Yeni şarkısı “Böyle olmasını istemezdim” için bir ayrılık hikâyesi ifadelerini kullanan Lambaoğlu, “Yas tutabilmek kayıplarımıza saygı duruşu gibi geliyor bana” dedi

Kendimi melankolinin rüzgârına bıraktım

Öykü Özfırat

Müzisyen Şenay Lambaoğlu’nun “Böyle olmasını istemezdim” isimli yeni çalışması Ada Müzik etiketiyle dinleyicisine ulaştı. Lambaoğlu, şarkının klip çekimi için İstanbul Zekeriyaköy’de bulunan evinin kapılarını açtı. Melankolinin hâkim olduğu yeni şarkısı üzerine Şenay Lambaoğlu ile konuştuk.

“Böyle olmasını istemezdim” dinleyiciyi melankoli evrenine sürükleyen bir şarkı olmuş. Söz ve müzik süreci nasıl gelişti?

“Böyle olmasını istemezdim” bir ayrılık hikâyesi. En güçlü ve yıkıcı duygulardan biri olan “ayrılık” kendi dünyamda nasıl vücut bulurdu diye düşündüğümde bu şarkı ortaya çıktı ve kendimi melankolinin rüzgârına bıraktım. Ayrılık ve yas denilince aklımıza doğrudan kayıpların en büyüğü ölüm gelir. Ayrılık da en az ölüm kadar acıdır ve tıpkı ölümde olduğu gibi kaybın ardından yas süreci başlar. Yas tutabilmek kayıplarımıza saygı duruşu gibi geliyor bana. Mutluluğu da acıyı da dibine kadar hissetmek yaşadığımızın en güçlü kanıtı. Şarkılarımda tüm bu insani duyguları en samimi tarafımla anlatmak, paylaşmak istedim. Şarkımın düzenlemesi Alper Gemici tarafından yapıldı ve İstanbul Strings eşsiz yorumuyla şarkının ruhunu çok güzel yansıttı.

Şarkının klibi için evinizin kapılarını açmışsınız. Bu nasıl bir deneyim oldu?

Sonbaharın en güzel renklerinin İstanbul’da Zekeriyaköy’de olduğunu düşünüyorum. Şarkıyı yine bu orman yolunda sararmış yaprakların arasında yazmıştım. Oturduğumuz evin hüzünlü bir tarafı var ve yönetmenimiz Varol Şahin şarkının hikâyesine çok uygun buldu. Onun da önerisi üzerine güzel bir anı oluştu hafızalarımızda.

Caz, son dönemlerde sınırlarını oldukça genişleten bir tür oldu. Siz nasıl tanımlıyorsunuz cazı?

Caz müziğinin tanımını yapmayı aslında çok doğru bulmuyorum. Size maviyi tanımlayın desem eminim benim rengimden çok başka bir ifade çıkacaktır ortaya.

Ama madem cümlenin içinde “sınırları oldukça genişleten bir tür” diyoruz ki ben de buna katılıyorum, caz özgürlük, hoşgörü, esneklik ve çok renklilik benim dünyamda.

Caz festivali sayısındaki artışın sebepleri neler olabilir?

Caz festivallerini birçok farklı şehirde görüyoruz. Bu elbette mutluluk verici fakat içinde ne kadar caz var, o gerçekten tartışılır.

Caz kelimesi sanırım daha havalı ve prestijli geliyor. Oysa “müzik festivali”, “sanat festivali” denilse içeriğe daha uygun düşecek program içerikleri açısından. Burada insanımızın gittiği konserde kendinden bir şeyler bulmak, duymak istiyor olması devreye giriyor. Bu çok kıymetli ve göz ardı edilemeyecek önemli bir ayrıntı. Caz müziğiyle çok bağdaşmayan müziklerin bu şemsiye altında buluşması ve evrilmesi sanırım bir köprü kuruyor. Kurulan bu bağa başka müzik türlerinde çok rastlamıyoruz. Az önce değindiğim hoşgörü ve çok renklilik içinde bir buluşma gerçekleşiyor.

Kadınların bugünkü koşullar içinde sanatsal üretime daha fazla dahil olmalarının önemi nedir sizce?

Toplumun her alanında olduğu gibi sanatın her alanında elbette kadının daha çok var olması ve kendini var etmesi çok kıymetli. Ancak müziğin cinsiyeti olmamalı, ruhlarımızın cinsiyeti yok çünkü. Sanata böyle bir ayrışmayla yaklaşmak sanata da kadına da büyük haksızlık olur. Sanatı yapan insandır, cinsiyetler değil.

Önümüzdeki süreçte sevenlerinizi neler bekliyor? Konser planlarınız nedir?

Hayat izin verirse bir sürü hayal ve umutla projeler var gerçekleşmeyi bekleyen. Yeni şarkım “Böyle olmasını istemezdim”in yanında çok güzel buluşmalar var önümüzde. 17 Ocak Kadıköy Yeldeğirmeni Sanat Merkezi, 25 Şubat Bursa Uğur Mumcu Kültür Merkezi, 26 Şubat Eskisehir Zübeyde Hanım Kültür Merkezi, 28 Şubat Ankara Dört Mevsim Kültür Merkezi ve 29 Şubat İstanbul Duru sahne gibi.