Katliamdan sonra

Şafak Pavey* - Ali Haydar Hakverdi**

* CHP Genel Başkan Yardımcısı
** CHP Ankara Milletvekili

10 Ekim 2015 Cumartesi Ankara Katliamı’ndan hemen sonra yabancı ülke devlet başkanları AKP Hükümeti’ne baş sağlığı dilediler. Baş sağlığı mesajlarını, hastane bahçelerinde evlatlarını, kardeşlerini, eşlerini yakınlarını kaybetmiş, yoğun bakıma bırakmış, bulamamış perişan ailelerle birlikte içimiz sızlayarak izledik. Keder, sahipleri yerine, kederin mimarlarıyla paylaşılıyordu. Bombalamanın olduğu dakikalarda ekranlarda AKP borazanları, bombalamayı yabancı devletlerin yaptığını ilan etmişlerdi.

Bize, size, insana düşman, saltanata, yalana, çalmaya, zalimliğe müptela olanlar başsağlığı dileklerini kabul ediyorlardı.

Tam da o sırada, arsız iştahlarıyla propaganda seferine çıkmış olanlar, parçalanmış insanlara, yakınlarına, katliamdan kurtulabilenlere ağır eziyet yapmaya devam ediyorlardı.

Zihinleri palayla kelle kesenlerin yüzyılında kalmış olanlar; iktidarı bırakmamak için felaket ahlakını bile tarumar ettiler. Hükümet karşıtı gösteriye dönüşür diye kan bağışı yapmak isteyenleri hırpaladılar, hekimleri ve sağlık çalışanlarını tehdit ettiler.

Ancak paylaşılırsa bir nebze hafifleyebilecek acıların sahiplerini yapayalnız bıraktılar. Hükümet karşıtı gösteri olur diye “Ali İsmail’i döverek öldüren mangalarını” hastane kapılarında yedek ordu olarak beklettiler.

İnsanların gözyaşları kimsesiz ırmaklar gibi akarken, duygularımıza yasak koydular...

Hastanelere dağılmış kol, bacak, parmak parçalarını birleştirmek isteyenleri, havai fişek şenliğiyle taciz edenlere izin veren bir hükümetten söz ediyoruz.

Borazanları, “Ölenleri aynı kefeye koyamazsınız” diyen, Sünni üstünlüğünü temel imtiyaz yapmış bir hükûmetten söz ediyoruz.

IŞİD ordusunun geçiş vizelerinden, vücutlarına sardıkları bombaların seri numarasına kadar hepsine vakıflardı. Bunları Meclis’te binlerce kez sorduk, bir kez cevap alamadık. Bir kez yalanlayamadılar.

Çoğalır da, bombaların gücünü kırar diye her gece ölüm tuzağına koyduğumuz karanfillerimizi toplatanlardan söz ediyoruz...

Katilleri yakalamak yerine; eşleri, çocukları, yoldaşları ölen acılı insanları köşelere sıkıştıran, tutuklayan, döven, gaz sıkanlardan söz ediyoruz...

Savaş çıkartmak için ülkesine bomba attırmayı planlayanların Başbakan, Dışişleri Bakanı , MİT Müsteşarı olduğu bir hükümetten söz ediyoruz.

Kudretinden sual olunamayan, jetiyle yatıyla katıyla dünyanın bütün sultanlarını kıskandıran ihtişamı kullanırken, dibine kadar AKP’li; ‘Can’larımızı kırarken hükûmet olmadıklarını iddia eden bir Başbakandan söz ediyoruz.
Kendi halkının otobüsüne Molotof attırıp 19 yaşında genç kızın yanarak ölmesine neden olduklarını bizzat hükûmet üyesinin itirafıyla öğrendiğimiz;

Reyhanlı’da bomba patlatan IŞİD’li teröristleri gizleyip; katliamın gerçeklerini belgeleyenleri aylarca işkenceden geçiren;

Komşunun ocağını başına yıkmak için, on binlerce cihatçıyı ve silahı komşuya taşıyan;

Bize bomba atanlarla petrol ticareti yapan bir hükümetten söz ediyoruz.

Parçalanmış kardeşlerimizin hatırası sızlıyor. Bir yarayı iyileştirmek için bir başka yara açılmaz…

Perişan sığınmacılar için verilmiş uluslararası yardımları, onların gözlerine baka baka cihatçılara aktaran bir hükûmetten söz ediyoruz.

Bir ellerinde pala tutarken, öbür elleriyle tokalaşanlara taziye iletemezsiniz. Kötülük istenmeyen sarmaşık gibidir, kesmeden kurtulamazsınız.

Kefenle dolaşanlar, çiçeklerle dolaşanları parçalayarak öldürdüler. Mezarlarımızın üstünde biten otlar bile onlardan davacıdır...

Riyakâr sansür ve masal propagandasıyla kuşatılmış, yıkılmış evlerinde yapayalnız ağlayan kederli insanlarımız, sözümüz size;

Gözyaşlarımız çağlayan derelerde buluşup birleşecek. Muazzam kederimizin taşkın seli Ortaçağ canavarlarını geldikleri mağaraya geri sürükleyecek..