Atilla YAŞRİN “Yalnızca bizi ısıran ve sokan kitapları okumalıyız” diyen Kafka okuru yönlendirmekle kalmaz, edebi metnin nasıl olması gerektiği hakkında da ipuçları verir. Bu iki ucu açık kurşun kalem gibi çevir kullan. Cümlenin bağlamı aynı zamanda edebi metne eleştirel bir bakış da getiriyor. Bir kez daha dil ve anlatımın önemini getirtip önümüze oturtuyor. Çatışmaların oluşturduğu […]

Kapının tokmağı içerde

Atilla YAŞRİN

“Yalnızca bizi ısıran ve sokan kitapları okumalıyız” diyen Kafka okuru yönlendirmekle kalmaz, edebi metnin nasıl olması gerektiği hakkında da ipuçları verir. Bu iki ucu açık kurşun kalem gibi çevir kullan. Cümlenin bağlamı aynı zamanda edebi metne eleştirel bir bakış da getiriyor. Bir kez daha dil ve anlatımın önemini getirtip önümüze oturtuyor. Çatışmaların oluşturduğu iskelete estetik kazandıran da onun hazzını yaşatan da o. Özellikle tahlil yoğunluklu metinler oluşturmak, bataklıkta yürümek gibidir, bastığın yerden ayağını çektiğin anda kokunun şiddeti artar, yol alırken sürekli ileriye, geriye bakma ihtiyacı hissedersin. Tuhaftır ki seni rahatsız eden şey, yine seni güdüleyendir.

Teknolojinin beraberinde getirdiği kaotik ortam sanatçıyı yeni arayışlara sürüklerken aynı zamanda aradığı şeyin tüketim olduğunu da gösterdi. Tez veya antitez fark etmez, birey varlık ve yokluk arasında gidip geliyor. Absürt çember her geçen gün daraldıkça daralıyor. Bu durum da varoluşçu yaklaşımlar ve kendini tanımlama olan bilinç akışı biraz daha ön plana çıkıyor.

Değer kelimesini TDK şöyle açıklıyor:

1-Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet.

2-Bir varlığın ruhsal, toplumsal, ahlaksal ya da güzellik yönünden taşıdığı düşünülen yüksek ya da yararlı nitelik.

3-Bir değişkenin ya da bilinmeyenin sayı ile anlatımı.

4-Kişinin, isteyen, gereksinme duyan, erek koyan bir varlık olarak, nesne ile bağlantısında beliren şey.

Bu tanımlardan anlaşılacağı gibi değer bir varlık problemidir. Bunu bireye indirgersek atfedilen kıymet yaşamını biçimlendirir. Asıl önemli olansa kişinin kendisini oturttuğu yerdir. Can Sinanoğlu tam da buradan, sanat adına, sözü alarak Değersizler romanıyla bir portre çıkarıyor.

DEĞERLER ARASINDA SIKIŞMA

Ana karakter olan Fikret, bir sonuçtur, Sinanoğlu bunu sık sık kozmik âleme giderek veriyor. Bir insanın tüm yaşamında gideceği en son yerin, çocukluğunda gittiği yerden daha ötesi olmadığını, mesleki deneyimiyle ortaya koyuyor. Fikret izafe edilen değer ile kendisine verdiği değer arasında sıkışan kişidir. Yazar, bu durumu şöyle ifade ediyor:

İnsan bazen en ağır koşullar altındayken görebilir ancak kendi gerçek yüzünü. Bilinç diye tanımlanan o sözde aydınlık yüzey, bir transatlantiğe kaçak binmiş çaresiz yolcu kadar aittir aslında gemiye. Asıl büyük mühendisliğin tıkır tıkır işlediği karanlık dünyada ise sayısız kirli deneyim damarı kan pompalar birbirine. Kendini affetmeden asla özgürleşemez bir ‘değersiz’. Gerçek duygularıyla yüzleşmeden, ruhunun karanlık koridorlarına inme cesaretini gösterip bu kirli damarları kurutmadan ve en önemlisi tekleşmeden katiyen mutlu olamaz. İnsanın ‘ben’ zannettiği şey ancak ‘sen’ kadar yakındır kendine.(Değersizler Sayfa:108)

HOVARDACA BİR YETKİNLİK

Sinanoğlu, birden fazla anlatım tekniğinden faydalanabilmek için anlatıcı olarak birinci ve üçüncü kişiyi kullanmıştır. Kahramanının duygu ve düşüncelerini, aklından geçenleri, iç çözümleme tekniği ile üçüncü kişinin ağzından; bilinç akışı tekniği ile de bireyin zihninden geçenleri birbirinden bağımsız cümlelerle adeta bir sayıklamayı andırır biçimde birinci kişi anlatımıyla vermiştir. İç konuşmayı ise sanal bir hekime (arkadaşına ) hitaben yazması gayet şık olmuş. Yazı dilinin olanaklarını bu denli hovardalıkla kullanmak yetkinlik ister.

Tahlilleri destekleyen edebi sanatlar (teşbih, istiareler, mecazlar vb) okurun psikolojik derinliği anlamasını kolaylaştırmıştır. Bu yönüyle bakıldığında mesleki bilgisini fazlasıyla konuşturmuştur diyebiliriz. Yazarın şair yönü betimlemelerde hatırı sayılır yoğunlukla kendisini hissettirmiş, kelimelerin alegorisi azı çoğaltmıştır. Kitabın çok sayıda bölümlere ayrılmış olması okunmasını kolaylaştırmış, okura da kısa nefesler alma fırsatı tanımıştır. Stephan King’in “Kolay okunan şeyler, çok zor yazılır” sözünü Sinanoğlu, Değersizler romanıyla doğrulamış.

Sinanoğlu, şiddete meyilli ruh halini enteresan bir kurguyla verirken Fikret’in şahsında ölümü öldürmüş oluyor.

Kapının tokmağı içerde…