Kadınları sadece anne olarak görmek istiyorlar

MELTEM YILMAZ

Türk sinemasının unutulmaz oyuncularından Gül Erda, “Hayat” adlı programla yeniden sahnelere dönmeye hazırlanıyor. Konservatuarda öğrenciyken Uğur Dündar’la birlikte TRT’de program yapmaya başlayan Gül Erda’nın oyunculuk kariyerinin yanında, sözleri ve müzikleri kendisine ait olan 7 albümü var. Son yıllarda yeniden müzik alanındaki çalışmalarıyla adından söz ettiren Erda, sorularımızı yanıtladı.

» Sondan başlayalım: Oyunculuk kariyerinizin yanı sıra, televizyonda bir dönem bir hayli ses getiren programların aranan sunucusuydunuz. Ama son dönemde müzikal çalışmalarınızla öne çıkıyorsunuz. Neden?
Müzik oldum olası hayatımın bir parçasıydı. “Hayat” adlı şarkımı üç ay önce dijital platformda DMC etiketiyle single olarak çıkardım. Akordeon, keman, akustik gitar ve buzuki eşliğinde sıcacık bir şarkı oldu. Fatih Erkoç’la “Gözlerim Rutubet Almış”ı yaptık ve o Anadolu rock türündeydi. Geçen sene de “Seni Unutamam” adlı senfonik bir pop yaptım. Hepsinin sözü müziği bana ait ve hepsi birbirinden farklı şarkılar. Ben akustik müziği seviyorum ve yüreğimden geçen müziği yapmak istiyorum. Dolayısıyla piyasa beni ilgilendirmiyor. Bakın şimdi MFÖ de akustik çıkardı. Çok sevindirici, galiba o tarafa doğru bir gidişat başladı. Aynı tarzdan bıkan bir kitle var çünkü.

» Oyunculuktan müzisyenliğe geçiş sizin için ne anlam ifade ediyor?
Oyunculuğa, 10 yaşımda çocuk tiyatrosunda başladım. Müziğe de hemen hemen aynı dönemde mandolin çalarak başladım. Yani oyunculuk da müzik de bende oldum olası vardı. Hatta konservatuvara girerken tiyatrocular bir tarafa, müzisyeneler bir tarafa, herkes bir tarafa çekmek istedi beni. Ama ben tiyatro bölümüne girdim ve bitirdim. O yıllarda piyano dersleri de alıyordum. Dolasıyla benim hayatımda oyunculuk ve müzik hep iç içe oldu.

» Söz ve müziklerinizi nasıl yapıyorsunuz?
Bunun zamanı belli olmuyor. Biraz git gel durumlar oluyor. Ama en gerçek söz ve besteler kahır dönemlerinde çıkıyor. Örneğin “Affedemem seni” adlı şarkımı, ruh durumumun biraz karmaşık olduğu bir dönemde, otel odasına girdiğim sırada bir anda söz ve müzik beynimde çalmaya başladı. en son yaptığım “Hayat” adlı şarkım, gece 3’te uyandım, beynimde bir orkestra çalıyordu. Şarkının yarısı çıktı, komik ama yarısı da erkesi gece aynı saatte uyandığımda çıktı. Yani böyle bir şey…

» Bugün Türkiye’de dizilerin uzunluğu bir yana, rol dağılımına baktığımızda da kısır bir döngünün dışına halen çıkılamadığını görüyoruz. Oysa her meslekte olduğu gibi oyunculukta da deneyim ve birikim önemlidir. Türkiye dizi sektörü neden bu birikimden istifade etmemekte direniyor?
Oldum olası 40 yaş üstü kadınları sadece anne olarak görmek istiyorlar. Bizde 4 tip kadın rolü var zaten: Ezilen kadın, tecavüze uğrayan kadın, entrikacı kadın ve geleneksel anne modeli. Hâlbuki dediğiniz gibi, çok önemli bir şeyi atlıyorlar: Günümüzde, özellikle büyükşehirlerde 40 yaş üstü, ayakları yere basan, üst düzey yönetici pozisyonuna gelen, çocuklu çocuksuz o kadar çok kadın var ki… Dünya değişse de sinemada kadına bakış pek değişmiyor. Diğer yandan, dizilerin sürelerinin bu kadar uzun olması, hepimizin bildiği gibi gayri insani.

» Peki ya Türk sineması? Son dönemde ucuz komediler gündemde. İzliyor musunuz?
Hayır izlemiyorum. Bizde daha çok gişeye dayalı olduğu için bazıları da bel altı oluyor. Oysa ben altı çizilmemiş komedileri severim ve en zoru budur. Yazmak da oynamak da zordur. Ama şunu görmek gerekiyor, sinema iki koldan ilerliyor. Bir taraftan, ucuz komediler ağırlıklı gişe filmleri, diğer taraftan Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz gibi yönetmenlerin yaptıkları sanat filmleri. Türkiye’de sanat filmlerinin izleyicisi her zaman azdı, bu hep böyle olmuştur ne yazık ki.

» Gelelim gündeme… Bugünlerde zeytinlik alanların talan edilerek tesislere dönüştürülmesi söz konusu. Bunun karşısında sesini yükselten, Tarkan başta olmak üzere çok az sayıda sanatçı var. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Kendi kendine yeten çok nadir ülkelerden olduğumuz öğretilmişti bize, şimdi ise her şeyi, şaka değil, her şeyi dışardan alıyoruz; geçen gün markete gittiğimde mercimek aldım, melez çıktı! Marketlerde melezler ne kadar çoğalmış, sağım solum melez dolmuş meğerse. Yeşile hasret kaldık, yut dışına çıktığımızda Avrupa’ya gittiğimizde çevreyi hayranlıkla izliyoruz. Oysa ben çocukken ağaçların tepesinde büyümüştüm. Tarkan’ın söylediği çok doğruydu. Sanatçı ışığı önce alnında hissedendir, ayrıca böyle bir öngörüde bulunduğu için de kendi adıma teşekkür ediyorum. Ben doğa hastası bir kadınım, çok üzülüyorum. Doğanın katledilmesine kim ortak olabilir? Bizim birbirimize ihtiyacımız var, bir tek vatanımız var… Ama yine de umutluyum, başaracağız!