Kansere feminist yaklaşım gerekli
Kadınlar hem dünyada hem Türkiye’de kötü yaşam koşulları, yetersiz ve dengesiz beslenme, sağlık hizmetleri ile sosyal güvenceye kısıtlı erişim gibi nedenlerle hastalık riskleriyle daha fazla karşı karşıya kalıyor.
Sarya TOPRAK
Sağlık hizmetlerine, HPV aşısına erişememek ve kaliteli bakıma ulaşamamak her gün binlerce kadına rahim ağzı kanseri teşhisi konmasına neden oluyor. Önlenebilir olmasına rağmen rahim ağzı kanseri nedeniyle her yıl binlerce kadın bu kanser türü nedeniyle canından oluyor.
Uluslararası tıp dergisi Lancet bir rapor yayınlayarak toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığın kadınların kanser risklerinden kaçınma fırsatlarını azalttığını ve zamanında teşhis ve kaliteli bakım almalarını engellediğini söyleyerek kansere feminist bir yaklaşımda bulunma çağrısı yaptı. Birçok ülkede rahim ağzı kanserini önleyici nitelik taşıyan HPV aşısı, ücretsiz hale getirilirken Türkiye’de henüz yasalaşmadı. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları Derneği Başkanı Op. Dr. Alev Özdemir Karabağ ile rahim ağzı kanserini ve nasıl önlenebileceğini konuştuk.
Her yıl dünyada 250 bin kadın Türkiye'de ise 1.250 kadın rahim ağzı kanseri sebebiyle hayatını kaybediyor. Rahim ağzı kanseri aslında büyük ölçüde önlenebilir bir kanser türü ancak Türkiye’de önlemler yetersiz. Alınması gereken önlemler neler?
Rahim ağzı kanseri net olarak önlenebilir ve bu özelliği nedeniyle bizim farkındalık geliştirmek konusunda en çok önemsediğimiz kanserlerden biri. Çünkü rahim ağzı kanserinin nedeni cinsel yolla bulaşan HPV isimli bir virüs ve hem bu virüse karşı etkili bir aşı bulunuyor ve hem de gerek virüsü gerekse de onun rahim ağzı hücrelerinde yarattığı değişiklikleri tespit edebileceğimiz, kolayca yapılan testler bulunuyor. HPV’nin iki yüze yakın türü var ancak bunlardan bazıları kanser yapabilen değişikliklerle ilişkili. Özellikle Tip 16 ve Tip 18 rahim ağzı kanserlerinin yüzde 80 civarından sorumluyken 31, 33, 45, 52 gibi tipler de kanserojen özellik gösterirler ve rahim ağzı kanseri olarak bilinen aşı da bu tür HPV tiplerine karşı koruyuculuk içeriyor. Uzun yıllardır yurtdışında mevcut olduğu halde ülkemize ancak bu sene başında gelen ve 9 farklı HPV tipine karşı etkili olan aşı bu sayede rahim ağzı kanseri ve onun öncüsü olabilecek lezyonlara karşı yüzde 95-97,5 gibi bir oranda koruyuculuk sağlamakta. Bu nedenle ‘Bu aşıyı yaptırmak birinci önlem’ denebilir. Aşıyla rahim ağzı kanserini neredeyse sıfırlamış ülke örnekleri günümüzde mevcut. Aşı haricinde rahim ağzı kanserinden kaçınabilmek için bir diğer çok önemli ve etkili yol da rahim ağzı kanseri taramaları. Rahim ağzından basit bir sürüntü alınarak yapılan Pap smear testi ve buna ek olarak yapılabilecek HPV varlığını tespit edebilen testlerin dünya genelinde ve ülkemizde de yaygınlaşmasıyla ne mutlu ki rahim ağzı kanserini artık eski sıklığında görmüyoruz. Bu testlere kadın doğum hekimleri, aile hekimleri ve devlet hastaneleri bünyesinde bulunan Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM) aracılığıyla ulaşmak mümkün.
HPV aşısı için Türkiye'de yıllardır yürütülen bir mücadele var. Bu mücadele yetkilileri “Aşı ulusal aşı takvimine alınacak” açıklaması yapmaya mecbur bıraktı. Fakat üstünden 1 yıl geçmesine rağmen somut bir adım atılmadı. Aynı zamanda ilk açıklamalarında medeni hale bakılacağı ve 18 yaş üzerine yapılacağı söylendi. Dünyanın her yerinde etkili olması için bu aşılama çocuk yaşta başlarken Türkiye’de böyle bir açıklama yapılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
HPV aşısının ücretsiz olması için yürütülen mücadeleyi çok anlamlı ve önemli buluyorum ve ben de buradan aşının ulusal aşı takvimine alınması çağrısını yineliyorum. Aşı için medeni hale bakılmasının herhangi bir bilimsel veya tıbbi gerekçesi olamaz. Yaş konusunda ise aşı 9-15 yaş aralığında iki doz, 15 yaştan sonra ise üç doz halinde uygulanıyor. Dolayısıyla aşıya geç yaşta başlamak en basitçe iki doz uygulama şansını ve aşı etkinliğinin en yüksek olduğu yaşları kaçırmamıza ve de aşılama maliyetini gereksiz yere yükseltmemize ve neden olur. Erken aşılamanın cinsel aktivitenin erken başlamasına neden olabileceği gibi endişelerin yersiz olduğu aşılamanın yaygın olarak yapıldığı ülkelerdeki gözlem ve çalışmalarla gösterildi. Aşı planlaması yapacak kurumlarımızın bütün bu faktörleri göz önünde bulunduracağını düşünüyoruz.
HPV aşısı mücadelesi bir sağlık mücadelesi olduğu kadar Türkiye'de kadın mücadelesinin de parçası haline geldi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
HPV erkeklerde de daha az sıklıkla bazı hastalıklara yol açmakla birlikte esas olarak etkilediği grup vulva, vajina ve rahim ağzı kanserlerine kuvvetle yol açıyor olması nedeniyle kadınlar. Ve ne yazık ki, dünyanın çoğu yerinde kolaylıkla göz ardı edilen kadın cinsiyeti ilgilendiren bir sorun olduğunda, bunu çözmek çoğu zaman bir mücadele gerektiriyor. Önce sorunu görünür kılmak, önemini anlatmaya çalışmak, gerek kadınların konuyla ilgili öz farkındalıklarını gerekse de toplumun farkındalığını artırmak ve daha sonra da çözüme yönelik adımlar atılmasını sağlamak gibi çabaların, ne yazık ki kadınları daha çok ilgilendiren konularda her zaman daha zor olduğunu deneyimliyoruz. HPV konusu özelinde de HPV’nin cinsel yolla bulaşıyor olması, aslında kadınlar konunun çok büyük oranda mağduru konumunda oldukları halde, daha çok suçlanmalarına, stigmatizasyona uğramalarına; muayenelerden, taramalardan kaçınmalarına ve çoğu zaman belirtisiz seyreden bir enfeksiyon olduğu için de tanıda gecikmelere ve kötü sonuçlara neden oluyor. Daha geçen günlerde bir öğrenci yurdunda her nasıl olmuşsa bir kız öğrencinin HPV pozitifliğinin öğrenildiği ve yurttan atılmasına çalışıldığı haberini aldık. Böyle bir durum hem cehaletten ve hem de kötü niyetten kaynaklanan bir trajedidir ve kabul edilemez. HPV toplu ortamlarda kişilerin birbirlerine bulaştırabilecekleri bir virüs asla değildir ve bu olay kız öğrencilere uygulanan ayrımcılık ve kötü uygulamaların açık bir göstergesidir.
Uluslararası tıp dergisi Lancet yayımladığı raporda toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığın kadınların kanser risklerinden kaçınma fırsatlarını azalttığını ve zamanında teşhis ve kaliteli bakım almalarını engellediğini söyleyerek kansere feminist bir yaklaşımda bulunma çağrısı yapmıştı. Kansere feminist bir yaklaşım mümkün mü?
Kesinlikle mümkün. Toplumdaki hemen her konuda olduğu gibi sağlık yaklaşımında da kadın odaklı bir bakış açısına şiddetle ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kadın sağlığı dendiğinde çoğu zaman yalnızca gebelik ve annelik dönemlerindeki sağlık erişimi akla gelir. Ancak kadınlar dünya genelinde de ülkemizde de kötü yaşam koşulları, yetersiz ve dengesiz beslenme, stresli ve kaygılı yaşam koşulları, sağlık hizmetlerine ve sosyal güvenceye daha kısıtlı erişim gibi nedenlerle daha fazla hastalık riskleriyle karşı karşıya. Ve bu hastalık risklerinin en önemlilerinden biri de kanser. Kanser, genetik faktörleri elbette olmakla birlikte bu saydığımız olumsuz yaşam koşullarına yüksek oranda bağlı bir hastalıklar grubu. Ayrıca kadın genital kanserleri, meme kanseri gibi kadına özgü kanser türlerinde muayene, tarama, teşhis ve tedaviye ulaşmakta birçok cinsiyetçi tabu ve önyargı nedeniyle de ciddi güçlükler yaşanmaktadır. Toplumsal dinamiklerde kadın; çocukların ve ailenin geri kalan bireylerinin bakımını üstlenen, evi idare eden ve buna rağmen veya tam da bu nedenlerle ailede gereksinimleri en fazla göz ardı edilen ve sağlık hizmetini de en son alabilen birey oluyor. Bütün bu faktörler düşünüldüğünde kanser gibi çok ciddi bir sağlık sorunu özelinde de kadın odaklı bir bakış açısından yaklaşılması gerektiği açık.