Proje alanlarındaki inşaatlar yani depremzedelerin evleri, rayiç bedel üzerinden tekrar kendilerine satılacak. Oysa sosyal devlet rezerv alandaki 8 bin konuta harcayacağı parayla, proje alanlarındaki bütün yapıları yeniden yapabilir ve depremzedelerin barınma haklarını yerinde çözebilir.

Katmerlenen acılarla  geçen bir yıl

AYKUT AKDEMİR
TMMOB İzmir İKK Dönem Sekreteri

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu olarak, Depremden hemen sonra saat 16.15’te yıkılan Doğanlar Apartmanı’nın başındaydık. Saat 19.30’da ise Rıza Bey Apartmanı’nın yanındaki parkta destek çadırımızı kurduk. 31 Ekim günü ise saat 09.00’da 40’ın üzerinde meslektaşımızla deprem alanında hasar tespiti için çalışmalara başladık. Biz hasar tespiti için sahada dolaşırken, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü İzmir’de bulunan 200’ün üzerinde Hasar Tespit Eğitimi almış, gönüllük temelinde çalışacak meslektaşlarımızı yani TMMOB’u reddederek pandemi koşullarında Türkiye’nin diğer illerinden hasar tespit için teknik kadrolar getirdi. Cumartesi günü başlaması gereken hasar tespit çalışmaları pazartesi günü anca başlatılabildi. Pazartesi günü ağır hasarlı raporu verilip boşaltılan binalarda, vatandaşların 3 gün boyunca kalmasına göz yumuldu.

31 Ekim Cumartesi günü bizler sahada hasar tespiti için çalışırken, ülkenin diğer ucundan “8 katları yıkacağız, onların yerine 5 katlı binalar yapacağız” diyen bilimsel dayanaktan ve planlama tekniğinden yoksun bir açıklama geldi. Aynı saatlerde İzmir İl Koordinasyon Kurulu olarak, deprem bölgesinden yaptığımız açıklamada da öncelikli görevin enkaz altından en hızlı bir şekilde canların kurtarılması, evleri hasar gören vatandaşların barınma ve yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması, en kısa sürede vatandaşın kaybettiği barınma hakkının kamu tarafından sağlıklı ve güvenli binalar yapılarak yerinde giderilmesini söyledik.

Hiçbir dayanağı olmayan popülist açıklamalara karşın, Anayasa’nın 2’nci maddesinde geçen Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir ilkesi doğrultusunda devlete sorumluluğunu hatırlattık.

Geçen 1 yıllık süre içerisinde, sosyal devlet tanımını tekrar etmek bugün bir sorumluluğa dönüşmüştür. Sosyal devlet halkından aldığı vergiyle sağlık, eğitim, barınma gibi zorunlu hizmetleri vermek zorundadır. Bir afet gerçekleştiğinde elindeki tüm kaynaklarla birlikte afeti yaşayanların mağduriyetlerini gidermekle sorumludur. Bugün deprem bölgesinde yaşananlar ise bunun tam tersidir. Devlet geçmişteki hazırlanmış tüm planları ve alanın niteliklerini yok sayarak, hukuka rağmen deprem alanından uzakta Bayraklı’nın üst bölgesinde bir rezerv alan belirlemiş ve buraya 8 bin konut yapmaya başlamıştır. Yıkılan yapıların olduğu alanı ise 7 proje bölgesi olarak planlamış, aralık ayı içerisinde 5 kat olacak şekilde ihale etmiştir. Proje alanlarındaki inşaatlar yani depremzedelerin evleri, rayiç bedel üzerinden tekrar kendilerine satılacak. Oysa sosyal devlet rezerv alandaki 8 bin konuta harcayacağı parayla, proje alanlarındaki bütün yapıları yeniden yapabilir ve depremzedelerin barınma haklarını yerinde çözebilir.

Proje alanlarındaki yapıların hak sahiplerine rayiç bedel üzerinden tekraren satılması, bölgenin rantının yüksek olmasından ve büyük çoğunluğu dar ve orta gelirli olan ve hatta konut kredisi ödemeye devam eden depremzedelerin haklarını satın alamama ve bölgeden zorunlu bir şekilde göçe zorlanması anlamına gelmektedir.

Deprem bahanesiyle bir oyun oynanmaktadır, sosyal devletin yapması gerekenler dışında planlama tekniğinden ve bilimsel dayanaktan yoksun, depremzedelere gerçekleşmeyecek popülist önermeler verenler de bu oyunun bir parçası olmaktadır.