SOL Parti Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Birimi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin 12’nci Kalkınma Planı’nda nasıl yer aldığına mercek tuttu. Yapılan açıklamada “Her alandaki dinselleştirme politikaları kadınların, LGBTİ+’ların ve çocukların yaşamını daha fazla tehdit eder boyuta gelmişken dünya aleme göstermelik cümlelerin hiçbir inandırıcılığı da olmayacaktır” denildi.

Kaynak: Haber Merkezi
Kalkınma planında toplumsal cinsiyet yok

BirGün Ankara

2024-2028 dönemine ilişkin 12’nci Kalkınma Planı, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Plan’ı toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi açısından değerlendiren SOL Parti Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Birimi tarafından yapılan açıklamada planda çağın gereklerine uygun, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını güvence altına alan, daha özgürlükçü, katılımcı ve kapsayıcı sivil bir Anayasa’nın hazırlanması hedefi olduğuna dikkat çekildi. Buna rağmen son dönemde getirilen Anayasa değişikliği teklifinin içeriği hatırlatılan açıklama şöyle:

Kalkınma planları beş yıllık süreler için yapılmasına karşın 2024-2053 arası dönem için “uzun
vadeli gelişme stratejisi” hedeflerinin de yer aldığı 12. Kalkınma Planı AKP’nin “buradayız,
iktidardayız” mesajını, iktidarını mutlaklaştırma amacını ortaya koyuyor.

Küresel liberal-piyasacı entegrasyona uygun olarak formüle edilmiş bu plan, AKP’nin 21 yıllık
iktidar pratiğinin dinci-gerici gündemini ve icraatlarını gizleyen, liberal ve piyasacı tonu daha
yüksek, bir tür “dostlar alışverişte görsün” planı, bir vitrin plan. Nitekim plan bir bütün olarak
Türkiye’yi uluslararası sermaye için güvenli bir liman yapma ve serbest piyasa ekonomisini
“daha kurallı” (yapısal uyum) uygulamayı vaat ediyor. Özelleştirme, sermaye hareketlerinin
serbestliği, iş gücü piyasasının esnekleştirilmesi politikaları ve hedefleri devam ediyor. AKP
kapitalizm ve piyasa dostu ve damardan politikaların sadık uygulayıcısı oldu. Bunu yaparken
de kadının konumu, istihdamı ve aile konusunda Batı tipi bir muhafazakâr söylem kurdu
özellikle.

AKP, uluslararası sermayeye güven vermeye çalışırken dinci-gerici gündemini gizliyor; başta
eğitim olmak üzere tüm alanları dinselleştirmek için attığı sert adımlar ortadayken toplumsal
cinsiyet eşitliği karşıtlığının plana yansımadığı görülüyor. Toplumsal cinsiyet kavramı hiç
geçmiyor. Cinsiyet kavramı ise ikisi “cinsiyetsizleştirme tehlikesi”ne dikkat çekilen yerde olmak
üzere üç kez geçiyor. Kadın ve erkek arasındaki “ilişki” son derece liberal bir kavram olan,
ekonomik ve toplumsal eşitsizlikleri gizlemeye yarayan “fırsat eşitliği” ile ele alınıyor.
Bu durum, AKP’nin dinci-gerici gündeminden vazgeçtiği anlamına gelmiyor. “Nitelikli İnsan,
Güçlü Aile, Sağlıklı Toplum” başlığında aile ve kadına yönelik yaklaşım, aile, eğitim ve sağlık gibi
üç temel yeniden üretim mekanizmasının ideolojik-politik hedefler doğrultusunda bir arada ve
bütünlüklü ele alınmış olması, muhafazakâr aile ve onun güçlendirilmesi ile bu ailenin piyasaya
entegrasyonu için gerekli bilgi ve becerileri sunan eğitim sistemi kurgusu muhafazakar-dindar
toplum yaratma ve bunu piyasacı anlayışla uyumlulaştırma hedefinin sürdüğünün
göstergesidir.

Nitekim AKP’nin siyasal İslamcı faşist rejiminin kadınları aile içindeki rolleriyle tanımlama, aileyi
yaratmak istedikleri “yerli ve milli” kimliğin ve dindar toplumun en temel birimi olarak
kurgulama, burada da kadına “münevver” nesilleri yetiştirme (annelik) rolü biçme üzerine
kurulu ideolojisi planda temel teşkil ediyor. Bu ise faşist rejimlerin “tanrı, aile, vatan” ya da
“çalışma, aile, vatan” mottosunda somutlaştırdığı milliyetçi-gerici anlayışın aileye biçtiği rolle
son derece uyumlu. AKP’nin siyasal İslamcı, gerici gündemini hayata geçirmek için sunduğu
Anayasa değişikliği teklifi, kadınların kazanılmış haklarına saldırıları düşünüldüğünde bu
hedeflerini plana “süslü” ve “liberal-muhafazkar” ifadeler altında yedirdiği söylenebilir.

Bu kapsamda 904. ve 912. Maddeler çağın gereklerine uygun, hukukun üstünlüğünü ve insan
haklarını güvence altına alan, daha özgürlükçü, katılımcı ve kapsayıcı sivil bir Anayasanın
hazırlanması hedefini ifade ediyor etmesine de… Anayasayı askıya almış, defalarca çiğnemiş,
ülkeyi kanun hükmünde kararnamelerle yöneten bir tek adam rejiminin anayasa yapma
ehliyetine sahip olmadığı ve amacının da kadınları belli bir biçimde örtünmeye zorlayacak,
istismarı, çok eşliliği anayasal kılıfa kavuşturacak ve laikliği ilga edecek Anayasa değişikliği
olduğu açıktır.

Özetle planın aile ve kadına ilişkin politika önerilerinin, piyasayla “milli manevi değerler”
üzerine inşa edilmiş geleneksel aileyi uzlaştırmak üzerine kurulu olduğu söylenebilir.

Aileyi yaşat ki devlet yaşasın…

Küresel Eğilimler ve Türkiye Etkileşimi başlığı altında planın beş ana ekseninden biri olarak
belirlenen “nitelikli insan, güçlü aile, sağlıklı toplum” başlığının altında beşeri sermayenin
güçlendirilmesine yönelik politikaların ele alınmakta olduğu ifade ediliyor. Nitekim AKP
iktidara geldiği günden beri “insan sermayesi” yaklaşımına sadık kaldı, bu yaklaşımın yerli
temsilcisi oldu. Ailenin nüfusun, iş gücünün ve toplumun yeniden üretiminde sermaye düzeni
için taşıdığı kritik önem daha açık nasıl anlatabilirdi ki bu kadar az sözcükle? Üstelik insan da
bir çırpıda sermaye birikim sürecindeki bir girdiye indirgeniveriyor.

Bu bölümde küresel çapta demografik değişim süreci irdeleniyor ve geleneksel aile bağlarının
zayıflamakta, nesiller arası etkileşimin de azalmasıyla yaşlı yalnızlığının artmakta olduğu, bu
durumun da yaşlı ve palyatif bakım hizmetlerine olan ihtiyacı artırıp kamuya ilave maliyet
oluşturduğu tespiti yapılıyor. Bu tespit, ilerleyen bölümlerde yaşlı bakım hizmetlerinin daha
çok evde verilmesine ve bu hizmeti evde verenlerin desteklenmesine yönelik politikalarla
birlikte düşünüldüğünde bakım hizmetlerinin geleneksel aile bağları içinde yani ağırlıkla
kadının değersizleştirilen emeği üzerinden verilmesiyle hem kamu yükü azaltılmaya çalışılıyor
hem de cinsiyete dayalı iş bölümü yeniden üretilmiş oluyor.

Örneğin emeklilik hakkının da özelleştirilmesi anlamına gelen bireysel emeklilik sistemlerinin
yaygınlaşmasını, yaşlı bakım hizmetleri için bakım sigortası getirilmesini ön görüyor plan;
böylece kurulan fonlar ihdas edilen sigorta ürünü kapsamında isteğe bağlı bakım teminatına
dönüştürülebilecek uzun vadede…yani yaşlılığınızda bakım hizmeti almak istiyorsanız
kendinize yatırım yapın ve paranız kadar hizmet alın…paranız yoksa aile içinde kadının
görünmeyen emeği var ne de olsa…

Girişte yaptığımız genel değerlendirmeyi destekleyecek biçimde Ailenin Korunması ve
Güçlendirilmesinin Artan Önemi başlığında aile milletlerin yapı taşı olarak nitelendiriliyor. Bu,
ailenin erkek ve kadın arasında “doğallaştırılmış”, fıtrata bağlanan eşitsizliklere ve hiyerarşiye
dayalı yapısının, etnik ve ulusal aidiyetlere göre şekillenmiş bir topluluğun ve devletin temel
taşı olarak görülmesine dayalı muhafazkar-milliyetçi projeye uygun bir tanımlama. Yine
dünyadaki sağ ve türevi iktidarlar tarafından bu aile yapısına tehdit teşkil ettiği iddia edilen
şeylerde de bir ortaklaşma olduğunu söyleyebiliriz. Cinsiyetin toplumsal olarak
yapılandırıldığını ifade eden toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını ideoloji olarak kötücül bir
anlama kavuşturan ve LGBTİ+ karşıtı söyleme dayalı bu karşı çıkışı şu ifadeler altında örtük
olarak görebiliyoruz:

“Dünya genelinde tektipleştirme ve cinsiyetsizleştirme akımları medya platformları ve sivil
toplum kuruluşlarını kullanarak bireysel özgürlükler adı altında dayatmacı bir anlayışla aile
kurumu ve toplum değerleri üzerinde tehdit oluşturmakta, başta çocuklar ve gençler olmak
üzere aile bireylerinin korunması ihtiyacı artmaktadır.” “Küresel düzeyde artan
cinsiyetsizleştirme akımları çeşitli medya kanalları üzerinden Türkiye’de de etki oluşturma
çabasında olup dayatmacı bir anlayışla çocuklar ve gençler başta olmak üzere aile kurumu
üzerinde tehdit oluşturmaktadır”. (s.24)

Bu karşı çıkışın altında cinsiyete dayalı iş bölümünün ve kadınlara özgülenen yeniden üretim
rollerinin sürekli yeniden üretilmesi, bu iş bölümünü sekteye uğratacak ya da ortadan
kaldıracak her tür cinselliğin, cinsel kimliğin ve yönelimin denetim altına alınması olduğunu
söylemek mümkün. Sermaye düzeni ve onun sınıfsal ilişki biçimi olan devletin cinsiyet rejimi iş
başında.

Nitekim ülkemizde doğurganlık hızının dünya ortalamasının altında seyretmesi, nüfusun
giderek yaşlanması, yaşlı bağımlılık oranı, ortalama evlenme yaşının artmasıyla kalkınma
hızının yavaşlaması arasında nedensellik bağlantısı kuruluyor ve hedeflenen piyasa toplumu
için sağlıklı ve dinamik nüfus yapısının sürdürülmesinin önemine vurgu yapılıyor. Kadınların
doğurganlığının sermaye açısından taşıdığı işlev çok açık. Emek gücünün yeniden üretilmesi,
her gün yeniden işe gidecek şekilde “hazır edilmesi” ve yedek iş gücü ordusu sermaye düzeni
açısından son derece hayati. Bu ise aile içinde yerine getirilen bir “hizmet”. Nitekim program
boyunca iş ve aile yaşamının uyumlaştırılmasına yapılan güçlü vurgu da bunun bir uzantısı.
Gelişen teknoloji ve olanaklarla uzaktan çalışma imkanlarının artması gibi etkenlerle aile
fertlerine daha çok vakit ayırabilmenin mümkün hale geldiği, esnek ve uzaktan çalışmanın
yaygınlaştırılması gerektiği önerileri de bu cinsiyet rejimiyle uyumlu öneriler. Aile, barınma
olanakları, çocukların sosyal kültürel ihtiyaçları, ulaşım, sağlık ve güvenlik ihtiyacı dahi için esas
alınan birim.

Bu düzenin talep ettiği itaatkâr bireyleri yetiştirecek olan temel birim olarak (muhafazakar)
aile kurumunun güçlendirilmesi, evlilik yaşının düşürülmesi, çocuk sayısının arttırılması gibi
hedefler, 2053 vizyonu başlığında yer verilen “Küresel gelişmelere yön verme” iddiasında
kendini gösteren emperyal emelleri hayata geçirmek için genç ve dinamik bir nüfusa duyulan
ihtiyaçla da son derece uyumlu. İktidar açısından cinsiyetçi iş bölümüne dayalı aile ve yeniden
üretim ayrı bir önem kazanıyor.

3.3. Nitelikli İnsan, Güçlü Aile, Sağlıklı Toplum başlığı altında istihdam, eğitim, sağlık, aile, kadın,
gençler, çocuklar, engelliler gibi birçok başlık birlikte ele alınmış durumda. Bireylerin iş gücü
piyasalarının ihtiyaç duyduğu niteliklerle ve milliyetçi-muhafazakâr anlayış üzerine inşa edilmiş
“millet”in değerleriyle yetiştirilmesi için başlık tüm bu politikalara muhalefetin hiç yapmadığı
kadar bütüncül yaklaşıyor, ki bu, AKP kimliğinin ayırt edici yönü.

Ailenin ve kadının bu bireyin yetişmesinde kendisine biçilen rol bir kez daha örtük biçimde
karşımıza çıkıyor. 3.3.1. Eğitim başlığının amacı şu şekilde ifade ediliyor:

“Tüm bireylerin kapsayıcılık ilkesi esasında nitelikli bir eğitime ve hayat boyu öğrenme
imkânlarına eşit şartlarda erişimi sağlanarak akademik, sosyal ve mesleki becerilerinin
uluslararası standartlara uygun bir şekilde geliştirilmesi, analitik düşünme, finansal
okuryazarlık, işbirlikçi çalışma ve liderlik alanlarında yetkinlik sahibi olmalarının sağlanması,
milli, manevi, ahlaki, insani ve toplumsal değerleri içselleştirmiş, ait olduğu aile ve topluma
karşı sorumluluk sahibi olarak yetişmeleri temel amaçtır.”

Ailedeki her bireyin ve devletin temel birimi olarak ailenin girişimciler olarak yeniden inşası ile
milliyetçi mukaddesatçı aile ve toplum inşası hedefinin “süslü aktarımı”…şirketlerin, kamu
kurumlarının, iş yerlerinin “biz bir aileyiz” söylemiyle itaat beklemesiyle oldukça uyumlu bir
tanımlama aslında. Kadınların istihdama katılımını arttırma hedeflerini de mikro krediler ve
girişimcilik esasında arttırmaya dönük piyasacı bir yaklaşım belirliyor.

Muhafazakar Ailenin Güçlendirilmesi

3.3.4. Aile maddesinde aile, kadın ve erkeğin evlilik bağıyla kurulan, milli ve manevi değerlerin
taşıyıcısı ve daha önce de bahsedilen toplumsal cinsiyet eşitliği talepleri de dahil her türlü
zararlı eğilimden korunması, sağlıklı nesillerin yetişmesi, dinamik nüfus yapısının ve
kalkınmanın istikrarlı bir biçimde sürdürülmesini teminatı olarak tanımlanmış. Heteroseksist,
cinsiyetçi iş bölümüne uygun bir biçimde yapılanan ve “doğal eşitsizlik ve hiyerarşi” üzerine
kurulu bu aileyi yaşat ki sermaye düzeni ve onun devleti yaşasın… ve devamında İstanbul
Sözleşmesi’ne, 6284 sayılı yasaya, medeni kanuna karşı çıkışlarda sıklıkla kullanılan LGBTİ+lara
yönelik nefret söyleminin, toplumsal cinsiyet eşitliği talep edenlere ve feministlere yönelen
nefretin temel gerekçesi naif bir kılıkta karşımıza çıkıyor:

720.2. Milli ve manevi değerlerimiz gözetilerek sağlıklı nesillerin devamına ve aile yapısını
olumsuz etkileyen kötü alışkanlıkların, bağımlılıkların ve zararlı akımların etkilerinin
azaltılmasına yönelik çalışmalar yapılacaktır. (s.175) Cinselliğin yalnızca aile içinde ve üremeye
yönelik bir “hizmet” olarak görülmesi, cinsiyetçi iş bölümünü akamete uğratacak her tür
cinselliğin sıkı bir şekilde denetlenmesi anlayışını içeren bir ifade olduğu söylenebilir.
Evlilik öncesi (cinsiyet rollerinin öğretileceği) eğitimler, aileye yönelik (çalışma saatleriyle
uyumlu) eğitim ve danışmanlık hizmetleri, iş ve aile yaşamının uyumlaştırılması çalışmaları,
esnek çalışma ve alternatif çalışma yöntemleri hedefler arasında.

Aileye yönelik bu hizmetlerin hangi kurumlar eliyle verileceği belirtilmemiş. Diyanetin özellikleeğitim başta olmak üzere her alanda oynadığı rol ve kadına yönelik şiddeti önleme
konusundaki çalışmaları, aile irşad büroları düşünüldüğünde bir kestirimde bulunmak zor
olmasa gerek. Nitekim boşanmaların azaltılmasına yönelik çalışmalar da planın hedefleri
arasında.

Bakım hizmetlerinin nitelik ve niceliğinin iyileştirilmesi, bakım hizmetlerine erişim için
alternatif modeller yaratılması plana dahil edilse de bunun kamusal hizmet olacağına ilişkin
hiçbir somut öneri yok; aksine 804.3. maddesinde “özel sektörün çalışanları için sunduğu kreş
ve gündüz bakım evleri konusundaki mevzuat ve devlet yardımları geliştirilecektir” vaadi var.
Parası olmayanların bakım hizmetlerine ulaşamadığı, bakım hizmetinin aile içinde kadının
görünmeyen emeği üzerinden sağlandığı, kadınların bu nedenle istihdama hiç giremediği ya
da istihdamdan çıkmak zorunda bırakıldığı düzenin devamı demek bu.

Aile içindeki merkezi konumuyla tanımlanan ve salt aile içinde varlık kazanan kadının ele
alındığı bölümde vitrine yönelik daha liberal önermeler var, takiye sürüyor; bütçeleme
anlayışında – girişte ifade edildiği üzere – kadın erkek fırsat eşitliğine duyarlı anlayıştan
bahsediliyor. Bir hokus pokusla toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme gidiyor, yerine son
derece liberal ve tüm eşitsizlikleri örtmeye yarayan bir kavram konuveriyor.

Kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel hayata eşit katılımının yanı sıra eşit işe eşit ücret
ilkesinin benimsendiği koşullarda istihdamının artırılması, kadınların işgücüne katılımlarını
artıracak girişimcilik, finansal ve dijital okuryazarlık, kooperatifçilik gibi alanlardaki
programların kapsamlarının genişletilerek yaygınlaştırılması; kadın temsilinin düşük olduğu
matematik, fen, teknoloji ve mühendislik alanlarında kadınların eğitim ve istihdamının
artırılması için kamu ve özel sektörün eşitlik ve kapsayıcılık temelinde dönüşümüne yönelik
çalışmalar yapılması; kırsalda kadın girişimciliğinin ve teknoloji okuryazarlığının artırılması gibi
piyasacı tonu yüksek çözümlere yer veriliyor.

Kadınlara yönelik şiddet ile erken yaşta ve zorla evliliklerle sıfır tolerans ilkesiyle mücadele
edileceği, şiddetin önlenmesi ve şiddet mağdurlarının güçlenmesinin sağlanacağı vaat edilse
de – ayinesi iştir iktidarın – çocuk istismarcılarını, kadına ve LGBTİ+lara yönelik şiddet faillerini
nasıl canhıraş koruduğu, en önemli hukuksal güvence olan İstanbul Sözleşmesi’ni nasıl
feshettiği, nafaka hakkı başta olmak üzere kadınların kazanılmış haklarına nasıl saldırdığı
ortadayken, her alandaki dinselleştirme politikaları kadınların, LGBTİ+ların ve çocukların
yaşamını daha fazla tehdit eder boyuta gelmişken dünya aleme, uluslararası sermaye
çevrelerine göstermelik cümlelerin hiçbir inandırıcılığı da olmayacaktır.

Söyledikleri ve gizledikleriyle cinsiyetçi iş bölümüne, muhafazakâr-milliyetçi-piyasacı aile
modeline dayalı bu “planı” bozmak, eşit, özgür, sömürüsüz bir ülkeyi inşa etmek ancak
sosyalist feminist bir mücadeleyle mümkündür.