Kaosa ihtiyacı var yine Gezi’ye sardı
Erdoğan’ın “Cesur olacağız. Taksim Gezi Parkı'na o tarihi eseri inşa edeceğiz” restini değerlendiren Taksim Dayanışması bileşenleri “O kışlayı yaptırmayacağız” dedi
DEMET SARGIN sargindemet@gmail.com @demetsrgn
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün Gezi Parkı’na Topçu Kışlası ısrarını bir kez daha dile getirerek "Cesur olacağız. Taksim Gezi Parkı'na o tarihi eseri inşa edeceğiz" demesine tepkiler sürüyor. BirGün’e konuşan Taksim Dayanışması bileşenlerinden Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu ve Av. Can Atalay, içeride ve dışarıda sıkışan AKP iktidarının ve Saray’ın, Gezi üzerinden yeni bir provokasyon peşinde olduğuna dikkat çekti.
Taksim Meydanı’nın çevresiyle birlikte korunması gereken simgesel bir meydan olduğunun altını çizen Eyüp Muhcu, “Taksim Meydanı, tarihsel ve toplumsal bellek içerisinde demokrasi, Cumhuriyet ve emek meydanı olarak yer almıştır. Bu bölge; Gezi Parkı, Taksim Meydanı ve Atatürk Kültür Merkezi, Türkiye’nin de altına imza attığı uluslararası sözleşmeler, 2863 sayılı koruma kanunu ve ilgili mevzuat kapsamında koruma altındadır. Bu husus, geçmişte alınan yargı kararlarıyla da tescil edilmiştir” diye konuştu.
Çıkmazlarını aşmaya çalışıyor
Gezi Direnişi’nin dünyanın en büyük çevre kaynaklı direnişi olduğunu hatırlatan Muhcu, “Bu değerleri yağmalayan proje karşısında ve Erdoğan’ın verdiği şiddet talimatları çerçevesinde, 12 genç insanı Gezi Direnişi esnasında kaybettik. Milyonlarca insan meydanlara çıkarak, toplumsal değerleri korumak için ve iktidarın yağma ve baskı politikalarına karşı direndi. Yükselen toplumsal mücadele sonrasında Erdoğan Taksim’le ilgili gündeme getirdiği projeleri geri çekmek durumunda kaldı. Belli ki iktidarın otoriter yağma politikaları artık sürdürülemiyor. Gerek uluslararası alanda, gerekse yurt içinde çıkmazlarla karşılaşan iktidar gelinen aşamada bu süreci kendi açısından aşmak, otorite ve baskısını sürdürmek, şiddeti ve katliamları meşrulaştırmak için yeniden Taksim Meydanı’nı hedefe oturtmuştur” dedi.
Tarih değil rant sevdası
‘Tarihi eseri yapacağız’, ‘tarihe sahip çıkıyoruz’, ‘ecdat yadigârı’ gibi söylemlerin asılsız olduğunu vurgulayan Muhcu, “Uygulanmak istenen yağma, talan ve otoriter politikalar bu kavramlarla meşrulaştırılmak isteniyor. Sahte şoven bir tarih söylemiyle Taksim Meydanı’nda yeni bir yapılaşmanın önü açılmak istenmektedir” ifadelerini kullandı.
Muhcu sözlerine şöyle devam etti: “Taksim ve Gezi ısrarı devam ederken; dinci, gerici politikaların dışında kalan kesimlere de açık bir meydan okuma var. Erdoğan savaş kışkırtıcılığı ve çığırtkanlığı yapıyor. Bu sayede iktidarını bir süre daha sürdürme niyetinde. Yargı kararlarıyla da kesinleşen AKM’nin korunması, Taksim Meydanı’nın önemli bir parçası olarak güvenceye alınması, Gezi Parkı’nın park olarak korunması kararlarını değiştirmeye teşebbüs etmek istese de, gücünün her şeye yetmeyeceğini bir kez daha görecektir. Halk bu değerlere sahip çıkacağını Gezi’de gösterdi. Kitleler bir kez daha bu değerlere sahip çıkmak için tepkilerini ortaya koyacaktır. Eğer Gezi Parkı’yla ilgili herhangi bir girişimde bulunursa, ‘Her yer Taksim, her yer direniş’ sloganında ortaya konduğu gibi, sadece Taksim Meydanı’nda değil bütün yurtta gelişecek bir toplumsal direnişle karşılaşacaktır.”
Toplumsal muhalefeti 'erken doğuma' zorluyor
Cumhurbaşkanı'nın sözlerini değerlendirerek, "Tayyip Erdoğan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olabilir ama Türkiye Belediye Başkanı değil" diyen Taksim Dayanışması Avukatı Can Atalay da, Erdoğan'ın bir gerilime ihtiyacının olduğunu ve bu gerilim için bekleyecek gücünün kalmadığını ifade etti. Atalay sözlerini, "Bir cumhurbaşkanının kentin merkezindeki bir yeşil alanla ilgili böyle konuşmasının akıl dışılığını bir kere daha vurgulamak isterim. İkincisi, Taksim Gezi Parkı’yla ilgili dava dosyaları, yürütme erkinin tek kişi elinde toplanmış halinin yargı üzerinde nasıl tahakküm kurduğunun somut bir kanıtı niteliğindedir. Fakat bu tahakküme karşın Tayyip Erdoğan, yargılama süreçlerinin sonunu dahi bekleyemeyecek kadar acele ediyor. Erdoğan bir gerilime ihtiyaç duyuyor bu gerilimi yaratmak, toplumsal muhalefeti ‘erken doğuma’ zorlamak için bu meseleyi tekrar bu kadar fütursuzca gündeme taşıyor" diye sürdürdü.