Sanatçı İlkim Karaca, 3 yıldır görme engellilere kitap okuyarak ışık oluyor. Her hafta okuma kabinine girip sesiyle başka dünyanın kapılarını aralayan Karaca, “Karanlığa ışık olmak fikri beni çok heyecanlandırdı. Sesiniz başka insanlara dünya oluyor” diyor

Karanlığı sesiyle aydınlatıyor

DİDEM MERCAN

Sanatçı İlkim Karaca yaklaşık 3 yıldır görme engelliler için kitap okuyor. Büyük bir sosyal sorumluluk projesine dikkat çeken Karaca, projeyi ‘karanlığa ışık olmak’ olarak tanımlıyor. Zor bir çağda yaşadığımızı, insanları güzel alışkanlıklara yönledirmek gerektiğini dile getiren Karaca, görme engelli kişiler için şu ana kadar 29 kitap okuduğunu vurguluyor. Karaca, proje için her hafta ses kaydı alıyor; okuma kabinlerinin tüm Türkiye’ye yayılmasını temenni ediyor.

>>Görme engelliler için uzun zamandır kitap okuyorsunuz. Bu projeye nasıl dâhil oldunuz?

Bir arkadaşımla sohbet ettiğimiz esnada bana ‘İlkim sesin çok yumuşak, neden görme engellilere kitap okuyup ses kaydı doldurmuyorsun’ diye sordu. Fikir çok hoşuma gitti. Karanlığa ışık olmak fikri beni çok heyecanlandırdı. Sosyal sorumluluk projelerini kendine amaç edinen biriyim. Dolayısıyla bu projede yer almamak gibi bir şey söz konusu olmazdı. Teklifi severek kabul ettim ve o günden beri her hafta okuma kabinine girerek görme engelli arkadaşlarımız için kitap okuyorum ve ses kaydı alıyorum.

>>Kaç yıldır bu projenin içindesiniz?

Yaklaşık 3 yıldır kesintisiz olarak gelip kitap okuyorum. Yazları haftada 2-3 gün gelip okuduğum oluyor. Bu ara konserlerden dolayı biraz yoğun ama yine haftada bir gün mutlaka gelip ses kaydı dolduruyorum. Şimdiye kadar 29 kitap okudum ve her geldiğimde 2 saat okuma yapıyorum. Okuduğum kitapları kendi kütüphanemden özel olarak seçiyorum. Düşünün sesinizle bir dünya hayal ediyorlar. Sizin sesiniz başka insanlara dünya oluyor. Bence çok kutsal bir iş. Aslında okurken ben de öğreniyorum, müthiş keyif alıyorum. Keşke daha çok insan gelebilse burada okuma yapabilse çünkü sizin sesinizle bilgileniyorlar, öğreniyorlar. Türkiye’nin birçok noktasına bu tarz okuma kabinleri yapılsa, ya da okulların içine yapılsa, öğrencilerde okuma yapabilse. Zor bir çağda yaşıyoruz, insanları güzel alışkanlıklara yönlendirmek gerekiyor. Çocuklarımıza paylaşımın önemini anlatmamız gerekiyor.

>>Aslında dâhil olduğunuz birçok proje var. Koro çalışmalarında da yer alıyorsunuz…

Şu anda devam ettiğim 4 koro var. 2010 yılından beri koro müziklerine ağırlık verdim. Belediyelerle de özel çalışmalarımız oluyor. Özellikle solo konserlere çok ağırlık verdim. Benim için değerli olan sanatçılara ithaf ediyorum bu çalışmaları. Çok değerli sanatçıların şiirlerini besteleme şansım oluyor. Çalışmalarım daha çok İstanbul’da oluyor. Çok seyahat etmeyi sevmiyorum. Artık uzun yolculukları kaldıramıyorum. Bu nedenle zaman zaman gelen davet edenleri geri çevirince bana kırılıyorlar.

DÜNYA BARIŞI İÇİN DİJİTAL PROJE

>>Yakın zamanda dijital bir projeniz olacak. Biraz bahsedelim mi? Oldukça önemli bir amacı var bu projenin.

Malum artık dijital bir çağda yaşıyoruz. Plakçılar da artık dijital çağa ayak uyduruyor, dolayısı ile son projem dijital bir proje olacak. Ses kayıtlarını tamamladık. “Dünya Barışı” için birçok sanatçı farklı besteleri yorumladı. Bu projede Sarı Gelin türküsünü hem Türkçe hem de Kürtçe seslendirdim. Yine aynı proje kapsamında Sezen Aksu’nun Vazgeçtim şarkısını Türkçe, Rumca ve Kürtçe seslendirdim. Buradaki amacımız Dünya Barışına dikkat çekmek.

>>Türkiye’nin en büyük sanatçılarından biri Cem Karaca. Eşiniz olduğunu bir kenara koyarsak, size sanatınızı geliştirmeniz anlamında yol gösterdi mi?

Cem ‘’öğrenmek isteyen öğrenir, kimseye bir şey öğretmek had değil’ diye düşünürdü. Cem’den insana saygı duymayı öğrendim. Benim gibi düşünmeyene de saygı duymayı öğrendim. Günümüzde maalesef kimse birbirine tahammül edemiyor, kimse kimsenin fikrine saygı duymuyor. O dönem sanatçıların çoğunun bir duruşu vardı, farklı kimlikleri farklı inanışları vardı ama herkes birbirine saygı duyardı. Mesela, Ruhi Su bambaşka bir insandı, İlham Gencer bambaşka. İkisi de farklı düşüncelere sahip insanlardı. Ama Cem her ikisini de hocası kabul ederdi. Ruhi Su’dan ‘ne söylemem gerektiğini’, İlham Gencer’den ‘nasıl söylemem gerektiğini ‘ öğrendim derdi. Herkesten bir şeyler öğrenirdik, birbirimize saygımız vardı.