-BirGün’deki düzenli yazılarıma, başka şeyler yazmak için bir süre ara vereceğim…

BirGün’e, BirGün çalışanlarına, gösterdikleri dostluk için içten teşekkür ediyorum…

Arada bir yine gazetemizde görüşmek üzere…-

“Yar bana bir eğlence…”

“Vay Karagözüm, nereden böyle? Pek neşelisin.”

“Seçimden geliyorum Hacı Cavcav, neşeli olacağım tabii… Kırk yılda bir fikrimi, reyimi soruyorlar ya, hoşuma gidiyor. Kendimi bir halt sanıyorum…”

“Seçebildin mi bari?”

“Seçtim tabii; kafama göre, meşrebime göre birini seçtim…”

“Senin için kaosu seçmişsin diyorlar, doğru mudur?”

“Hee, kaosu seçtim; vallahülazim doğrudur… Uzlaşmayı bilmeyen, burnunun doğrusunda, akçenin eğrisinde giden bir takım hıyarânın peşinden seğirtmedim; gittim, Ekrâtın başını çektiği kendim gibi çulsuzlara verdim oyumu…”

“İyi halt ettin… Memleketi de koalisyon batağının içine attın; kaosa sürükledin…”

“Vallahi Hacı Cavcav, iş cinayetlerinde ölen on beş bin insan evladı, kaosun değil de istikrar düzeninin kurbanı mıydı deyu sorasım geliyor… Sınır boylarını cehenneme çevirenler, dirlik düzenlik mi istiyorlar sence? Soma’da, Roboski’de dirlik düzenlik mi vardı? Mitingleri basanlar, bombalayanlar, çocukları katledenler dirlik düzenlik mi istiyordu?”

“Ne istiyorlardı peki?”

“Kaos istiyorlardı, kaostan fayda umuyorlardı. Kaosu onlar icat etmedi de ben mi icat ettim?
“Bak, ben sana bunların kaostan ne anladıklarını anlatayım…

“El koydukları bankalarla ilgili usulsüzlükleri yargıya intikal ederse, bu onlar için kaostur…
“Hazret gemiciklerini jilet yapmak zorunda kalırsa, bu onlar için kaostur…

“Sağlık sektörüne kamu yararı standardı gelirse, lümpen burjuvazinin aldığı ihalelere çevre hukuku standardı gelirse, bu bir kaostur…

“Polis devletinin, tek adam devletinin nimetlerini kaybettikleri anda kaosa düşerler… Yargı, ört bas etmeye çalıştıkları yolsuzluklarının örtüsünü kaldırırsa kaosa düşerler… Havuz medyaları çöktüğünde, fareler ufak ufak gemiyi terk etmeye başladığında, bunun adı kaostur…

“Anlayacağın, onların kaosuyla benim kaosum farklı şeyler…”

“Ama Dolar azacak…”

“E o zaten azmıştı…”

“Cari açık?”

“Açılmıştı…”

“Hava bozacak…”

“Bozmuştu…”

“Memleket gemisi batacak…”

“Batmaz… Batacak olan onların gemisi. Ayakkabı kutularından gemi yapıp yüzdürmeye kalkışırsan olacağı budur… Halkın gemisi batmaz. Gördük ki, bizim de rüzgârlarımız var; o rüzgârlara tutunuruz…”

“Ne olacak peki bu işin sonu?”

“Acımayacak…”

“Nasıl yani?”

“Hani, şeriatın kestiği parmak acımaz deyip duruyorlar ya, işte öyle… Acımayacak…”

“Pek öyle görünmüyor… Stratejik derinlik, devleti bırakmayız diyor…”

“Bırakmak istemezler tabii… Yoksa onların kaosu, halkın da dirliği başlar…”

“Teoslu Osman söyledi; kuyudan adam çıkaracaklarmış…”

“Halkın kuyuya ittiği adamı zor çıkarırlar. O adam, çıkarmaya çalışanı da kuyuya alır… Yaşayıp göreceğiz… Ama şundan emin ol ki, artık kimse öyle burnunun dikine gidemeyecek… Ahali, bir daha 12 Eylül sonrasına geri dönmek istemediğini beyan etti… Bakma bunların yıllardır koalisyon kakadır, istemezük diye tafralanmalarına… Kendileri on yıl Fethullah kadrolarıyla koalisyon yaptılar… Efelenenler, dayılananlar artık eskisi gibi itibar görmeyecek.”

“Kim ki onlar, Karagözüm?”

“Ben de onu diyorum; kim ki onlar? Bir avuç serkeş inşaatçı… Maddiyat düşkünlüklerini din diye yutturmaya çalışan bir avuç lümpen… Bütün alışkanlıkları midevî Hacı Cavcav… Yalnızca sömürmeyi ve semirmeyi biliyorlar… Büyükbaş hayvanlara benziyorlar…”

“Peki, nasıl oluyor da memleketin en derin meselesine, Kürt meselesine sahip çıkıyorlar, Karagözüm?”

“Kürt meselesine sahip çıktıklarını mı sanıyorsun, Hacı Cavcav? Sahip çıkıyor gibi görünmekten başka bir şey yaptıklarını mı sanıyorsun? Gerçi bu bile Kürtler için önemli bir gelişmeydi… En azından meselenin kamuya açılmasını sağladı. Kürtler bir nebze rahatladılar… Gezi’den sonraysa, Kürtlerin seksen yıldır Gezi’yi yaşadığını gördük. Yığınlar halindeki yeni kuşaklar devlet şiddetini, ceberutluğu karşılarında gördüler… Ama Kürtlere hâlâ hiçbir yasal teminat gösterilmedi… Sorunu Meclis’ten kaçırdılar, istihbarat teşkilatına havale ettiler… Kürt meselesini eşek meselesi sandılar… Her konuda olduğu gibi, bu konuda da havuç ve sopayla sonuç alabileceklerini sandılar…”

“Aldılar mı?”

“Yok… Aşağı yukarı üçün birini aldılar…

“Hayy Hak, Karagözüm…”

“Yar bana bir eğlence…”