Erdoğan’ın vatandaş ve seçmen olarak kadınlarla ilişkisi iki zıt kutupta yürüyor

Kadınlar Erdoğan’a neden oy veriyor?

SENİYE NAZİK IŞIK*

Erdoğan’ın vatandaş ve seçmen olarak kadınlarla ilişkisi iki zıt kutupta yürüyor. Kutuplardan birini anlamak kolay: Çünkü O, “Siz kadınsınız ben erkek, aynı değiliz ki eşit olalım”, “Eşitlik olmaz ancak fırsat eşitliği olabilir” diyebilen, kadınların ne zaman evleneceğine, kaç çocuk doğuracağına, nasıl doğuracağına, nasıl giyineceğine, nerede çalışabileceğine karışmayı hak sayan, cinsiyete dayalı eşitsizlikleri fıtrattan yani değişmez sayan, eşitliğe yönelen değişimi bozulma sayan bir erkek, bir iktidar sahibi. Bu özellikler de kadın hareketinden kadınlara, eşitliği (ve adaleti) önemseyen, özgürlükten payını almak isteyen kadınlara olumlu gelemez. Sonuç, Erdoğan ile bu kesim kadınlar arasında ciddi bir kutuplaşma var.

Buna rağmen Erdoğan’ın önemli bir oranda kadın destekçisi var. Her siyasi lider gibi O’nun da bir kısmı kadın, bazı fanatik takipçileri varsa da sorun bu değil. Sorun, Erdoğan’ın kadınlardan ciddi bir oranda oy alması. Seçimden seçime bazı farklar olsa da, aldığı oyların yarıdan biraz fazlası kadın oyları. 5-5,5 milyon kadın seçmenin oyu O’na gidiyor. Özellikle ev kadınlarının, küçük şehirlerde yaşayan orta ve alt-orta gelir gruplarından kadınların % 53-55’inin oyunu alıyor. Üstelik başta CHP olmak üzere sosyal demokrat ve sol partilerin, özellikle kadınların özverili çalışmalarına, kadın hareketinin yüzlerce tepki gösterisine, açıklamasına rağmen. O halde “Bunu mümkün kılan ne?” diye sormak gerek.

Erdoğan’a oy veren kadınların “aile oyu” kullandığını, yani bağımsız oy kullanan seçmenler olmadığını düşünmek işi çok basitleştiriyor. Bu ne yazık ki ülkemizde hala kısmen geçerli, bölge, eğitim ve bağımlılık gibi faktörlerle ilgili bir sorun. Ama kadın oyları açısından belirleyici önemde değil. Türkiye’de kadınların % 70-80 düzeyinde kendi kararıyla oy kullandığını gösteren araştırmalar var.

2010 Anayasa Referandumu kampanyasında (ağırlıklı olarak Ankara ve İstanbul’da) 30 dolayında ilçe dolaşmıştım. Pazarlarda, sokaklarda “Tayyip’ten yana oy kullanacağını” yani “evet” diyeceğini belirten kadınlar, O’nu sevdiklerini ve ekonomik gelişmeden memnun olduklarını söylüyorlardı. Kadınların “güçlü erkek”lik hallerini sevmesi bildik bir “iktidardakine hayranlık” hikayesi. Bu iktidardaki olmakla gelen ve iktidarı kaybetmekle kaybedilen bir güç. Yani, evet, şimdilik O’na yarıyor ama yarın kime kayar bilinmez. Üstelik bu etkinin oy karşılığı da abartılmamalı.

“Ekonomik gelişmeden pay almak” üzerine kurulan oy verme davranışı ise çok önemli Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında son 10 yılda kadın istihdamında sadece 1,5 puanlık bir artış oldu. Hem de işgücüne katılımda da sadece 1,7 puan yani çok küçük bir artış olurken. O halde ekonomik gelişmeden pay almak yeni iş olanakları, kadın istihdamı değil. Bence kadınlar daha çok Hükümet’in sürekli vurguladığı kadın girişimciliği desteklerinden, yaratılan girişimci olmak - iş kurmak umutlarından, girişimcilik ve tarım kredilerinden etkileniyorlar. Oysa bunlar çok sınırlı imkanlar. Kullanabilen kadın sayısı da öyle. Ama bir gün sıra bana da gelebilir umudu yaratıyorlar. Daha da önemlisi, aile ekonomisinde küçük bir gelişme (mesela 3 aylık bir geçici iş imkanı) “işler iyi gidiyor” duygusu veriyor. Hatta tüketici kredileri bile bu etkiyi yapıyor. Sağlananın verimli ve nitelikli bir istihdama dayanan gerçek bir refah değilmiş, en azından şimdilik önemli değil. Üstelik de, ailenin kullandığı çok küçük tutarlardaki kredilerin borçları herkes gibi kadınları da “Aman istikrar bozulmasın” zincirine katıyor.

2011 Genel Seçimleri’nde de sosyal yardımların kadın oyları üzerindeki etkisini yakından gözlemledim. Sosyal yardım, makarna-pirinç-salça-kömür yardımlarından, nakit para yardımından ibaret değil. Tabii ki bu tür yardımlar da kadın oylarını etkiliyor. Daha yüksek etkili sosyal yardımlar şunlar: Engelli ve süreğen hastalığı olan çocuğuna ya da yakınına bakmak gibi zaten kadın işi olarak yapılan iş için nakit yardım; dul olduğu için nakit yardım; engelli olmasa da kendi çocuğuna koruyucu aile olarak bakmak için ödenen nakit yardım, okula giden çocuklar için anneye ödenen şartlı nakit transferleri, vb. Örneğin bakım parası bir yandan muhafazakâr, cinsiyetçi iş bölüşümünü pekiştiriyor, diğer yandan karşılıksız ev-içi kadın emeğine az da olsa bir değer verme. Yaşlılık ve dul aylıklarıysa, kadınların eline para biraz para geçmesini sağlayan, çoğu zaman onları sadece bir yük olmaktan çıkartarak çevrelerinde kısmen de olsa güçlendiren bir destek. Nitekim 2014 Yerel Seçimlerinde ve Cumhurbaşkanlığı Seçiminde kadınlardan en çok bu konularda soru geldi. “Size oy versem param kesilir mi? Kömürüm ne olur? vs.
Türkiye’nin oldukça önemli bir bölümü muhafazakâr. Son 10 yılda hızlı bir muhafazakârlaşma yaşandığını söyleyen çok araştırma var. Eşitlik özlemi ve talebinde bir artış olmakla birlikte, kadınlar arasında da muhafazakarlık yaygın ve güçlü. Alan çalışması yapan her kadın gözlemlemiştir, muhafazakâr kesimlerdeki kadınlar eşitlikçi ve özgürlükçü kadın hareketinin taleplerine ve sosyal demokrat politikalara karşı en dirençli kesimlerdendir. Bu kadınlar kime oy verir dersiniz?

Son olarak 2014 Yerel Seçimleri’nde netleştiğim bir tespit: “Mukabele” ve/veya “okuma” Türkiye’nin hemen her yerinde yaygın bir kadın faaliyeti. Ve sadece muhafazakâr değerleri yaygınlaştırıp pekiştiren bir faaliyet değil. 2008 yılında yapılan bir araştırmada (Arat-Altınay) kadınların % 70’inin babadan-kocadan-ağabeyden izinsiz çarşıya bile çıkamadığı bulunmuştu. Sizce okumaya-mukabeleye giden bir kadının izin alamama sorunu olur mu? Anadolu’da bu faaliyet kadınların düzenli olarak sokağa çıkmalarına, dışarda bir şekilde var olmalarına, yani küçük bir alanda da olsa sosyal hareketlilik kazanmaları imkanı. İlaveten, kadınların sosyal çevrelerini genişletiyor. Zamanla, ufak tefek sorunlarda, aileyle-çocuklarla ilgili meselelerde bir kadın dayanışma ağından yararlanma olanağı sunuyor. Sonra, okumanın çırağı olmaktan kendi çevresinde etkili olmaya geçiş geliyorlar, kadınlar kendileri grup kurmaya, bu küçük gruplardan birinde/birkaçında kanaat önderi haline gelmeye başlıyorlar. Her zaman parasal bir kazançları yok ama kazandıkları sosyal güç hayatlarını değiştiriyor. Gücün tadıyla bir hiyerarşik zincire yani örgütlenmeye dahil olmaya başlıyorlar. Dahil oldukları bu zincirler neler? Bu tartışılabilir, ama bu örgütlenmelerin siyasetteki yönlendirmesi AKP ve Erdoğan.

Kadın oyları kimseye sonsuza kadar ait olmadı, olmayacak. Hem kadınların oyunu alan tek siyasetçi Erdoğan değil hem de kadın oyları başka siyasetlere de akıtılabilir. Ama üç şartı var: (1) Kadın hareketi her kesimden kadına ulaşmanın anahtarlarını bulmalı. (2) Sosyal demokrat ve sol siyaset, kadınların ihtiyaçlarına duyarlı politikaları ve çalışma yöntemlerini etkinleştirip sabırla kadınlara ulaşmaya çalışmalı. (3) Kadınların her alanda eşit haklara sahip özgür insan olma mücadelesi Türkiye’deki başka hak ve özgürlük mücadeleleri ve siyasi partilerle, siyasetle etkileşimini artırmalı.

*Eşit Yaşam Derneği Başkanı
CHP Parti Meclisi Üyesi