Türkçe pop ve rock müziğinin efsane isimlerinden Seyyal Taner, Kurtalan Ekspres işbirliğiyle çıkardığı ‘Aşıklar’ albümü ile dinleyici karşısında. Rock müziği bir yaşam biçimi olarak gördüğünü belirten Taner, “Hiç kalıplara sığamadım ben. Özgür bir ruhum” diyor

Kalıplara hiç sığamadım

Işıl ÇALIŞKAN

Dile kolay 46 yıl… 70’li yıllara müziğiyle damga vuran Seyyal Taner’in sanat yaşamının üzerinden, tam 46 yıl geçti. Kariyerine birçok albüm ve film projesi sığdıran Taner, 7 yıl aradan sonra plak formatında çıkardığı yeni albümü ‘Aşıklar’ ile müzikseverlerle buluştu. Plak Ve Ben etiketiyle çıkardığı albümde Kurtalan Ekspres, müzikleriyle Taner’e eşlik etti. Yeni bir ‘Dede Korkut Masalı’ olarak kurgulanan albümün kayıtları İngiltere’de Abbey Road stüdyolarında gerçekleşti.

Aşıklar’ın 1 buçuk yıl kadar bir albüm hazırlık sürecinden geçtiğini anlatan Taner, “Yeni bir söz, yeni bir nefes olma zamanı geldi. Biz bunu vurgulayalım istedik. Tüm o dönemlerden en kıymetli ozanlarımız ve pirlerimizden faydalanarak bir repertuvar oluşturduk” diyor.

Usta müzisyenle albümünü ve müzik serüvenini konuştuk. Sözü kendisine bırakalım…


► Aşıkların buluştuğu bu albümün hikâyesini nasıl anlatırsınız?
Aşıkların albüm kararı benim Kurtalan Ekspres ile çıktığım konser yolculuğunda başladı. Rock klüplerde ve festivallerde 5 yıl kadar birlikte sahne aldık. Çok da olumlu yorumlar aldık. Günün birinde bize madem bu kadar güzel bir sinerji oluşmuş. Neden bunu bir albümle taçlandırmayalım fikri geldi. İş, albüm safhasına geldiğinde yaklaşık 1 buçuk yılımızı aldı. Çok özel bir çalışma oldu. Tüm repertuvar özenle tarandı.

Dünya bir devinim içinde. Tüm kainat foton kuşağına doğru ilerliyor. Her şey farklı bir yerlere gidiyor. Bizim kuşağın bir sorumluluğu var tabii. Bize ait bir şeyleri yarınlara aktarmak… Bu toprakların içinden gelmiş geçmiş tüm o öz duygularıyla Mevlana’dan Aşık Veysel’e, Yunus’tan Karacaoğlan’a önemli ozanların söylemleriyle yola çıktık. Ve artık yeni bir şey söylemek lazım. Eskiler tekrar etmemeli. Yeni bir söz, yeni bir nefes olma zamanı geldi. Biz bunu vurgulayalım istedik. Tüm o dönemlerden en kıymetli ozanlarımız ve pirlerimizden faydalanarak bir repertuvar oluşturduk. Çok insanın emeği ve katkısı var. Zor, sancılı bir dönemden güzel bir aktarım oldu.

► Aşık geleneğinin rock müzik ile buluşmasını nasıl anlatırsınız?
Hem rock müzik yapıp hem bu kadar sofistike sözler söyleyen ozanların müziklerini ve ezgilerini kullanıyorsan iki kere sorumluluk taşıyorsun demektir. Dolayısıyla çok dikkatli olduk. Hiçbir şeyi abartmadan, çok doğal haliyle verdik. Hiç ülkemizden, bu toprakların soundundan, sesinden uzaklaşmadan, tamamen buranın ağırlığını taşıyarak, çok sade, çok ama çok yalın hücum kayıt tarzında, ne olması gerekiyorsa onu yaptık. Bugün sahneye çıksak oradaki sound’un aynısını sahnede ve konserde alabileceğimiz şekilde düşündük ve yaptık.

► Siz Türkiye’nin ilk rock müzisyenlerinden birisiniz. O dönemlerde rock müzik size neden cazip gelmişti?
Ben zaten yaşam biçimi olarak o mantalitede biriyim. Hep öyle oldum. Rock dünyasının kendine özgü bir protest duruşu vardır. Ben çocukluğumdan beri öyleyim. O tavrın içinde büyüdüm. O tavrın içinde okudum, eğitildim. Dolayısıyla o benim yaşam biçimim. Sonradan olmadım. Hiç kalıplara sığamadım ben. Özgür bir ruhum.

► Bir dinleyiciniz sizin için “zamanın çok ötesinde müzik yapmış sanatçı” yorumunda bulunmuş. Müziğin zamanla ilişkisi hakkında neler söylersiniz?
Ben zamanın zamansızlığıyla alakalıyım galiba. Zamanda zamansızlığı yaşayan biriyim. Bu benim yarattığım bir şey değil. Bende var olan bir şeyi onlar görüyorlar. Tavrımla, duruşumla, yaşam biçimimle, tevazumla, insanla, doğayla ilişkilerim başka türlü olduğum için onu görüyorlar.

TUTSUN DİYE YAPSAYDIM NE LEYLA, NE NACİYE OLURDU

► Peki müziği zamansız yapan ne sizce?
Bir şarkıyı zamana göre yapmadım ben hiç. İçimden ne geliyorsa onu yaptım. Bu zamanda bu tutuyor, bunu yapalım gibi bir matematiğim olmadı. Benim yaptığım işler duygularım ve o auranın, enerjinin beni nereye yönlendirdiğiyle alakalı. Hiçbir zaman şu tutuyor bu tutuyor diye bir şey yapmadım. Öyle olsa zaten ne Naciye, ne Leyla, ne Alladı Pulladı, ne Şiirin Dili olurdu. O zamanlar böyle şeyler yapılmıyordu ki. Bunları hep ilk yapan benim. Ben müzik dünyasına yeni vizyon açan biriyim.

► Şu an ülkedeki popüler müziği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tutsun, hit olsun da ağızlara pelesenk olsun, orada burada çalınsın, gündem yaratsın diye yapılan şarkılar var. Onları ben pek dinlemiyorum ama gençlerimiz içinde hakikatten çok müthiş müzikler yapanlar rock grupları var. Onları severek dinliyorum tabii ki.

► “Nerede o eski...” diye başlayan cümleler kurduğunuz oluyor mu?
Hiç! Hiç eskiyle işim yok benim. Hep yarına bakıyorum. Geçmiş yapılmış, yaşanmış, takdirini görmüş, alacağını almış, vereceğini vermiş. Sevgiyi almış, vermiş bir yumak oluşturmuş geçmişten. O kadar güzel birikimlerle gelmişiz ki…

Geçmişle hesaplaşmak sana zaman kaybettirir. Her zaman yarına odaklanmak lazım.

► 70’li yıllarda değil de müzik yaşamınıza şimdi girmiş olsaydınız yine aynı müziği yapar mıydınız?
Bu dönemde daha çok kainata, gökyüzüne ve gezegenin varlığına ait şeyler yapardım. Güneş, ay, su, toprak, ağaç, hayvanlar ve insanlar bunların enerjisi müthiş. Bir tohum atıyorsun, o ağaç oluyor ve ağacın altında sen yaşamaya başlıyorsun. Bir hayat ağacı oluşuyor. Bu gezegenin bize sunduğu, o lütfettiği şeyler üzerine kafa yorup farklı şeyler yapardım şimdi çıkmış olsaydım. Ki şu anda da yazıyorum. Yazdığım şeyler hep bu minvalde. Aldığımız nefesin farkına varalım, bu güzel kainatın farkına varalım. Kirletmeyelim, ezmeyelim, bunu yaşatmak için ne gerekiyorsa yapmak gerek.

► Koronavirüs de bize bu mesajları veriyor değil mi?
Evet. İnsanların şöyle bir aynaya bakma durumu hasıl oldu. Biz ne yaptık da bunu hak ettik deyip insanların iç dünyasıyla yüzleştiği bir süreç. Bu belki de bir ikaz ve bunu dikkate almak gerektiğini düşünüyorum ben.

***

Dansı müzikle buluşturmak misyonumdu

►Siz sahne şovlarını da çok önemseyen bir müzisyensiniz. Hatta dönemin koşullarına bir yenilik getirerek dansçılarınızla sahneye çıkıp hem dans edip hem şarkı söylediniz. Sahne şovları müzisyenliğin ne kadarını oluşturuyor sizce?
Görsel bir iş de yapmış oluyorsun sahnede. Plakta dinliyorlarsa ayrı. Ama seni konserde seyrediyorlarsa o zaman kendinle, yeteneklerinle özdeşleşebilecek bir renk yakalamışsan onu da sunmak lazım. Ben çocukluğumda klasik bale eğitimi almış, modern dansları çalışmış biriyim. Solistlik yaptığım zaman da neden bunu kullanmayayım? Türkiye’de bu hiç kullanılmamıştı o güne kadar. Hiç kimse dans etmeyi düşünmemiş. Dans derken; matematiği olan, koreografisi olan modern danslardan bahsediyorum. O zamanlar çok büyük ses getirdi Türkiye’de. Bu da benim için çok onur verici bir şey oldu. Sahnede hareket ve koreografi içinde olmanın nasıl büyük bir sinerji olduğunu da anlatmış olduk seyirciye. O da benim bir misyonumdu herhalde.