Kaygı bozukluğu halk sağlığı sorunu
Ekonomik krizin her geçen gün derinleştiği Türkiye’de depresyon ve kaygı bozukluğuna artık daha sık rastlanıyor. Uzmanlara göre, tablonun en önemli nedeni ekonomik ve bu durum ciddi bir halk sağlığı sorunu.
Berkay SAĞOL
Ekonomik krizin derinleştiği, işsizlik ve yoksulluğun her geçen gün daha ağır bir şekilde hissedildiği Türkiye’de, depresyon ve anksiyete vakalarının artışında Avrupa’da ilk sırada. Tıp dergisi The Lancet’in ekim ayında yayımladığı araştırmaya göre pandeminin en sert etkisinin yaşandığı 2020’de küresel çapta depresyon yüzde 28, anksiyete bozukluğu ise yüzde 26 oranında arttı. Araştırmaya göre kadınlar erkeklere göre daha fazla depresyon ve anksiyete problemi yaşadı. Depresyon ve anksiyete vakalarının artışında Avrupa’da ilk sırada yer alan Türkiye’de ise 2019’da 49,8 milyon kutu antidepresan ilaç satılırken 2020’de bu sayı 54,6 milyona çıktı. 2017-2020 yılları arasında ise 15 milyon 405 kişi psikiyatri kliniklerine başvurdu. 3 yılda sinir sistemi kullananların sayısı 61 milyonu, antidepresan ilaç kullananların sayısı ise 12,3 milyonu buldu.
EKONOMİK SEBEPLER
Sosyolog Hatice Özhan, anksiyete şikâyetlerinin her geçen gün arttığını kaydetti: “Kaygı bozukluğu artık bir halk sağlığı sorununa dönüşmüş durumda. Bu rahatsızlığın neden görüldüğü önemli. Hem kalıtsal hem de çevresel etkenleri var. Çevresel olarak sosyal, siyasal ve ekonomik etkenlerin neden olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Türkiye’de bu durum daha çok siyasal ve ekonomik sebeplerle yaşanıyor. O yüzden son dönemde anksiyete vakalarındaki artış şaşırtıcı değil. Bireyler siyasal ve ekonomik olarak üzerinde baskı hissettiği için sürekli tedirginlik ve kaygı durumu yaşıyor.”
Özhan, şöyle devam etti: “Türkiye’de artık insanlar kendileri veya çocukları için gelecek planı yapamıyor. Bilinçli olanlar demokratik bir şekilde tepkilerini göstererek bu kaygılarını dışa vuruyor. Bilinçli olmayan kişiler ise yakınında bulunanlara şiddet uyguluyor. İntihar ve şiddet vakaları bu sebeplerle yaşanıyor. Siyasal ve ekonomik istikrarsızlık insanları olumsuzlaştırıyor. Türkiye’de toplumsal alanda ciddi iyileştirmeler yapılması gerekiyor. Bu yaşananlardan, manzaradan çıkmanın tek yolu demokrasidir. Toplumda bir denge oluşması lazım. Maddi olarak bu derece uçurumlar olmamalı, insanlar arasında gelir eşitliği sağlanmalı.”
TOPLUMSAL EŞİTSİZLİK
Psikiyatr Doç. Dr. Burhanettin Kaya ise toplumsal eşitsizliğin insan sağlığı üzerindeki etkisinin ‘çok büyük’ olduğuna dikkat çekti: “Türkiye’de pandemi yönetimi başarısız. Temel halk sağlığı göz ardı ediliyor. Okullar ve öğrenci yurtlarındaki durum, özellikle gençler arasında anksiyeteyi artırdı. Kendini çok ciddi şekilde koruyan gençler okullarında veya yurtlarında virüs kapma endişesi yaşıyor. Aynı zamanda hastalanıp evdeki ailesine de virüsü taşımaktan korkuyor ve endişesi ciddi derecede artıyor. Anksiyete bozuklukları ve depresyonun en temel sebeplerinden bir diğer ise sosyoekonomik şartlar. İnsanlar yoksulluk ve işsizlik sarmalında daha fazla kaygı yaşıyor, endişeleniyor ve hastalanıyor. Ekonomik kriz dönemlerinde bu hastalıklar 2-3 kat artıyor ve önlenebilir ölüm olan intiharlarda en çok böyle dönemlerde yaşanıyor.”
***
Sağlık hakkını kamu sağlamalı
Doç. Dr. Burhanettin Kaya, anksiyete vakalarındaki artışın azaltılmasıyla ilgili önerilerini şöyle anlattı: “Türkiye’de neoliberal vahşi kapitalizmin ortadan kalkacağı değişime ihtiyaç var. Temel sağlık hakkı kamu tarafından sağlanmalı. İnsanların hastalanmaması için, hastalansa bile hemen tedavi edilmesi için gerekli adımlar atılmalı. Kamusal sağlıkla bu sorun çözülebilir. Bunun dışında pandemi döneminde insanların yaşadığı kaygıyı azaltmak gerekiyor. Öncelikle alınması gereken tedbirler maske, mesafe ve hijyen gibi bireylere indirgenemez. Aşı olmakta kişilerin tercihine bırakılmamalı. Doğru bir pandemi yönetimiyle insanların sağlıkları konusundaki endişeleri giderilebilir.”