Google Play Store
App Store

Her geçen yıl iş cinayetleriyle ülke tarihindeki kara günlerin sayısı artıyor. Göz göre göre gelen facialar emeğin kâr hırsı karşısında nasıl değersizleştiğini gösteriyor. Çocuklar ucuz işgücü olarak görülüyor.

Kâr hırsı işçiyi canından ediyor
Fotoğraf: AA

Havva Gümüşkaya 

Bugün, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği facianın yıldönümü. TMMOB tarafından 2013 yılında ‘İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü’ olarak ilan edilen 3 Mart, ülkenin kanayan yarası haline gelen iş cinayetlerine her yıl bir kez daha dikkat çekmeyi amaçlıyor. Ancak ülke tarihi, her geçen yıl iş cinayeti ve işçi katliamı olarak tanımlanabilecek facialar ile doluyor. Kozlu’nun üzerinden 31 yıl geçse de gerekli dersler çıkarılmadığı, atılması gereken adımların atılmadığı yaşanan yeni facianın ardından bir kez daha gündeme geliyor.

İSİG Meclisi’nin raporuna göre AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden 3 Kasım 2023 tarihine kadar iş cinayetlerinde en az 32 bin 180 işçi hayatını kaybetti.

Son olarak ülkenin kaynaklarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çeken iktidarın önünü açtığı ‘sömürge tipi madencilik’, Erzincan İliç’te ülke tarihine kara gün olarak eklendi. Yaşanan en büyük çevre felaketlerinden biri olarak da değerlendirilen İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde gerçekleşen faciada göçük altında kalan 9 işçiyi arama çalışmaları yeni bir göçük riski nedeniyle yapılamıyor. Göz göre göre gelen facia, emeğin, yaşamın kâr hırsı karşısında nasıl değersizleştiğini bir kez daha acı şekilde gösterdi.

ÇOCUKLARIN ADI İŞ CİNAYETLERİYLE ANILIYOR 

Ülke tarihi, kara günlerle dolarken çocuklar da paylarına düşeni alıyor. İktidarın hayata geçirdiği tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesine neden oluyor. Okul sırasında, oyun parkında olması gereken çocukların adları iş cinayetleriyle anılıyor. Çocuk işçi ölümleri her ay farklı işkollarında meydana gelmeye devam ediyor. Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) adı altında çalıştırılan çocuklar işyerlerinde ölüme gönderiliyor. Sadece ocak ayında 17 yaşında olan iki işçi Muhammed Şahin ve Türkmenistanlı Vefa Metal işyerinin sahasında kaldıkları konteynerde çıkan yangında, 15 yaşındaki Erol Can Yavuz ve 14 yaşındaki Arda Tonbul MESEM kapsamında çalıştıkları ağaç ve metal fabrikalarında, 17 yaşındaki Mehmet Ali Nar ise motokuryelik yaparken hayatını kaybetti.

YORUCU VE YIPRATICI İŞLER ÜLKESİ 

İş cinayetlerine tarihsel olarak ele alınması gerektiğini belirten Akdeniz Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Taner Akpınar, Türkiye’nin küresel kapitalist düzene eklemlenmesinin çok belirleyici olduğuna dikkat çekerek şöyle konuştu: “Türkiye'de 1980’den itibaren küresel kapitalist düzene eklemlenme yönünde bir dönüşüm oldu. Bu dönüşüm şu boyutuyla çok şey belirleyici. 1977’lerde aslında tartışıldı. Küresel ekonomiye eklemlenecek Türkiye ama küresel pazarlarda hangi alanlarda söz sahibi olacak? Bu tartışıldı. Varılan ortak kanaat şuydu: Türkiye'nin emek yoğun ve niteliksiz işlere yönelmesi… Türkiye de bunu yaptı. Ülkenin kalkınma politikası niteliksiz işlerde söz sahibi olmaya dönük. Niteliksiz işler, çalışma koşulları itibariyle yorucu, yıpratıcı ve tehlikeli işler. Örneğin gemi söküm işi; Dünyadaki hem insan hem de çevre sağlığı açısından en pis işlerden biri. Bu alanda dünyada bu işi yapan beş ülkeden biriyiz: Çin, Hindistan, Bangladeş, Pakistan ve Türkiye. Bu işte işçiler olağan çalışma esnasında da sağlığını yitiriyorlar. Geniş bir perspektiften baktığımızda Türkiye yorucu işlerin, yıpratıcı işlerin emek yoğun işlerin olduğu, bu işlerin gittikçe de yoğunlaştığı bir memleket. Buralarda tabii ki bir de kâr hırsı var. Bu kâr hırsı, kapitalist baskıyla birleşince iş sağlığı güvenliğine dair önlemler bir maliyet olarak görülüyor. Bu konuda yapılan yasal düzenlemelerin uygulanıp uygulanmadığı da hiçbir biçimde denetleyemeyince ölümler kaçınılmaz oluyor.” MESEM’lerde Mesleki Eğitim Kanunu’nun mevcut haliyle bile uygulanmadığını belirten Akpınar, “Mesleki eğitim adı altında çocuk işçilik istihdamı, çocuk işçi kullanmanın yolu yöntemi. Kâğıt üzerinde mesleki eğitim yazılmış. Fiili olarak işçilik yapıyorlar. Böyle fiili işçilik yapmalarına rağmen hiçbir işçilik hakkından faydalanamıyorlar” diye konuştu.

Çocukların buralarda ağır çalışma koşullarında çalıştıklarını ifade eden Akpınar, şöyle konuştu: “Burası kâğıtta yazıldığı gibi uygulansa bile ağır bir işçilik. Mesleki Eğitim Kanunu diye bir kanun var, MESEM’lerdeki bu çalışma düzenini, bu kanun düzenliyor. Bu kanun yazıldığı şekliyle uygulansa bile bu çocuklar için çok ağır işçilik. Kanuna göre çocuk haftada bir gün okula gider, diğer günler iş yerinde çalışır. Örneğin, 18 yaşının altındaki çocuklar haftada kırk saatten fazla çalıştırılamaz. Çünkü saat sekizden sonra gece çalışması süreci başlar. Ama kanun mevcut haliyle bile uygulanmıyor. Çocuklar günde en az on saat çalışıyor. Çocuklar bu ağır çalışma koşullarından daha kötü etkileniyorlar. Onların iş kazası geçirip ölmeleri neredeyse kaçınılmaz. Zaten iş yerlerinde uğradıkları fiziksel ve sözlü şiddet konuşulmuyor bile. Küçük iş kazaları kayda bile geçmiyor.”