Kayyum da sendika düşmanı

Nuran Gülenç

15 Temmuz’daki “darbe girişimi” sonrasında, FETÖ ile ilişkili olduğu gerekçesiyle, birçok şirkete mal varlıklarına el konarak kayyum atandı. Devlet mal varlığına el koymayı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) aracılığı ile yapıyor. Soruşturma konusu suçun işlendiğine dair, somut deliller ve kuvvetli şüphe halinde sanığın taşınmaz mallarına, araçlarına, banka hesaplarına, kıymetli mallarına el konuluyor. Bunun için de, öncesinde BDDK, MASAK, SPK, Hazine gibi ilgili kurumlardan rapor alınması gerekiyor.

Bu işleyiş, 15 Temmuz sonrasında değişti, Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ilgili kurumlardan rapor alma süreci ortadan kaldırıldı. Şirketler, darbe girişimi kapsamında KHK’ler ile TMSF’ye devredildi.

15 Temmuz sonrasında devletin mal varlığına el koyduğu birçok şirket, TMSF tarafından atanan kayyumlar ile yönetilmeye devam ediyor.

Kayyum ataması son dönemde, hükümetin siyasi anlamda muhaliflerine gözdağı vermek için kullandığı bir araç haline geldi.

HDP’li belediyelerde atanan kayyumlar sonrası, pek çok işçi gerekçe gösterilmeden işten atıldı. İşçiler tepki gösterdi, direnişler yaşandı, ama neticede yaşanan bir devlet operasyonuydu ve işçilerin terör örgütü üyeliği ile suçlanması olasılığı vardı. Direnişler uzun sürmedi.

Şimdi yine kayyum tarafından işten atılan işçilerin haberleri gelmeye başladı. Devlet operasyonu ile atanan kayyumlar, bu sefer işçilerin sendikalaşmasını engellemek için kollarını sıvamış durumda.

Bunlardan biri DERİTEKS Sendikası’nın Giresun’da yapmış olduğu Akın Çorap işyeri örgütlenmesinde yaşandı. Yaklaşık iki hafta önce, 11 işçi anayasal ve yasal haklarını kullanarak sendikaya üye olduğu için işten atıldı. Direnişleri devam ediyor.

Diğeri ise Teksif Sendikası’na üye olmak isteyen işçilerin başına geldi. Malatya’da tekstil fabrikasında çalışan 8 işçi sendikaya üye olduğu için kayyum tarafından işten atıldı. İşten atılmaların öncesi de var. 6-7 aydır devam eden örgütlenme çalışmasında iki ay önce de aynı işyerinden 5 işçi aynı gerekçe ile işten atılmış.

‘Sendikalaşmaktan korkmayın’
Başbakan Binali Yıldırım’ın geçen ay İstanbul’da yapılan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 10. Avrupa Bölge Toplantısı açılışında “Sendikalaşmaktan korkmayın” şeklindeki seslenişi hâlâ hafızalarımızda. Bu sözlerin üzerinden daha bir ay geçmeden, özel sektörde değil TMSF’de, yani devlet denetiminde olan işyerlerinde sendika üyesi işçiler işten atılıyor.

Sendikaya üye olma ve toplu pazarlık düzeni içinde yer almak işçilerin en temel haklarından biridir. Bu haklar Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmıştır. Özel sektörde patronların sendika düşmanlığı nedeniyle, bu hakkın kullanımı çok zordur.

İşçiler her seferinde işsizlikle, aç kalmakla “terbiye” edilmeye çalışılırlar. Özel sektörde patronların sendika düşmanlığı bildiğimiz bir tablo iken, hükümetin sendika düşmanlığı OHAL sürecinde bir kez daha ortaya çıkmış oldu, oysa yasaları yapan onlar.

Hükümetin sendikal hakların kullanımı, sendika seçme özgürlüğü konusundaki ikiyüzlü tutumuna ilk kez tanık olmuyoruz.

Toplumun her alanını hizaya çekme hevesinde olan hükümetin sendikal alana yönelik çok yönlü bir çalışma içinde olduğu gözlemleniyor.

Bunun için, devlet kurumlarında yandaş sendikaların taşeronlar üzerinden palazlandırıldığını, KESK’i devre dışı bırakmak adına yapılanları, Memur Sen’in muazzam yükselişini, metal fırtına sonrasında Renault işçilerinin iradesine tepeden yapılan müdahaleleri ve benzerlerini defalarca gördük. En çok da, OHAL sonrası sendikalaşma ve toplu sözleşme düzeninin temeli olan grev hakkının kullanılamaz hale getirilmesinde, yani keyfi grev yasaklarında gördük. Şimdi de, sendika karşıtı yeni bir hükümet pratiğini deneyimliyoruz; kayyumlar aracılığı ile sendikasızlaştırma operasyonlarına tanıklık ediyoruz. Elbet, bu devran böyle gitmez.