Bugün 1 Mart. Tarihi açıdan bir önemi var mı bilmem ama benim doğum günüm

Kendime doğum günü hediyesi: Bir 1 Mart tarihçesi!

MURAT MERİÇ - @PopDedik

Bugün 1 Mart. Tarihi açıdan bir önemi var mı bilmem ama benim doğum günüm. Çok sevdiğim insanlardan biriyle, Bülent Ortaçgil’le aynı gün doğmuşum. Benim doğduğum gün, 27. doğum gününü kutluyormuş. Sadece Ortaçgil değil, 1 Mart’ta doğan pek çok müzisyen var: Frederic Chopin (1810), Glenn Miller (1904), Harry Belafonte (1927), Manfred Mann (1944) ve söylediği şarkılarla gençliğimizin canına okuyan Modern Talking üyesi Thomas Anders (1963). Daha da fenası var: 22. doğum günümü kutladığım gün, Justin Bieber doğmuş! Nirvana, o sırada Münih’te son konserini veriyormuş. O gün Ankara’da olduğumu biliyorum ama kimlerle kutladığım konusunda en ufak bir fikrim yok… Justin Bieber hakkında da pek fikrim yok zaten. İyisi mi bunca müzisyen arasından Bülent Ortaçgil’in bir şarkısı seçeyim, kendime doğum günü hediyem olsun: “Seninle yaşamak hiç kolay değil / Yaşayamamak gibi / Sana dokundukça duyduklarım / Tutkularım ve suçlarım /…/ Bana hep kendin gibi göründün / Hiç oynamadık sanki / Zamanı gelmiş kişilere soyunmuşuz / Bu bir dans sanki // Bütün sokaklarım sana doğru / Bütün sokaklarım…”

Bir başka Ortaçgil şarkısı, “Zamana Sıkışmış”, en sevdiklerimden. Dün, bugün ve yarın üzerine kelam eder ozanımız bu şarkıda. Şunu der mesela: “Dünü dinle / Unutma sakın / Onu çözmek zorundasın…” Düne uzanalım biraz, “tarihte bugün” neler olmuş, bir bakalım. Çözmek için değil, meraktan. Stalin’in, ölümüne sebep olacak kalp krizini geçirdiği gün mesela bugün: 1953’te, bu krizden dört gün sonra ölmüş. Nereden aklıma geldi, bilmiyorum ama “Büyük Diktatör” filmini çeken şahane insan Charlie Chaplin için de tuhaf bir önemi var 1 Mart’ın: Naaşı, benim altıncı yaşımın kutlandığı gün İsviçre’de gömülü olduğu mezarlıktan çalınmış! Daha da geriye gidelim: II. Murat’ın Selanik’i fethinden (1430) 385 yıl sonra Napolyon sürgünden dönmüş. Bundan 81 yıl sonra radyoaktivite keşfedilmiş, bu keşiften 16 yıl sonra da ilk kez bir insan, Albert Berry, paraşütle uçaktan atlamış.
İstiklal Marşı, ilk kez 1 Mart 1921’de TBMM’de okunmuş ve iki yıl sonra, aynı gün, Latife Hanım, meclise giren ilk kadın olmuş. Üç yıl sonra, 1925’te Anadolu Ajansı kurulmuş. Henüz iktidarın borazanlığını üstlenmediği mutlu günler bunlar. Bundan 23 yıl sonra, 1948’de, Suat Hayri Ürgüplü, yolsuzluk gerekçesiyle 1 Mart’ta Yüce Divan’a sevk edilmiş, hızla aklanmış. Bu, son olmadı, hepimiz biliyoruz: Meclis tarihi boyunca pek çok milletvekili Yüce Divan marifetiyle ya da oraya bile sevk edilmeden aklandı. TBMM tarihinde bir de güzel olay var: 2003’te, 31. doğum günümü kutlarken gelen haber, o güne kadar aldığım en güzel doğum günü hediyelerinden biriydi: Irak bahsinde çok can sıkacak tezkere, o gün reddedildi. Bugün olan onca olay arasında, en güzeli tartışmasız bu. Gerisi fena zira… 1 Mart 1940’ta, Pierre Louys’un “Afrodit” adlı romanı, on dört yıl önce aynı gün kabul edilen Türk Ceza Kanunu’nun 226. maddesi uyarınca, müstehcenlikle suçlanmış mesela. Bundan tam 42 yıl sonra, Erol Toy’un “Aydınımız İnsanımız Devletimiz” adlı kitabının basımı ve dağıtımı yasaklanmış. Arasak, dahasını da buluruz, maalesef.

Yaşanan büyük acılar da var 1 Mart’ta… 1958’de, lise öğrencilerini taşıyan Üsküdar vapurunun İzmit Körfezi’nde batması sonucu 272 kişi ölmüş. İstanbul Boğazı’nı buzların kapladığı gün, 1 Mart 1929. İki yıl sonra, Büyükada’da, Troçki’nin evi olarak bilinen Arap İzzet Paşa Yalısı yanmış. Buz kütleleri bir daha görülmedi belki ama yalı hâlâ metruk halde. 1956’da, bir 1 Mart günü, İstanbul Belediyesi vilayetten ayrılarak çalışmalarına başlamış ama köşke sıra gelmemiş bugüne kadar. Hoş, “sıra gelse ne olurdu?” sorusu düşüyor elbette akla. Onarmak yerine yıkıp yenisini yapmayı savunan bir belediyecilik anlayışı var memlekette. Böylesi daha iyi belki de.

1971’de Konya’nın Sazgeçit köyünde çobanlar boykota başlamış, aynı gün, Batman’da 3000 işsiz, rafineriyi işgal etmiş. Bülent Ecevit, 1979’da bugün, halkın zam isyanına karşı şu cümleyi kurmuş: “Ekonomiyi düzeltmek için zam şarttır.” Beş yıl sonra, 12 Eylül sonrasının ilk “sivil” başbakanı Turgut Özal, 13 ilde sıkıyönetimin kaldırılması, 54 ilde uzatılması üzerine şu açıklamayı yapmış: “Olaylarda %99 azalma var ancak aşırı sol örgütler faaliyetlerine yeraltında devam ediyor.”
Basın-yayın durumları açısından da mühim, 1 Mart: 1990’da memleketin ilk özel televizyonu olan Magic Bok, test sinyali yayınlamaya başlamış; iki yıl sonra Show TV aynı gün ilk programını yayınlamış ve 2009’da HaberTürk’ün ilk sayısı bugün piyasaya verilmiş.

1 Mart, benim doğum günüm. Botticelli’den Kokoschka’ya, David Niven’dan Javier Bardem’e pek çok kişiyle doğum günüm aynı. 43 yıldır bu dünyada yaşıyorum. Daha ne kadar yaşarım, bilmiyorum ama bulunduğum yerden memnunum. Yazıyorum, anlatıyorum, aktarıyorum, dünden gelenleri ortaya çıkartıyor, yarına kalması için çaba sarf ediyorum. Memleketin içinde bulunduğu fena hale rağmen, yaşadığımız kötü şeylere rağmen umutluyum. 1 Mart 1985’te kaybettiğimiz A. Kadir’in “Çiçekleri Umudumuzun” başlıklı şiiri şu dizelerle başlar “Çok olun çocuklar, çok olun / Yüzlerce olun, binlerce olun, on binlerce…” Sonrasında, Ezginin Günlüğü tarafından da bestelenen şu çok bildik dizeler gelir: “Mutlu olmak varken bu dünyada / Geceler geldi dayandı kapımıza / Olduk acımızla sarmaş dolaş / Bekledik düşümüzle koyun koyuna”

Yakın zamanda çok acılar yaşadık. İki arkadaşımı, iki çok yakınımı kaybettim: Nuh Köklü, kartopu oynarken öldürüldü. “AVM’lerden değil esnaftan alışveriş yapın” derdi, bir esnaf onu bıçakladı. Cumhurbaşkanının, “gerektiğinde polis olacaksınız” dediği “esnaf”tan biri. Başbakan, olayı takip eden günlerde, şunu söyledi: “Dükkânlarınıza saldıranlara karşı dimdik durduğunuz, direndiğiniz için teşekkür ederim.” Nuh’un ölümüne alışamamıştık, Ebru Uzdil’in ölüm haberini aldık. Rakı arkadaşım, kedilerimin “anne”si, gazeteci, Ötekilerin Postası’nın cefakâr “çalışan”ı Ebru’yu Eskişehir’de sonsuzluğa uğurladık. Dünyadaki 43. yılımda, Ömer İpek’le birlikte üç “can” arkadaşımı kaybettim; “bir daha böyle acılar yaşanmaz umarım” cümlesini kurmak için biraz yaşlıyım, alışmak durumundayım. Her şeye rağmen, umut hep baki. Yarın uzak değil. Hem ne diyor Ortaçgil, şarkısında: “Yarını dinle / Unutma sakın / Onu görmek zorundasın…” Yarına, umutla ilerlememiz gerekiyor. Şunca zamanda öğrendiğim en önemli şey bu: İnsan umudunu yitirdiği zaman dertler başlıyor. Umutları yitirmeden ilerlememiz, bugünü yaşanır kılması açısından da önemli. Şarkıya dönelim: “Bugünü dinle / Unutma sakın / Onu yaşamak zorundasın…” Bugünü “doludizgin” yaşayalım. Daha yaşanacak çok şey var.

Ha, unutmadan, 1 Mart, muhasebeciler günü! Tanıdığım, tanımadığım bütün muhasebecilerin “günü” kutlu olsun. Rakamlarla oynamak zor, hesap yapmak da. Hesapların birbirini tutmadığı şu memlekette hele… İyisi mi 44 yaşımın ilk rakısını, rakamlarla oynayan “finans sorumluları” için kaldırayım: Şerefe değil, sıhhatlerine içeyim. Eşlik eden olursa hayır demem. Fonda da bir Duman şarkısı çalabilir: “Varamadım doyamadım kokusuna tadına / Adım adım kovaladım bulamadım izini /…/ Bu ne kaçış bu ne gidiş öyle delice bir aşk / Varılamaz dönülemez gel benimle dolaş /…/ Alışamam değişemem gelemedim oyuna / Uzanırım erişemem tutamadım elini / Deli gönül dayanamaz bildiğini okuyor / Sevilemez sarılamaz yine seni arıyor // Ah, kimin için atıyor bu yürek? / Söyle kimin için atıyor bu yürek? / N’apıp ediyor sevdiğini üzüyor aklımız ermez / Naz mı ediyor gözlerini süzüyor ah geri gelmez…”

Editörün notu: Murat abi, BirGün ailesi adına doğum gününü kutlarım. Plak ömrü gibi uzun olsun ömrün. Müzikli yıllar!