“Kaş” böyle güzel!

EZGİ ÇELİK / e.ezgicelik@gmail.com

Ben de gittim. Ben de gitmeye devam ediyorum. Hep de gideceğim. Benim de ağzımdan çıktı; “Ah be abi, biraz daha iyi bir şeyler yiyebilsek. Ah be abi, başka nerede kalsak, her yer de dolmuş.” Bu ve versiyonlarını hep beraber, bas bas bağırarak söyledik. Pek tabii kötü niyetli değildik. Ama yaz rehavetine de fazla kaptırıp gitmiştik. Öyle ki bu kulaklar, dalış teknesin de, akşam ki balık menüsünü bile duydu. Suyun altından çıkalı on beş dakika olmuş, poponda ki mayo geçtiğin yerleri hala ıslatmakta ve sen akşam hangi balığı alacağının peşindesin. Ah be abi, burada kötü niyet yok tabi ama bir sığ su bayılması da yaşanmak ta sanki. Aşağıda ki orfozlar senin etkinden çıkamadı bile daha. “O gördüğümüz aç gözler neydi hacı?” diye hâlâ birbirlerine sormaktalar.

Sen teknedekini bırak, kıyıdakine bak diyeceğim ama gözlerim yaşlı, ellerim titrek, kalbim çok kötü çarpmakta. Kıyıdaki daha da vahim durumda. Tatil ile savaş birbirine benzetilir mi? Asla! Yani benzetmesek daha iyi. Ama sanki içgüdüsel bir yerden, kim bilir belki de göçebe genlerimizden, bilemiyorum, araştıracağıma da bu yazı da söz veriyorum ki, bir benzerlik gösteriyoruz millet olarak. Savaş alanın da herkesin ekmek kuyruğuna koşturduğu, sonra sığınacak yer bulduğu, kendi ve ailesinin de can güvenliğini sağladığı an da da uykuya daldığı ana gidelim. İşte Kaş meydanı! Arkadaş, bak meydana, bir dijital efekt oyunuyla değiştir kostümleri, mekânları, insanları bir an da, al tarihsel savaş alanı sana. ‘Taaaatilllll’ diye bağırıyor baba, topu patlatıyor, ‘koooşuuunn’ diye sesleniyor ve olay başlıyor sanki. Sonrası da belli; sabah kalk, plaja koş, yer kap, yemek al, denize atla, yemek al, denize atla, yer değiştir, bir başka plaja, yer kap, yemek al, denize atla, toplan, bütün yaşamını da çer çöp demeden orada bırak ve topukla. Koş bir türlü seçemediğin, en sonunda burun bükerek te olsa ‘eh hadi’ deyip geldiğin otel odana. A tabii sanane canım, her yaz senin gibi bir on kişi boynunu büktü diye oldu bu kadar otel, kestiler biçtiler, binaları diktiler. Yetmedi, liman yapıyoruz ayağına denizi bile dolduruverdiler. Ama sen de haklısın tabi, sanane. On sene sonra o burun bükerek yattığın otel odanda oksijensiz kalacaksın ama tabi, sanane.

Kıyıdaki de çok canını sıktı dimi! Ben o zaman sana son vuruşu yapayım da sen de rahat ben de rahat, daha fazla sorgulama. Neyi mi sorgulama? Cici cins milletini ya! Cins, evet. boşuna debelenmeyi bırak, kabul et ve beni dinle. Şimdi bu teknedekiler olsun, kıyıdakiler olsun, işte ötede ki beri de ki herkes yani, Kaş’a teşrif eden tüm saygıdeğer halk, en sonunda en önemli şeyden de şikayet etmeyi başardılar. “Aaaaa, çok seviyoruz ama gelemiyoruz!” “Neden abi, neden gelemiyorlarmış?” “ Yolu çok tersmiş, pratik değilmiş, ondan gelemiyorlarmış.” “Gelenler nasıl geliyorlarmış abi?” “ İşte onlar da ya uzun kalanlarmış, ya da hastası olanlar, ya da abisi zengin olanlarmış. Ama onlar da çok şikâyetçiymiş.” “ E abi ne olacakmış şimdi?” “Abisi nankörlük olacakmış, şımarıklık olacakmış, temiz deniz, yeşil orman, hiçbiri olmayacakmış. HAVAALANI olacakmış abisi.” “Anladım abi.” “Neyi anladın lan?” “E, Kaş yok olacakmış işte onu anladım.” “He, aferin abisi, anlamışsın.”

HAVAALANI yapılsın diyenler ya da umurunda bile olmayanlara: İnecek bir pistin olur da, nerede yürüyüp, hangi suya gireceksin acaba? Uçak pistine çadır kurup, betona mı dalacaksın?

HAVAALANI yapılamaz, ASLA diyenlere: Çok yaşayın. Yaşayalım. Bağırmaya devam.

Çok kolay gelsin!