Film, hiçbir açıdan derin değil. Japon işgalciler tek boyutlu karikatürler falan... Ama bunlar hiç önemli değil. İyi bir sinema örneği seyretmenin keyfi, bu sorunların üstünü kolaylıkla kapatıyor

Karanlık Görev: İşgale karşı direniş

Muhteşem bir sinematografi, çok iyi çekilmiş aksiyon sahneleri, müthiş bir dönem atmosferi, müziğin yerinde kullanımı, iyi oyunculuklar ve bol miktarda ulusal gurur ‘Karanlık Görev’i Güney Kore’de gişe rekortmenliğine ve ülkenin Oscar adaylığına taşıdı. Güney Kore sinemasının zanaatta geldiği ustalık seviyesine hayran olmamak mümkün değil.

Direniş hikâyesi
Karanlık Görev, 1920’lerde, Kore’nin Japon işgali altında olduğu dönemde geçiyor. Güney Kore’de bu döneme yönelik yeni bir ilgi var sanırım. Park Chan Wook’un vizyona gireceği söylenip bir türlü giremeyen filmi Hizmetçi (Ah-ga-ssi) de Japon işgali altındaki Kore’yi fonuna almıştı. Karanlık Görev ise doğrudan işgalciye karşı bir direnişçi hikâyesi. Amerikan sermayesi (Warner Bros’un finanse ettiği ilk Korece film K.G.)ile çekilen bu ulusalcı film, direnişçilerin nasıl yaşamları pahasına Japon işgal güçlerine karşı direndiklerini, antika eşya ticareti kisvesi altında patlayıcı madde transferi yaptıklarını konu alıyor. Hikâyenin merkezinde ise hangi tarafta olduğunu ya da olacağını tam kestiremediğimiz bir Koreli komiser var (Kong-ha Song her zamanki gibi çok iyi).

Filmin derinliği yok
Filmin başlarında konuyu ve kişilikleri yakalamakta zorlanıyorsunuz. Film bittiğinde de hikâyenin çok da inandırıcı olmadığını düşünebilirsiniz. Film hiçbir açıdan derin değil. Japon işgalciler tek boyutlu karikatürler falan... Ama bunlar hiç önemli değil. İyi bir sinema örneği seyretmenin keyfi, bu sorunların üstünü kolaylıkla kapatıyor. Filmin kara film atmosferine biraz erotizm çok yakışırmış ama maalesef eksik kalmış.

***

Toz: Afganistan’da bir Yunan tragedyası

karanlik-gorev-isgale-karsi-direnis-292719-1.
Toz Ruhu ve Toz Bezi’nin ardından şimdi de Toz sinemalarda. İnsanın aklına Kansas’ın ‘Dust in the Wind’ şarkısı geliyor. Yani “hepimiz, rüzgârda bir toz zerreciğinden ibaretiz” diyen şarkı. Zerre demişken ‘Zerre’ filmini de anmak lazım. Her şey onunla başladı.

Herhalde toz duman olmuş hayatlar bu adların konmasında ufak da olsa bir rol oynuyordur. ‘Toz’ belki de her şeyin tozlaşmaya başladığı yere gidiyor: Afganistan’a! Talibanın, ABD yardımlarıyla SSCB’yi yenerek yeni bir dönemi başlattığı yere. Sonun başlangıcına. Ama ‘Toz’un bu konularda söylediği pek bir şey yok.

‘Toz’un aile içi ensest ve cinayete dair bir hikâyesi var. Yani siyasi şiddetten çok aile içi şiddet filmin merkezinde. Afganistan bir arka plandan ibaret. Annesinin vasiyetini yerine getirmek ve onu Kabil’de gömmek için Afganistan’a gelen Azra’nın (Öykü Karayel), ailesinin diğer üyeleriyle ve sırlarıyla tanışmasının hikâyesi ‘Toz’. Afişten de anlaşılacağı gibi, filmin Steve Mc Curry’nin 1984’te çektiği meşhur Afgan Kız fotoğrafının replikasını çıkarmak gibi bir misyonu da var sanki. Öykü Karayel’in bu amaca uygun iyi bir model olduğu söylenebilir. Bunun dışında ne yazık ki söylenebilecek fazla iyi bir şey yok film hakkında. Film bittiğinde, Azra’nın kardeşinin işlediği cinayete, kimin kurban gittiği konusunda, herkesin ayrı bir fikri vardı. Kısacası filmin ciddi anlatım sorunları var. Ama bir ilk film bu ve yönetmen Gözde Kural’ın daha uzun bir yolu var.