2013 yılında kişi başına milli gelirimiz 12 bin 480 dolardı. Aradan 6 yıl geçti. O 6 yılda hepimiz çalıştık, emek verdik, yorulduk. Ve bu 6 yılın sonunda kişi başına milli gelirimiz 9 bin 420 dolar düzeyine geriledi. Üstelik istikrarlı bir biçimde yıllar içinde fakirleştik. Aniden değil, 6 yıl içerisinde istikrarlı bir biçimde eridi gelirlerimiz. 2014’ten […]

2013 yılında kişi başına milli gelirimiz 12 bin 480 dolardı. Aradan 6 yıl geçti. O 6 yılda hepimiz çalıştık, emek verdik, yorulduk. Ve bu 6 yılın sonunda kişi başına milli gelirimiz 9 bin 420 dolar düzeyine geriledi.

Üstelik istikrarlı bir biçimde yıllar içinde fakirleştik. Aniden değil, 6 yıl içerisinde istikrarlı bir biçimde eridi gelirlerimiz. 2014’ten itibaren fakirleşiyor olmamız tesadüf değil. 2014 bugün resmileşmiş olan başkanlık rejiminin fiilen kurulmaya başlandığı tarih. Bir milat. Başkanlık rejiminin hukuksuz, keyfi, şahsileşmiş, anti-demokratik doğasının bir sonucu olarak fakirleşiyoruz. Başkanlık rejiminin dayandığı ahbap-çavuş düzeninin, yandaşlığa dayalı kaynak dağıtımının, üretim ve verimlilik yerine ranta dayalı ekonominin sonucu olarak fakirleşiyoruz.

TBMM’de bu hafta görüşülen 11. Kalkınma Planı bu gerçeği yok sayarak bir temenni belgesi olmanın ötesine geçmiyor. Planda 4 yıl sonra, 6 yıl önceki gelir düzeyimize ulaşma hedefi var. Gelirimizi istikrarlı bir biçimde eriten tek adam rejiminden vaz geçmeden, onun getirdiği keyfilikten hiç geri adım atmadan gelirimizin artacağı öngörüsüzlüğüne plan denilmiş.

Plan kalkınmanın salt ekonomik bir olgu olmadığı, siyasi ve sosyal refahın da gelişmesini içermesi gerektiğini gören bütüncüllükten yoksun. Ne darbe ne dikta, diyen ve milletin kayıtsız şartsız egemenliğinin güvencesi olan demokrasinin, kalkınmanın olmazsa olmazı olduğu gerçeğinden kopuk. Salt ekonomik büyüme yerine paylaşımı da gözeten eşitlik hedefinden yoksun. İktidarın kısa vadeci anlayışını aşıp sadece bugünü değil yarını da gözeten bir ülke kaygısı ise hiç yok. Anlayacağınız 11. Kalkınma Planı’nda kalkınmadan eser yok.

İktidarın planın görüşüldüğü Meclis’te söyledikleri ise hem yerel seçimlerde halkın kuvvetle dile getirdiği şeffaflık, katılımcılık ve kardeşlik temelli demokrasi talebini duymadığına hem de başkanlık rejiminin halk üzerindeki yıkıcı ekonomik etkisini görmek istemediğine işaret ediyor.

Oysa, tek adam rejimiyle ülke kalkınmaz. Ekonomik, siyasi ve sosyal refah artmaz. Büyüme de, büyümenin adil paylaşımı da sağlanamaz. Tek adam rejimi ile planda iddia edilen sanayileşme, ihracat dayalı büyüme ve verimlilik gerçekleşmez.

İktidarın tek adam rejimindeki ısrarı, Plan’da kendisine kuvvetli bir yer bulmuş. Zira bilimden öğrendiğimizin aksine AKP Genel Başkanı’nın yüksek faizlerin yüksek enflasyona yol açtığına dair iddiası, Planın tam merkezine yerleştirilmiş. Plana göre temel önceliklerden birisi faizleri düşürmek.

Planda bir de yurtiçi tasarrufların arttırılması hedefleniyor. Peki nasıl? Kim tasarruf edecek? Açlık sınırının 2067 TL olduğu yerde 2020 TL asgari ücrete mahkum edilen milyonlarca çalışan mı? Kapanan şirketler, fabrikalar, atölyeler mi? Cirolarının yüzde 1’i yandaş beslemek uğruna Turizm Tanıtma ve Geliştirme Ajansı tarafından haraç kesilecek olan turizmciler mi? Sandıkları YSK tekmesiyle deviren anlayışın doğurduğu yine ve yeniden seçim ekonomisiyle tüm yıl için öngörülen bütçe açığının neredeyse tamamını ilk altı ayda tüketen kamu mu? Kim tasarruf edecek?

Tek adam rejiminin hepimizi fakirleştirmeye devam edeceği bir sistemde, tasarruf etmek mümkün olabilir mi? Cumhurbaşkanı eliyle zorla düşürülen faizler, zaten zor koşullardaki milyonları tasarruf yapmaya ikna edecek mi? Yanıtı için bilime dayanarak düşen faizlerin tasarrufları azalttığı gerçeğinde bulmak mümkün.

Yani Saray’ın ısrarıyla faizler düşürülecek ama ne enflasyon düşecek, ne de tasarruflar artacak.

Tek adam rejimi hukuksuzluğuyla, antidemokratikliğiyle, keyfiliğiyle ve bilimle, halkla ve ekonomiyle kavga eden anlayışıyla Türkiye’nin kalkınmasının önündeki en büyük engeldir. Bize düşen ise, dün olduğu gibi bugün de parlamenter demokrasinin kurulması, tek adam rejiminin bitirilmesi için canla başla çalışmaya devam etmektir.