Mayıs ayı Çerkesler için yas ayıdır. Hem anavatanlarından sürüldükleri hem de sığındıkları Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde yıllar sonra tekrar zorla göç ettirildikleri aydır

Karadeniz en çok bize karadır

Nalan YAZGAN

1800’lerde Çarlık Rusya’nın Çerkes ulusuna karşı işlediği soykırım, 19. yüzyılın en büyük soykırımıdır. Sürgün edilenlerin sayısı bazı Çerkes kaynaklarına göre dört milyon iken Rus kaynaklarında da 300 bin civarındadır. Bu sayıların ikisi de abartılı ve yanlıdır. Wisconsin eyaletinin Madison şehrinde yaşarken sohbetlerini dinleme şansına nail olduğum Kemal Karpat’a göre, 3 milyondan fazla Çerkes Ruslar tarafından atalarının topraklarını terk etmeye zorlandı.

ÜÇTE BİRİ SÜRGÜNDE HAYATINI KAYBETTİ

“Karadeniz en çok bize karadır” dendiğini belki de Çerkes dostlarınızdan duymuşsunuzdur. Bu o kadar derin bir travma ki birçok Çerkes hala daha Karadeniz’den çıkan balığı yemez. Karadeniz’in kuzeyindeki anavatanlarını geride bırakıp göçenlerin hepsi ulaşamadı denizin güneyindeki Osmanlı topraklarına. Sürgün sırasında Çerkeslerin üçte biri hayatını kaybetti; bir kısmı henüz deniz üzerindeyken bir kısmı da kıyıya ulaştıktan sonra açlıktan ya da tifo ve su çiçeği gibi bulaşıcı hastalıklardan. Çerkeslere göre atalarına mezar olan Karadeniz en çok onlara karadır.

GÖÇ MÜ? SÜRGÜN MÜ? SOYKIRIM MI?

Rusya - Çerkes Savaşı sırasında Rus İmparatorluğu, sivil nüfusa askeri saldırılarla, Kafkasya’da yaşayan yerel nüfusun zorla sınır dışı edilmesini kasıtlı olarak gerçekleştirdi. Bu bölgedeki nüfusun tamamen veya kısmen fiziksel olarak imha edilmesini amaçlayan Rus yetkililer, etnik temizlik uyguladılar.


Sonuç olarak bölgede yaşayan yerel nüfusun büyük kısmı yok oldu, bir kısmı yurt dışına kaçmaya zorlandı ve çok küçük bir kısım ise Rus İmparatorluğu topraklarında kaldı. Hem amacı hem de uygulamasından dolayı Rusya İmparatorluğu’nun bu eylemleri, soykırım ve etnik temizlik olarak değerlendirilebilir.
Tarih profesörü Simon Janashia, 1929 yılında Kafkasya’daki araştırmaları sırasında olaylara bizzat tanıklık eden Napsau Labarakhqu Hansakhqu ile karşılaşır. Hansakhqu, Janashia’ya şöyle der: “Deniz kıyısına yayılan insan kemikleri yedi yıl boyunca sahili kapladı. Kuzgunlar, erkeklerin sakalından ve kadınların saçlarından yuvalar yaptılar, yedi yıl boyunca deniz insan kafataslarını karpuz gibi kıyıya sürükledi. Düşmanımın bile gördüklerimi görmesini istemem.”
Osmanlı İmparatorluğu ve Çerkesler

Kafkasya’daki varlıkları M.Ö. 3 bin 500 yılına kadar uzanan Çerkesler ya da kendi deyimleriyle Adigeler, Osmanlı İmparatorluğu topraklarına stratejik olarak yerleştirildiler.

Balkanlara yerleştirilen Çerkesler, 93 harbi sonrasında Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya gönderildiler. Osmanlı İmparatorluğu’nun, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kaybettiği topraklarda kalan Çerkesler yeni kurulan devletlerin sınırları içerisinde kaldılar. Çoğunluğu Türkiye’de olmak üzere Suriye, Ürdün, Irak, Lübnan ve İsrail’de yaşayan Çerkesler bulunuyor. Bu Çerkeslerin bir kısmi daha sonra bu ülkelerden ayrılarak ABD’ye ve bazı Avrupa ülkelerine göç etti.

CUMHURİYET'İN KURULUŞU VE ÇERKESLER

Henüz yeni geldikleri toprakların dilini bile öğrenmeye vakit olmadan şehit olan Çerkeslerin kesin sayısı ne yazık ki bilinmiyor. 93 Harbi, Balkan Savaşları, Sarıkamış, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı sırasında aktif rol alan Çerkesler, Cumhuriyet’in kuruluşunda da önemli roller üstlendi.

Atatürk’ün Samsun’a çıktıktan sonra yayınladığı Amasya Genelgesi’ni imzalayan altı kişiden biri olan Rauf (Orbay) Çerkes’tir. Erzurum ve Sivas kongrelerinde de aktif rol alan Çerkeslerin genç Cumhuriyet’e emekleri yadsınamaz.

Mustafa Kemal Atatürk, ilk mecliste yaptığı bir konuşmada; “Vatan kaybetmenin ne olduğunu bilen Çerkesler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasına ve bağımsızlığına cansiperane şekilde katılmışlar ve büyük yararlılıklar göstermiştir” dedi ve genç Cumhuriyet’in ilk Dışişleri Bakanlığı’nı Çerkes asıllı olan Bekir Sami Kunduk’a emanet etti.

karadeniz-en-cok-bize-karadir-734296-1.



GÖNEN-MANYAS ÇERKES SÜRGÜNÜ

2 Mayıs 1923 tarihinde yayınlanan Gönen-Manyas Çerkes Sürgünü Kararnamesi sonrasında bölgedeki Çerkesler başta Afyon, Konya, Niğde ve Malatya olmak üzere Anadolu topraklarına dağıtıldılar. Eş zamanlı olarak da İstanbul’daki Çerkes Teavün Cemiyeti, Şimali Kafkas Cemiyeti, Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti ve Çerkes Numune Mektebi kapatıldı.

Sürgün esnasında içleri kan ağlasa da asaletlerinden taviz vermeyerek en güzel kıyafetlerini giyerek giden Çerkesleri görenlerin “Bu Çerkeslerle baş edilmez, ölüme bile düğün yaparak gidiyorlar” dediği anlatılır.

Gönen ve Manyas bölgelerinden sürülen Çerkeslerin birçoğu tekrar kendi ev ve mallarını geri alamasalar da köylerine döndüler. Sürgün olayını bizzat yaşayanlar ise olanlardan bahsetmekten hala çekinirler. Kim bilir belki bu yüzden Çerkeslerin çektikleri acılar hala arka planda kalıyor. Maksat acıları yarıştırmak olmasa da sadece kayıpların sayısı olarak bile felaketin büyüklüğü ortada.