Kayahan öldü: Ne güzel şarkıları vardı ve ne güzel söylerdi.

Yetmişli-seksenli yıllar: Plakçılar,  kaset doldururlardı; ellerindeki plaklardan.

1977’de almıştım, 1956 model ‘219 Mercedes’imi. 1978’in 25 Mayıs’ına kadar da ehliyetimi alamamıştım. Herhalde -78 başı, motosikletli bir polis yakaladı, Meşrutiyet’ten Bulvar’a kırmızı ışıkta Çankaya istikametinde dönerken; “sağ’a çek de dur” dedi; tabiî ki durdum; ehliyetimi istedi; “ehliyetim yok” dedim; arabaya geldi oturdu yanıma; şaşırmıştı, “gerçekten mi yok” dedi; “evet, yok” dedim; “ yahu” demişti, “ehliyeti olmayanlar ya ‘evde bıraktım ya da şurada veya burada bıraktım’ diyerek vakit kazanmaya çalışıp sonra da araya ‘belediye meclis üyesi’ nden milletvekiline kadar çeşitli insanları araya koymaya çalışırlar, cezadan kurtulmak için; oysa, sen adam gibi söyledin ehliyetin olmadığını; uğraştırmadın beni”. Daha sonra, benden bir daha ehliyetsiz trafiğe çıkmama sözü alıp, Küçük Esat’tan Gazi Osman Paşa’ya çıkan dik yokuşun solundaki bir oto-radyocuya götürmüştü,  arabama bir teyp taktırayım diye: Bunu, dolaylı yoldan rüşvet alma numarası sanmıştım, önce; oysa, hiç de öyle değilmiş: Oldukça ucuza ikinci el bir kasetçalar takıldıydı Mercedes’imin orijinal Blaupunkt radyosunun altına.

İşte, o zaman ilk kasetimi doldurtmuştum Ankara Sokullu Mehmet Paşa’daki tek plakçıya: İlk şarkı ‘Hotel California; Cliff Richard’dan ‘The Young Ones’;  Jacques Brel ‘den ‘Ne me quitte pas’; Charles Aznavour’dan ‘Esperanza’ ve ‘Et Pourtant’, bizim mahalleden Arnavut İsmail’e aşık Figen’in ablası Filiz’in de pek sevdiği; Münir Nurettin’den ‘Aziz İstanbul’; Abdullah Yüce’den iki (‘Yaşamak mümkün mü, acaba sensiz?’  ve ‘Uzayıp giden o, tren yolları’), Sezen Aksu’dan bir şarkı ve de Kayahan’dan ‘İstanbul Hatırası’, mavi ortalı bir 45’lik, kendisi henüz pek az tanınırken: Güle güle uyusun, Allah (varsa) rahmet eylesin.

Motosikletli  ve de güzel yürekli polis Ünal: Daha sonra, bir iki kere görüştük; ‘Ero’ marka Alman malı bir tükenmez ve dolma kalem takımı hediye etmiştim, İzmir Caddesi’ninin Bulvar’dan girişinde, sol taraftaki bir kırtasiyeciden satın aldığım. Sonra öğrendim, benim arabaya kaset-çalar taktırttığı oto-radyocudan: Polislikten ayrılıp Suudî Arabistan’a gitmiş, inşaat makinesi operatörü olarak çalışmak üzere; ama, sonra burada kalan karısı hakkında dedikodular duyunca, kahredip intihar etmiş: Güle güle uyusun; Kayahan da, savcı Kiraz ve de (çok muhtemelen) Erdoğan derin devletinin kurbanı ve (bilmeden/istemeden de olsa) Berkin’in katillerinin hem işbirlikçisi hem de kurbanı iki gencimiz.

Bu noktada tek temennimiz, Berkin’in şahsında, Yasin’inden Ethem’ine çocuklarımızı katleden, katlettiren, üstüne üstlük onların analarını yuhalatan ve yuhalayanların, o ana-babalarınınkine mümasil acıları çekmeden ölmemeleri.