddet haberleri hatta Sıla’nın uğradığı şiddet de var romanda. Gazetecilik edebiyatı besliyor mu?

İlk romanım 3 Kadın 1 Ölüm 1 Sır romanımın arka kapağına çok değerli sanatçı ve yazar Zülfü Livaneli şöyle yazmıştı: “Gazetecilik, bazen edebiyatı besleyen bir kaynağa dönüşebiliyor. Bu mesleği yapanların ‘haber’ olarak baktığı insan hikâyeleri, edebiyatın merceğinden geçerek roman karakterlerine dönüşüyor. Duyarlı, yalın ve hüzünlü; hayatlarımız gibi...” Gazetecilik gerçekten edebiyatı besleyen bir kaynağa dönüşüyor. Alfa Yayınevi Genel Müdürü Vedat Bayrak, “Kendi özgün dilini yansıtmalısın” diyerek kitap bitmeden beni editörle hiç görüştürmedi. Başta çok zorlansam kızsam da, kitap bitince onun ne kadar haklı olduğunu anladım. Gazetecilik mesleğim boyunca karşılaştığım ve duygularımı karıştırmadan aktardığım olayları bu kez ruhumda yarattığı fırtınaları kendime has bir duyarlılık ve özgün bir şekilde kaleme alma şansım oldu.

Yaşamdan Hikâyeler programını hazırladınız. İstanbul’da doğum hastanesinde yaşanan çalınan bebekler skandalını ortaya çıkardınız. 42 yıl sonra Cem Sünbül’ü biyolojik annesine kavuşturdunuz. Bu skandalı nasıl ortaya çıkardınız?

Yıllarca annesi sandığı kişinin biyolojik annesi olmadığını öğrenen ve başına neler geldiğini anlamaya çalışan bir insanın hayatını aydınlatıp, gerçek annesine kavuşturduk. Cem gibi yüzlerce bebeğin satıldığı gerçeğiyle karşılaştık. Kendilerine doğum sonrası bebeklerinin öldüğü söylenen ama buna asla inanmadıkları için yıllardır acı çeken annelerin yaşadığı ıstırabı bir anne olarak derinden hissettim.

Kosova Savaşını takip etmiş sayılı gazetecilerdensiniz? Hiç korkmadınız mı?

Hiç korkmadım desem yalan olur. Ama biz gazeteciler ‘Amok Koşucusu’ gibiyiz. Önümüzdeki tehlikeyi bilsek de orada yaşanan katliamı anlatmak için hiç düşünmeden canımızı ortaya koyabiliyoruz. Zira +1999’daki depremde de aynı şekilde canımızı ortaya koyarak çalıştık. Gazetecilik zor bir meslek ama dünyaya bir kez daha gelsem yine gazeteci olurdum.