Kadınlık halleri üzerine bir roman

DİLEK ÇINGI

İki kadının hayatlarındaki dönüm noktaları mercek altına alınmış Hakikatler Kulübü’nde. Kitabın sayfalarını çevirdikçe yazarın kitabına neden bu ismi verdiğini anlıyor okur.

Simla ve Aynur, sosyokültürel açıdan farklı çevrelerin kadınları. Gökdelenler ve gecekondular… Karakterler ve mekânlar arasında özel bir bağlantı kurulmuş. Doğduğun yer kaderindir dercesine…

İki ana karakter, Simla ve Aynur mikroskop altında. Bir soğanın katları soyulur gibi soyulmuşlar. Daha derine, daha içeriye… Yazar ilmek ilmek örmüş olayları…

Sayfalar aktıkça karakterlerin iç dünyaları ortaya seriliyor. Mücadeleleri sadece çevrelerindeki insanlarla, başlarına gelen olaylarla sınırlı değil… Çoğunlukla kendileriyle… Travmalarıyla nasıl farklı yollarla mücadele ettiklerini merakla takip ediyor okur.

Simla bir günlüğün sayfalarında… Günlüğüyle sohbet ediyor, hayatı eleştiriyor, dalga geçiyor, şiirler yazıyor, dipçesiyle kendini yerden yere vuruyor. Bu haliyle okuyucuya biraz daha yakın.

Aynur’u yazar anlatmış. Bu haliyle okura biraz uzak gibi mi? Hiç de değil… Yazar hem kadın olmanın avantajını kullanmış hem de Aynur’un gözüyle Simla’yı ve onun evinin içini, arkadaşlarını tasvir etmiş. Aynur’un bakış açısıyla kurgu daha dinamik hale gelmiş.

Kadınlık halleriyle dolu romanın sayfaları… Bir annenin bir babanın kızı olmaktan, bir kız ya da bir oğlan çocuğunun annesi olmaya… Evlenmeden önce bir evin kız çocuğuyken, evlendikten sonra bir evin kadını olmaya… Daha önce tanımadığı bir kadının ya da adamın gelin kızı olmaya… Ve bir adamın karısı olmaya… Çalışan bir kadın, evini geçindirmek zorunda olan bir kadın…

Bu iki kadın aslında, Hakikatler Kulübü’nde bir birey olma mücadelesi veriyor. Kesiştikleri de ayrıldıkları da pek çok nokta var. Birinin evinden cehennem geçiyor. Öbürünün evinde her yönüyle hasarlı bir adam oturuyor. İkisi de farklı şekillerde tutunmaya çalışıyor güne, günün getirdiklerine.

Yazar, karakterlerini soydukça soymuş. Bütün çıplaklıklarıyla, kendileriyle yüzleşmek zorunda kaldıkları bir noktaya getirmiş onları. Acıyı kullanmış. Acı farklı şekillerde karakterlerin yüreklerine, beyinlerine, ruhlarına işlenmiş. Sadece karakterlerin de değil… Simla ve Aynur’un acıları, aslında okurun da acıları… Simla ve Aynur neden böyleler? Başka türlü yapsalar olmaz mı? Neden tepkileri böyle? Niçin farklı şekilde konuşmuyorlar? Soruların yanıtı karakterlerin büyüdükleri ortamların anlatıldığı sayfalarda… Geçmişle gelecek arasında bir köprünün nasıl olması gerektiği üzerine kafa yorduruyor bu bölümler okura.
Teoman… Onun üzerine söylenecek söz yok. Yazar da öyle yapmış. Bir gökdelenin penceresinden gökyüzünü izleyen, kendi düşünceleriyle baş başa bir adam…

Hayatın hakikatleri bir bir çarpıyor yüzümüze. Kadın saklar. Kadın acıyı içinde büyütür. Kadın çözmeye çalışır. Kadın sabreder, sonuna kadar hem de. Kadın zayıftır. Kadın güçlüdür. Kadın sever. Kadın nefret eder. Kadın kıskanır. Aslında her yönüyle kadın, kadın olduğunu hissetmek ister… Kadın mücadele eder. Kadın yapar. Kadın yıkar. Kadın saklar, hem de öyle iyi saklar ki…