Katliamın ‘yaralı’ yüzü

BURCU CANSU
burcucansu@birgun.net

Ankara’da yaşanan bombalı saldırının ardından ülkenin dört bir yanına cenazeler giderken, yoğun bakım ünitelerinin önü ve hastane önleri içeriden ‘iyi haber’ bekleyen ailelerle dolup taşıyor. Bekleyişe korku, öfke, üzüntü ve acı hâkim olurken ailelerin ortak ifadesi ise “Söyleyecek sözümüz yok, umutla bekliyoruz” oluyor.

‘Yapacak çok iş var’
Patlamanın yaşandığı alana yakın olduğu için çok sayıda yaralının getirildiği Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bahçesine aileler için Dayanışma Çadırı kuruldu. Çadırın önünde yaralıların durumuna ilişkin tanıklıklarını aktaran ancak sürgün korkusuyla ismini açıklamak istemeyen gönüllü psikologlar, “20 yaşındaki Günay Karakuş’un bacağı kesildi. Ameliyat öncesi ziyaret ederek, moral vermek istedim. Tam o esnada hastaneyi ziyaret eden CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey ile rastlaştığımda Günay’ı ziyaret etmesini istedim. Pavey’in Günay’a örnek olacağını söylesem de yoğun bakım ünitesine alınmadı. Pavey, Günay yoğun bakımdan çıktığında ziyarete geleceğine dair söz verdi” diye konuşuyor.
Günay’ın durumunun iyi olduğunu aktaran sağlık emekçisi, “Rüyamda patlama olmadığını görüyorum, gözümü açtığımda gerçeği görüyorum” diyor. Günay’ın yoğun bakımda olmasına karşın durumunun iyi olduğunu söyleyen psikolog, ‘‘Daha yapacak çok işimiz var’’ dediğini aktarıyor.

‘Gücüm yetmedi’
Hastane avlusundaki banklarda oturan ve “Ben de Cihan Andiç ve İlyas Kaya’nın yakınıyım” diyen orta yaşlı bir yurttaş, “İlyas da, Cihan da yoğun bakımda. İkisi de inşaat mühendisi. İkisinin de beynine parçalar isabet etmiş, durumları kritik. Cihan Andiç benim eniştem, kız kardeşimle evli iki çocuğu var. Umutla iyileşmelerini bekliyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Patlama olduğunda Sıhhiye’ye doğru yürüyüşte olduğunu belirten yakın, “Bir hareketlilik oluştu, bomba sesini duymadım ama sonradan iki bombanın patladığını öğrendim. Koşarak olay mahalline ulaşmaya çalıştık. Bu arada polisin saldırısı devam ediyordu, gaz bombalarıyla, coplarla, kitlenin üzerine saldırıyorlardı. Ortalıkta can pazarı yaşanırken böyle bir saldırıya tanık oldum. Ambulans yoktu, korkunç bir manzaraydı. Biz kayıplarımızı ararken böyle bir durumla karşılaştık. Pankartlarla örtülü insanlar vardı. İlk etapta ‘acaba kim?’ diye merak ederek, tanıdıklarımı aradım. Birkaç tanesini kaldırdıktan sonra dayanamadım artık, gücüm yetmedi, yitirmiştim kendimi, et parçalarının içindeydim… Ortalıkta misketler vardı. Kana basınca ayaklarımız kayıyordu. Korkunç bir manzaraydı. Dirençle yaşayacaklarına inandığımız için inançla da dört gündür buradayız” diyor.

‘Söz yok, acımız büyük’
Yoğun bakımdaki 15 yaşındaki Özden Dilnur Vurmaz da ‘karın ve baş bölgesinde ciddi hasar olduğu’ gerekçesiyle Hacettepe Üniversitesi’nin Çocuk Yoğun Bakım Servisi’ne sevk ediliyor. Sağlıkçılar Özden’in durumunun ciddiyetini koruduğunu, fakat umutlarının yüksek olduğunu söylüyor. Bekleme salonundaki yakınlarının yüzünde derin bir keder okunuyor. Patlamada Özden’in annesini yitirdiklerini söyleyen dayısı, hissettiği derin acıyı sadece, “Söyleyecek sözümüz yok, acımız çok büyük” diyerek anlatabiliyor.

‘Bize niye böyle bir şey yaptılar?’
KESK’e bağlı SES MYK üyesi Birsen Seyhan, patlamada yaralanan ağabeyinin durumunun şimdi daha iyi olduğunu ama sevinemediğini aktararak, “Uzak bildiğimiz katliamlar artık çok yakınımızda” sözleriyle tepkisini dile getiriyor. Seyhan, sağlıkçı olmasına rağmen karşılaştığı manzara karşısında şok olarak kimseye yardım edemediğini ve paramparça olanlar arasında ağabeyini görmekten korktuğu için alanı terk ettiğini söylüyor. Daha sonra hastane hastane dolaşarak ağabeyini aradığını anlatırken gözleri dolan Seyhan, “Ağabeyim kendisine geldiğinde doktoruna ‘Biz kime ne yaptık, bize niye böyle bir şey yaptılar’ diye sormuş… Ağabeyimin iç organlarından tırnaklarına kadar parçaladılar. Direnecek ve iyi olacak inanıyorum” diyor.

***

‘Ölümü haber vermek çok zor’

Dayanışma Masası’nda görev yapan KESK üyesi gönüllü ise patlama sonrasında hemen kriz masası oluşturduklarını söylüyor. Ölü ve yaralılarla ilgili bilgi vermenin, hastanelerde kalanların yakınlarının ihtiyaçlarını karşılamak için koordinasyonu sağlamanın zor olup olmadığı sorusuna, şu yanıtı veriyor; “Elimde tuttuğum kağıtlarda sadece isimler yazıyor. Ama isimlerin her biri bir hayat, bir aile, bir anne, bir baba, bir evlat… İnsanlar korkuyla telaşla isim söylüyor, önce yaralılara sonra da hayatını kaybedenlerin isimlerine bakıyorum. İlk iki gün burada sabahladığımda insanlara çocuklarının, eşlerinin, yakınlarının, canlarının hayatını kaybettiğini söylemenin ne kadar zor, ne kadar ağır bir görev olduğunu hissettim. Ailelere kötü haber vereceğimiz zaman gözümüzü kaçırıyor, ağlıyoruz…”