LGS’de ve YKS’de bir eleme ve seçme yapılmaktadır. Sosyal bir öjenizasyon yapılmaktadır. Bunu ırkçılaştırmadan sınav altında yapmaktadır: Üstün olanı kusurlu olandan ayırma, tanımladığı üstünlük veya kusur derecesine göre sıralama ve en üstün olanları seçme.

Kalıtımın yapamadığını sınavla yapma

Adnan Gümüş - Eğitimci, Sosyolog, Prof. Dr., Ç.Ü. Öğretim Üyesi

Hayat bir sınav mı? Güvenilir geçer sınav var mı? Sınavlar niye var, ne işe yarar? Önce biraz işin tekniğine, daha doğrusu teknik sorunlarına, esas olarak da sınavın işlevlerine, özellikle de öjenize (ırkçılaştırma, soylulaştırma) etkisine değinmeye çalışacağım.

Numerus Clauses veya Teknik Sorunlar: Sınav Ne Ölçer? Mükemmel Sınav Var mı?

Sınav nedir, niçin yapılır? Numerus Clauses, sınırlı sayı ilkesi veya az sayıda konuma veya kontenjana çok sayıda insandan en uygunların nasıl yerleştirileceği Antik dönemlerden günümüze önemli bir sorun olarak öne çıkmaktadır.

Skolastikle birlikte bu terim, elit okul veya üniversitelere eleme seçme sistemini anlatmak üzere öne çıkmıştır. LGS, YKS, ÜDS, TUS, KPSS, atama, yükseltme sınavları… Bunlar birer munerus clauses türü oluşturmaktadır.

Okullardaki her bir ders sınavı da toplamda bir diploma ve bir sonraki okul, yetişkinlikte de meslek girişi anlamına geldiğinden, yine numerus clauses altında sayılabilir.

Kritik rollere kritik kişiler seçileceğine göre numerus clauses her zaman çok önemli görülmüştür, işleyiş ve sonuçları da gerçekten çok önemlidir.
Sınav nasıl yapılacak? Sınavlarla ne ölçülecek? Bunun yanıtları sınav biçimleri ve sınav metotlarında aranmaktadır.

İşlevsel açıdan üç sınav tipinden (formundan) söz etmektedir: Tanılama sınavları (mevcut başarıları ölçme), öngörme (yatkınlık) sınavları ve eleme sınavları.

LGS veya YKS’de tanılama mı yapmaya çalışıyoruz, yatkınlıkları (ilgiler dahil) mı ölçmeye çalışıyoruz yoksa eleme mi yapıyoruz; MEB ve YÖK başka iddiada bulunmakla birlikte ÖSYM’nin adından da anlaşılacağıüzere ana amacın “seçme yerleştirme” olması bu sınavların “eleme” tipine karşılık geldiğini göstermektedir.

Metotlarına gelince; uygulamalı-performans, sözlü, yazılı (açık uçlı veya çoktan seçmeli) ve giderek de bilgisayar-dijital destekli sınavlar yapılmaktadır. MEB ve ÖSYM yıllardır çoktan seçmeli sınavlar yapmaktadır.

Sınavlarda ne ölçüldüğü “sınavın konusu veya niteliğine”, nasıl puanlandığı sınavın niceliğine (hangi ders veya gruptan hangi sorunun kaç puan olacağı, başarının basit veya daha karmaşık bir toplamadan ibaret olup olmadığına), sınavların güvenilir geçerliliği sağlamlığına işaret etmektedir ki hepsi birlikte adalet ilkesi ile de ilişkili bulunmaktadır.

Dışsal koşulları, çocuklar ve okullar arasındaki sosyoekonomik eşitsizlikleri dikkate almasak bile, gerek Türkiye’de gerek dünyada sınavların biçimi, yolu teknikleri, niceliği, niteliği, güvenilir geçerliliği çok tartışmalıdır. Dolayısıyla adil olup olmadığı çok tartışmalıdır. Türkiye’de daha da tartışmalıdır.

En önemli teknik tartışmalardan biri sınavların beceri-yetenek veya kazanımları mı yoksa zeka veya performansı mı ölçtüğüdür, dahası aslında neyi ölçtüğüdür. Başarı; sorulan sorulara beklenen yanıtların toplandığı bir puan mıdır?

Ancak burada bu teknik sorunları sadece hatırlatmakla yetineceğim, ayrıntılarını bir yana bırakacağım. Sınavların yol açtığı veya kullanıldığı çok daha köklü bir sorunu dillendirmeye çalışacağım: Öjenizasyon.

Sınavların Öjenizasyon Etkisi

Platon’un her insanın kendi zümrevi özelliklerine uygun erdemlerle donatıldığı sayıltısı yani erdemlerin sınıf ve zümrelere göre ayrı ayrı olduğu savı problemi Antik döneme kadar geri götürmektedir. 1500’lerden itibaren kölecilikten ırkçılığa evrilmiştir sorun. Avrupalıların üstün ırk olduğuna yönelik pek çok iddia ileri sürülmüştür, Yani Aborjinler, Mayalar, Aztekler, Zulular… daha aşağı ırktan olduklarından sömürülmeyi, başkalarının idaresinde kalmayı hak etmektedirler.

İş giderek daha da bilimselleştirilmiş, J. Galtung’la “en iyinin seçimi veya seçilimine” dair kalıtım iddialarına, biyoloji paradigmalarına dönüşmüştür. Türkiye’de Ziya Gökalp Kürtlerin Araplarla değil de Türklerle hareket etmesi gereğini bu tür paradigmalara bağlamıştır. Türkiye’yi bir yana bırakalım, üstün ırk veya soyun nasıl olduğu ve oluşturulduğu 1600-1945’ler arası idari ve politik uygulamalara da konu olmuştur. En saf ve şiddetli formunu kilisenin Amerikan yerlilerine yaptığında, sonra da Alman faşizminde bulmuştur.

Öjeni bir bilim midir, böyle iddialar veya kabuller bulunmaktadır, ancak iki formda işletildiği, daha çok da birinci formuyla meşruiyet kazandığı ileri sürülebilir. Pozitif öjeni soylu olanın öne çıkarılması, negatif öjeni arındırılacak, kurtulunacak olandan kurtulunması.

İddia her zaman pozitiften yanadır, kalıtım veya sınavlarla daha soylunun yaratıldığıdır. Negatif olanı pek kimse dillendirmemektedir. Gerçekte ise “pozitif” adına “negatif” öjeni gerçekleştirilmektedir. Bu pozitif veya negatif, bir şey fark etmiyor, sonuçta bir eleme ve varsayılan soyluyu, varsayılan soysuzdan ayırma işlemi uygulanmaktadır.

Roma hukukundaki numerus clauses yasasını veya biyoloji veya tıptaki öjeniyi, genetik tohum çalışmalarını, GDO’ları bir yana bırakırsak, LGS ve YKS ne yapıyor, ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sınavları nasıl bir işlevde bulunuyor diye sorarsak, kalıtımın yapamadığını sınavlar yapıyor denebilir.
Bilgi ve bilimin geldiği nokta fiziki sınırların, mekan ve zamanın aşılmasına vardı. Artık herhangi bir ayrım veya eşitsizlik için biyolojinin önemi çok önemli değil. Homo sapiens tarihinde de zaten çok önemli değildi. Eşitsizlikler sosyal ve dolayısıyla mekanizmaları da sosyal.

LGS’de ve YKS’de bir eleme ve seçme yapılmaktadır. Sosyal bir öjenizasyon yapılmaktadır. Bunu ırkçılaştırmadan sınav altında yapmaktadır: Üstün olanı kusurlu olandan ayırma, tanımladığı üstünlük veya kusur derecesine göre sıralama ve en üstün olanları seçme.

Üstün olan seçilmemektedir, esas olarak saygınlık ve kaynaklardan mahrum edilecekler için “meşru” (alttakinin de kabullendiği) bir gerekçe üretilmektedir, bu da sosyal öjenizasyondur.

Daha esaslı olarak da aslında efendilerin de sıralanması, hiyerarşinin kendisinin, öjenizasyonun kendisinin meşrulaştırılması sağlanmaktadır. Altta kalan sosyal olanaklardan izole edilmektedir, öjenizasyon aslında sosyal izolasyonla birlikte işlemektedir. Etnikleştirme, ırkçılaştırma kabaca aşılmış görünmektedir ama sosyal tarafta sınavlar üzerinden çok daha rafine olarak sürdürülmektedir, hatta biyolojiyle başarılamayan sosyal olarak sınavlarla başarılmaktadır.

Çözüm: Sıralanmaya Karşı Toplumsal Mücadele

Çözüm; hiyerarşileştirmenin, sıralamanın reddiyesidir ama eşitsiz bir toplumda mücadelesi çok zorlu ve uzun erimlidir.
Mücadelenin zorluğu; böyle bir sıralama sistemine bireysel olarak karşı çıkanın en baştan hiyerarşinin en altında kalmakla cezalandırılmasıdır; dolayısıyla mücadele bireysel değil toplumsal olarak verilecek bir mücadeledir.