Kafka’yı da her şeye rağmen çok seviyorum

ERCAN MEHMET ERDEM

sabahları gözümü açıp yeni bir güne uyanınca hissettiğim tek şey huzursuzluk oluyor epeydir. Vicdan azabı çekip de nedenini bilememenin tuhaf yorgunluğu kaplıyor bedenimi, gün boyu. Ancak hava kararıp da bir uğraşın ritmine kapılınca terk ediyor belirsiz azabım bedenimi.

Bir rutine dönüşen bu huzursuzluğun kaynağını arıyorum epeydir. Tek bir sebebi olması olanaksız. Yıllardır maruz kaldığım onlarca iri, yüzlerce ufak detay var içimin sıkıldığı. Sıralı olarak maruz kalınca hallettiğimi sandığım kavgalar, zaman içinde bir virüs gibi kılık değiştirip kendine bir yaşam olanağı bulmuş olabilir ruhumda.

Uykudayken kimyasal reaksiyona benzer bir prensiple birleşip başka manalar doğuran ve gün boyu bir dedektif titizliğiyle uğraşmama rağmen kaynağını bulamadığım bir vicdan muhasebesine çevirdi yüreğimi tüm yaşananlar.

İnsan yaş aldıkça kendiyle yaptığı dertleşmeler karşısındaki kendini anlayamadığı, yer yer salak yerine koyup aşağıladığı ve sonu kavgayla biten terk edilemeyişlere yol açıyor. Aynı yatakta uyanmak istemediğin kişi kendin olup çıkıyorsun sonunda. Kaynağı belirsiz azaplar. Yaşadığın lanet ülke, ülkeler, foton hızıyla içinden geçip giden televizyon kanalları, taksiler, vapurlar, dolmuşlar, berbat mimariler, tıkınarak doymalar, faturalar, kahkahalar, göz yaşları, boyun ağrıları, mutlu yalnızlıklar, örgütlü olmanın verdiği güç, bilip de susmanın ayıbı, haklı öfke nöbetleri, sonsuz ve ölene kadar kaçamayacağın, insan olmanın gülünç durumları...

Kokuşmuş bir şeyler var Danimarka Krallığı’nda derken Hamlet, günümüzde yaşasaydı nasıl saplardı bu lafı beynimize? Memlekette, hissizlik öyle bir noktaya vardı ki kokuşmanın saldığı kesif kokuyu algılamak özel bir çaba gerektiyor artık. Laf, söz, tespit, karşılamıyor; eylem koymak gerekiyor. Hamlet’in eylemsizliği yetmez bize, ya da işin sonunda gelen anlık öfke patlaması almaz intikamımızı! Kırk kapıdan girilebilen postmodern romanlar gibi ruhum.

Vicdan azabımın kaynağı belirsiz. Açtığım kapılar artık Deleuze’ün Kafka’sına değil, Gogol’un Palto’suna, Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin’ine çıksın istiyorum. Yumruklar 

hedeflerini bulsun istiyorum. 

Bu huzursuzlukla yaşamak ya da rutin uğraşlar içinde üstünü kapatmak istemi-yorum. Silenus’un sırf ölümlü olduğum için suratıma attığı kahkahayı duymak istemiyorum.

Kafka’yı da her şeye rağmen çok seviyorum.